TBMM Anayasa Komisyonu Başkanı Prof. Dr. Burhan Kuzu, anayasaların telaşsız bir ortamda hazırlanması gerektiğine işaret ederken, "Bu Türkiye için çok zor. Cumhuriyet tarihi kayıtlarına bakıyorum, bu memlekette telaşsız zaman bulmak imkansız. Cumhuriyet tarihinin yüzde 60'ında olağanüstü haller yaşanmıştır" dedi.
Kuzu, Kamu Araştırmaları Vakfınca Karayolları Genel Müdürlüğü Konferans Salonu'nda düzenlenen, "Türkiye Anayasasını Arıyor" panelinde, Türkiye'nin Tazminat Fermanı'ndan bu yana 150 yıllık bir zaman diliminde anayasasını aradığını, Avrupa Birliği ülkelerinin ise anayasa sorunlarını geçen 150 yıllık süre içinde bir şekilde çözdüklerini ifade etti. Kuzu,"Türkiye'de sorunun çözülememesinin temelinde 'empoze anayasası anlayışının' yattığını" ileri sürdü.
1921 ve 1924 yıllarında çıkarılan anayasaları eleştirmenin, eksik ya da yanlış olarak görmenin insafsızlık olduğunu kaydeden Burhan Kuzu, bu anayasaların kötü şartlar altında hazırlanan en güzel ve en iyi anayasalar olduğunu savundu.
"En güzel anayasamız 1924 anayasasıdır. Kısa anayasa olma mantığına uygundur" diyen Kuzu, 1961 ve 1982 yıllarında hazırlanan anayasaların ise teknik ve uzun anayasalar olduğunu söyledi.
Kuzu, askeri yönetimler tarafından kabul edilen 1961 ve 1982 anayasalarının "hükümetin ve siyasi iradenin elini kolunu bağlama mantığıyla oluşturulduğunu" ileri sürerek, bu dönemde kurulan hükümetlerin anayasal olarak zayıf olması nedeniyle 10 yıllık süre içerisinde 12-13 hükümet kurulduğuna işaret etti.
Mevcut anayasayla özgürlüklerin kısıtlandığını ve yetkilerin cumhurbaşkanlığı makamına yüklendiğini ifade eden Kuzu, "Yetkiler tek maddede toplanmış. O maddeyi okuyan cumhurbaşkanı memleketin tek yetkilisi olarak kendisini görmüştür. Yetki vardır ama sorumluluğu yoktur. 1982 anayasasıyla özgürlükler daraltılmış, yargı yetkileri törpülenmiştir" diye konuştu.
Özgürlüklerin çok geniş tutulduğu 1961 anayasasının Türkiye için "lüks bir anayasa" olduğu görüşünün bazı kesimlerce yoğun olarak dile getirildiğini, 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'in 1961 anayasası için"O anayasayla devlet yönetilmez" dediğini anımsatan Kuzu, günümüzde de"1982 anayasasının dar geldiğini, içinde hareket edilemeyecek durumda olduğunu" kaydetti.
Mevcut anayasada hükümetin şekli konusunda tam bir anlatım bulunmadığını ve bu anayasanın kendine has hükümet modeli getirdiğini anlatan Kuzu,1982 anayasasının içerisinde tezatlıklar olan maddeler barındırdığını, kuvvetler arası dengede yetki paylaşımı konusunda sorunlar içerdiğini vehukuk dilinin çok kötü olduğunu savundu.
Yeni anayasanın sivil kişiler tarafından hazırlanmasının sevindirici birgelişme olduğunu belirten Kuzu, "Anayasalar telaşsız bir ortamda hazırlanmalıdır. Bu Türkiye için çok zor. Cumhuriyet tarihi kayıtlarına bakıyorum, bu memlekette telaşsız zaman bulmak imkansız. Cumhuriyet tarihinin yüzde 60'ında olağanüstü haller yaşanmıştır. Anayasa katılımcı olmalı, oy birliğiyle hazırlanması için imkanlar oluşturulmalı.
Ayrıntıya inmemeli, yönetmelik gibi olmamalıdır. Anayasalar ülkelerin gelişmişlik düzeyine göre kısalıyor" dedi.
Burhan Kuzu, anayasada temel hak ve özgürlüklerin güvence altına alınması, ideolojik tercihlere dayatma gibi yer verilmemesi gerektiği görüşünü vurguladı.
