20 yılda Kürtler nasıl değişti?

Selçuk Küpçük
00:0012/01/2010, вторник
G: 11/01/2010, понедельник
Yeni Şafak
20 yılda Kürtler nasıl değişti?
20 yılda Kürtler nasıl değişti?

Bugünün genç kuşak Kürt seçmeni kendisini tanımlarken, birkaç kuşak evvel bölge seçmeninden hangi nüanslar ile ayrışıyor? 20 yılda bölge halkının önemli bir kısmını Kürt milliyetçiliği yapan siyasal aktörlere yakın kılan nedir?

Cumhuriyet modernleşmesinin tepeden inmeci, baskıcı ve bu topraklarda yaşayan halkların bin yıllık birlikte yaşama tecrübesinin üzerini kapatarak ulus-devletleşme sürecine girerken yeniden bir tarih kurgulaması, “kolektif bellek” dediğimiz ve aynı zamanda kuşaktan kuşağa aktararak çoğalttığımız birikim işlevsiz hâle getirildi. Özellikle Türkler ile Kürtler arasındaki en önemli bağ olan dinsel aidiyet ve uzantısı mistik kanallar (tarikatlar) yerine homojen bir ırk ortaya çıkarma amacına yönelik yapılandırılan bu toplumsal mühendisliğin ideolojisini ise pozitivizm oluşturuyordu. Yeni ulusa ilişkin en önemli aidiyet duygusunu ise seküler bir zeminde kurgulayan statükonun doğurduğu toplumsal travma (İstiklal Mahkemeleri, dinsel yasaklamalar, sürgünler, idamlar, kültürel çeşitliliğinin yok sayılması, Dersim) Müslüman Türklerin duygu dünyasında tahriplere kuşkusuz yol açtı ama ondan daha da fazla Müslüman Kürtlerin kimliklerine yöneldi.

İDEOLOJİK SİLAH TÜRKLÜK

Statükonun bir dayatımı olarak ortaya çıkan Türkçülük karşısında (ki bu Türkçülük ideolojisinin içerisinde İslam yer almamış, mistik bağını İslam öncesi dönemi kapsayan Orta Asya steplerinde aramıştır) köken olarak bu aidiyetten gelmeyen halkların merkezi dirence boyun eğmeleri, yeri geldikçe cebri olarak talep edilmiştir. Mesele şu ki cumhuriyet modernleşmesi Türklerin ve Kürtlerin aralarındaki tarihsel ittifakı besleyen din ile sorunlu bir sürece evrildikçe iki halkın arasındaki bu kadim bağ da birkaç kuşak sonrasında zayıflamaya başladı. Bütünüyle işlevsiz bir zayıflamadan kuşkusuz bahsedemeyiz ama bir modern zaman ideolojisi olarak kendisini Kürt milliyetçisi şeklinde tanımlayanlar ile Türk milliyetçisi düşüncesiyle yapılananların kolektif belleğini besleyen temel kodlar ayrıştı. Tarihsel köklerini, Osmanlı ve Selçuklu'yu atlayarak Şaman Orta Asya'da arayan ya da yine benzer bir pratiği yineleyip geçmişini Zerdüştlük'te bulmaya çalışan iki halkın arasında bir ortak hafızadan bahsetmek giderek güçleşiyor. Statükoyu temsil eden yığınla sağ-sol partileri ve yakın zamanlarda kapatılan DTP ve türevlerini bu merkezde değerlendirebiliriz. DTP ve türevlerinin ne kadar sol bir parti olduğu tartışmalı olmakla beraber Kürt milliyetçiliğinin dışına taşamayan bir retoriği derinleştirdiğini de görüyoruz.

Şunu da not düşmek gerekli ki geçmiş dönemlerdeki dil üzerindeki yasaklamalar ve Tek Parti yıllarının bir ürünü olarak bölge üzerinde uygulanan baskı siyaseti Kürt halkının modernleşme sürecini geciktirmiştir. Resmi ideolojinin temsil edildiği kent merkezlerinden uzağa, kırsal alana çekilen otantik Kürt hayatı doğal olarak modern dünyanın enstrümanlarından uzak kalarak geçirdi bu dönemleri. DP iktidarının daha ılımlı siyaseti kırsal alanın merkez ile irtibatını sağlamışsa da ardından yaşanan 60 darbesi ve salt Kürtler için kurulan meşhur Sivas kampı, yaraları yeniden kanatmıştır. DP ile ilişkili-ilişkisiz birçok Kürt aydını, siyasetçisi ve din âlimi uzun süre tutuldukları Sivas kampının sonrasında darbecilerin gazabından kurtulamamış ve ülkenin batı bölgelerine göçe zorlanmışlardır.

