Öte yandan, Hollywood'da Elia Kazan'a ilişkin olarak en sık kullanılan tanımlama cümlesi ise kendisinin “çok büyük bir yönetmen, ancak çok küçük ruhlu bir adam” olduğu yönündedir. Bu aşağılayıcı iltifatın gerekçesi de sanatçının 1952 yılında ırkçı senatör Joseph McCarthy tarafından kurulan “Amerika Karşıtı Faaliyetleri Araştırma Komitesi”yle aktif işbirliği yapmış olması… McCarthy'nin Hollywood'da yürüttüğü komünist sinemacıları avlama kampanyasına göçmenlere özgü bir siniklik ve tedirginlik duygusu içinde teslim olarak sol görüşlü bir çok meslektaşını Komite'ye ihbar eden Kazan, bu davranışından dolayı geride bıraktığımız yaklaşık 60 yıl boyunca Amerikalı aydınların önemli bir bölümü tarafından hiç affedilmedi. Sanatçı, sonraki yıllarda konuya kendi cephesinden bazı açıklamalar getirmeye çalışsa bile, onun verdiği ifadeler ışığında sektörden kovulup hayatı mahvolan yapımcılar, yönetmenler ve oyuncuların trajedisini izleyen uluslararası kamuoyu bu olayı kolay kolay unutmayacaktı.
Kazan'ın başına gelenler, sinema tarihinin en büyük ahlâkî paradokslarından birini oluşturmakta hiç kuşkusuz… Ünlü yönetmen o günlerde Komite'nin şantajlarına boğun eğmeseydi, büyük bir ihtimalle kendisi de işsiz kalacak ve belki de ABD'den kovulacaktı. Bizler ise onun meslek hayatının en verimli dönemini oluşturan 1950'ler ve 1960'lardaki muhteşem filmlerini asla göremeyecektik. Ancak, diğer taraftan, sinemaseverlere bu denli ince duyarlılıklarla bezenmiş başyapıtlar armağan eden bir sanatçı olarak Kazan, Hollywood'daki arkadaşlarına ihanetinin bedelini hayatının sonuna kadar sinema ustalarının buluştuğu her toplantıya boynu bükük, hafif utangaç bir edâda girip çıkarak ödemek zorunda kaldı. Ölümünden yalnızca 4 yıl önce, 1999'daki törende “Onur Oscar'ı” alırken bile, salonda bulunan Meryl Streep, Robert De Niro, Karl Malden, Warren Beatty gibi oyuncular ayağa kalkıp kendisini alkışlarken, aralarında Nick Nolte ve Ed Harris'in de bulunduğu bir başka oyuncu grubu ise onu yerlerinde sessizce oturarak protesto edeceklerdi. Tören günlerce süren tartışmalara neden olurken, önemli bir Hollywood simâsı, ünlü aktör Gregory Peck tartışmalara katılarak “Zor da olsa, bir sanatçının hayatıyla sanatını birbirinden ayırmayı başarmamız gerekiyor” şeklindeki yorumuyla kararı desteklediğini açıklayacaktı.
Hayatı boyunca anavatanı Türkiye'ye pek çok kez gelip giden Kazan, 1988 yılında Zülfü Livaneli'nin çektiği “Sis” filminde konuk oyuncu olarak yer almıştı.