Toplumsal Ekonomik Siyasal Araştırmalar Vakfı Başkanı Erol Tuncer de Türkiye'nin öncelikli sorununun anayasa değil, toplumu kutuplaştırmaya yönelik çabalar olduğunu ifade ederek, bu konunun tartışmaya açılması gerektiğini söyledi.
Kutuplaşma sorunu çözülmeden toplumsal uzlaşı ve mutabakat sağlanamayacağını belirten Tuncer, Anayasa değişikliğinin halk oyuna sunulmasına ilişkin 21 Ekim 2007'de yapılan halk oylamasında da uzlaşı sağlanamadığı için sadece "evet" kampanyalarına izin verilmiş havası estirildiğini öne sürdü.
Tuncer, 1987 yılından sonra anayasada 15 defa değişiklik yapıldığını,anayasanın 65 maddesi ve başlangıç bölümünde değişikliğe gidildiğini belirterek, 10 maddenin 2 defa, 1 maddenin 3 defa değiştirildiğini, 2 maddenin kaldırıldığını anlattı. Mevcut anayasanın yarısına yakınının değiştirildiğini, hazırlanan taslakla da 111 maddenin değiştirilmesinin önerildiğine işaret eden Tuncer, 111 maddenin 47'sinin daha önce değiştirilen madde olduğunu, 7 maddenin yeni önerildiğini ve 32 maddeninde içeriğinin aynı, ama başlığının farklı olduğunu kaydetti.
Anayasaların hazırlanış biçiminin içeriği kadar önemli olduğunu dile getiren Tuncer, "Özgür bir tartışma ortamında geniş katılımla hazırlanmalı anayasalar. Hangi gruplar tartışmaya katılırsa anayasaya okadar sahip çıkılır. 1961 Anayasası'na CHP sahip çıkmıştı. Çünkü onların temsilcileri katılmıştı, anayasanın kabul edilmesi sürecine. 1982 Anayasası'nın hazırlanışına siyasi partiler katılmadı ve şimdi de sahip çıkmıyorlar" diye konuştu.
MHP Konya Milletvekili Faruk Bal da 1921 Anayasası'nın Kuvayi Milliye ruhu üzerine kurulduğunu ve özünün ulus devlet ve parlamenter sistem esasına dayandığını belirterek, Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluş felsefesinden ayrılan bir anayasaya her zaman karşı olduklarını söyledi.
Anayasaların bilimsel düşünceden uzaklaşılmadan, toplumsal uzlaşı ve mutabakatla hazırlanması fikrine katıldıklarını ifade eden Bal, anayasa değişikliği taslağının AK Parti'nin isteği üzerine hazırlanmış "eser sözleşmesi niteliğinde bir metin" olduğunu savundu.
Uzlaşma noktasında MHP olarak kırmızı çizgilerini belirlediklerini ve ilan ettiklerini anlatan Bal, "Anayasa'nın ilk 3 maddesi değiştirilemez, parlamenter demokratik rejim tartışma konusu dahi yapılmamalıdır, üniter devlet yapısına başka anlamlar yüklenmemelidir ve milli birliğe aykırı hüküm bulunmamalıdır. Anayasa gündeme geldiğinden beri bunlar tartışma konusu olmuyor, Türkiye, Malezya olur mu, olmaz mı, mahalle baskısı var mı, yok mu konuları tartışılıyor" dedi.
AK Parti'nin isteğiyle hazırlanan anayasa taslağının kalitesinin tartışılır olduğunu ileri süren Bal, hazırlanan taslaktaki 50 maddeyi parti olarak uygun bulduklarını, 81 maddeye ise karşı çıktıklarını belirtti.
"Bu anayasa hepimizin anayasası olacaktır. İçerisinde dinamitler, bombalar, patlayıcılar var. Dikkatli olmamız gerek" diyen Bal, şu görüşleri dile getirdi: "Devletin kutsiyetini eleştiren anlayışı eleştiriyoruz. Anayasanın 3. maddesi 'resmi dil' olarak değiştiriliyor, değişiklik makuldür ama gerekçesi vahimdir. Gerekçesinde, 'çeşitlilikte birlik' deniliyor. Bu gerekçe, Avrupa'nın iki yüzlülüğünün çirkin yüzüdür. Taslaktan bir madde okuyorum, 'mahkemelerde konuşulan dili anlamayanlar veya bilmeyenler için tercüman tedarik edilir' Türk mahkemelerinde başka bir dil konuşulmak mı isteniyor sorusu aklımıza geliyor. Taslağı çok iyi okumamız lazım. Dinamitler, patlayıcılar var.”