Mustafa Akyol çok önemli kitabı Kürt Sorununu Yeniden Düşünmek (Doğan Kitap, 2006)'te Kürt halkının çok partili döneme geçilince hangi partilere çoğunluk rağbeti gösterdiğinden bahseder. Orada ortaya çıkıyor ki 50'lerde DP, 60'larda AP, 80'lerde Özal'ın ANAP'ı ve bir ölçüde DYP, 90'larda ise Refah ve Fazilet Partilerine yönelen Kürt seçmen bugün yine azımsanmayacak oranda AK Parti'ye bölgede temsiliyet görevi vermiştir. Burada sorulması gereken soru ise Şerif Mardin'in “çevre”, İdris Küçükömer'in Düzenin Yabancılaşması kitabında “Doğucu-İslamcı” şeklinde kavramsallaştırdığı kesimin bir şekilde temsiliyetini dönemsel olarak üstlenen partilere bölgede ciddi yer aralayan Kürt seçmenin nasıl olup da son 15-20 yıldır siyasal alanda Kürt milliyetçiliği yapan partilere yöneldiğidir? Bugünün genç kuşak Kürt seçmeni kendisini tanımlarken, birkaç kuşak evvel bölge seçmeninden hangi nüanslar ile ayrışıyor? Bunu sormak gerekli. 20 yılda bölge halkının önemli bir kısmını Kürt milliyetçiliği yapan siyasal aktörlere yakın kılan nedir? Ki karşımızda klasik bir parti seçmeninin çok dışında bütünüyle militarize ve politize olmuş, şiddeti kutsayan, siyasal hayatı kendi merkezinde tanımlayan ve kendi kimliği dışındakilere “öteki” aralığından bakmaktan başkaca tecrübeye sahip olmayan bu yeni Kürt seçmen kitlesi üzerine düşünmeden sorunu tam olarak algılamak mümkün gözükmemektedir. Siyasal anlamda Türk milliyetçiliğini temsil görevini üstlenen MHP kendi seçmenini kontrollü şekilde şiddetten uzak tutarak ve bütün tahriklere rağmen 1980 evvelinde olduğu gibi sokak çatışmalarına katıl-mayarak daha aklı selim bir politika izlerken, Kürt milliyetçilerinin vermiş olduğu fotoğraf hiç de iç açıcı değildir.

İSLAM'IN KÜRKLÜKTEN SOYUTLANMASI

Bu anlamda kapatılan DTP ve türevleri geç modernleşmenin vermiş olduğu arızi durumları çözümleyebilmek ve karşısında sosyal politikalar üretmek gibi bir görev bi-lincinden uzak görünmekte. Hepimiz basına gerek haber ve gerekse verilen demeçler şeklinde yansıyan metinlerden artık öğrendik ki, zorunlu köy boşalttırmalar ne-ticesinde geleneksel yaşam ve kimlik örgüleri ile modern hayatın ve hatta modernizm dediğimiz ideolojiyi üreten kentin ortasına getirilip bırakılan insanların, aslını söylemek gerekirse yabancısı oldukları bu ideoloji karşısında cevap üretebilecekleri yeterince ne tecrübeleri ne de lojistik (mesleki, eğitim, kültürel..) hazırlıkları mevcut.

Geç kalmış bir modernite illeti olarak, uluslaşmalarını kısa zamanda tamamlamak isteyen bir yapılanmanın, hayatın gerçekliği karşısında hazır olmadığı da ortada. Statüko geleneksel Kürt kimliğinin ayrılmaz bir parçası olan İslam üzerinde baskı ve yasaklamalar koyarak bölge halkını, hızla kendisini yeniden tanımlamaya doğru iteledi. Bölge üzerinde tarihsel işlevi olan geleneksel medreseler ve sufi hayatı görmezden gelerek uygulanan tepeden inmeci, jakoben yaptırımlar bölgedeki kuşaklar arasındaki ortak belleği zayıflattı. Dolayısı ile anne-babası, dedesi hepimizin aşina olduğu mütedeyyin Müslüman kimliğini yaşarlarken çocuklar, bu kimliğin çok dışında ve bütünüyle seküler algılar ile kurgulanmış, dinsel izleği içinde barındırmayan Kürt milliyetçiliğine doğru evrilmekteler.

Hayatın kötü tecrübeleri karşısında yaşça küçük olmanın donanımsızlığı sebebi ile iyileştiremediği bir hınç taşıyan yeni nesil Kürt çocukları, eğer dedelerinin temsil ettiği İslam irfanı ve bilgeliği ile değil de bütünüyle seküler, araçsal, pozitivist argümanlar ile şekillendirilirse karşımıza militarize olmuş bir “yığın” çıkacaktır.

STATÜKONUN MARİFETİ

Kapatılan DTP ve türevleri bilmelidir ki bu militarizmin kullanmış olduğu şiddet enstrümanı, bir süre sonra kendilerine de yönelecektir. Çünkü mesele sadece ideolojik dil ile üretilen milliyetçilik değil, modern hayata karşı yeterince donanmamış bir yığının sosyal talepleri de olacaktır. Biraz evvel sorduğumuz soru hayatidir. DP'den Refah Partisi'ne kadar uzanan bir seçmen profili-nin önemli bir kısmı bugün nasıl oldu da kendisini Kürt milliyetçiliği içinde bulmuştur. Statüko bölge halkının dinsel yaşamı üzerinde baskı ve yok sayma uygulamasaydı acaba, bugün 20'li yaşlarını soluklayan genç kuşak Kürtler kendilerini nasıl tanımlayacaklardı. Ve yazının başında bahsettiğim kolektif belleği oluşturan kodlar, bu genç kuşak seçmen üzerinde hâlâ etkin olsaydı, acaba meselelerimiz daha şiddetten uzak bir şekilde konuşulabilir olamaz mıydı? Statüko bunu farkedemedi mi? Ya da bütün bu süreci bilerek meselelerimizin bu aşamaya gelmesini görmek mi istedi?

*Şair-Yazar (selcuk_kupcuk@hotmail.com