Yeni Şafak Gazetesi Yazarı Fehmi Koru, bugünkü köşesinde "Asker açılımda ne yapmalı?" başlıklı bir yazı kaleme aldı.
Yeni Şafak Gazetesi Yazarı Fehmi Koru, bugünkü köşesinde "Asker açılımda ne yapmalı?" başlıklı bir yazı kaleme aldı. Koru yazısında, pek az kişi tarafından dillendirilen "Asker açılımın neresinde?" sorusunu yöneltiyor.
Açılımın başından itibaren gündemden düşmeyen nice ayrıntı var, ama herkesin zihni aynı soruyla meşgul olduğu halde pek az kişi tarafından dillendirilen bir soru çok önemli: “Asker açılımın neresinde?”
Bu soruya cevap vermeyi zorlaştıran bir siyasi iklimde yaşıyoruz. 'Asker' adına konuşma yetkisine sahip olanların yaptıkları açıklamalar ile askerlerin de içinde yer aldıkları zeminlerde bulunan devlet yetkililerinin açıkladıkları görüşlerden anladığımız şu: Kurum olarak Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) devlet adına yapılan açılımın fazla uzağında durmuyor. Görüş açıklayanlar sivil iseler, “Fazla deşmeyin, 'bu bir devlet projesidir' diyoruz ya, anlayın artık” demekle yetiniyorlar; askerlerin açıklamaları da açılıma 'karşı' olmadıklarını düşündürüyor.
Doğal olan da aslında bu... Açılım süreci hükümet tarafından yürütülüyor olsa bile geleneksel politikalardan hayli farklı bir çizgi izlenebiliyor ve o çizginin gereği olan adımlar birbiri ardına atılabiliyorsa, bir tarafında askerlerin oturduğu Milli Güvenlik Kurulu'nda (MGK) konunun konuşulup kararlaştırılması bunda belirleyici bir rol oynuyor.
En azından on yıldır, yani Abdullah Öcalan'ın infaz edilmeme şartıyla Türkiye'ye tesliminden beri, asker de sorunun çözümünün siyasetçilere düştüğünü biliyor; Ak Parti'den önce çözüm yolunda adım atılmaması, öyle anlaşılıyor ki, askerin rezervi yüzünden değildi. Ak Parti'nin terörü sona erdirip ülkenin önünü açacak adımları atmaya başlaması askerin tercihlerine ters değil.
Peki de, konu ne zaman gündeme gelse, sanki farklı bir durum söz konusu olabilirmiş gibi, neden asker ile sivil arasında farklı görüşler varmış hissi ortalığı teslim alıyor?
İki sebebi var bu görüntünün: İlki, asker adına konuşup yazıyormuş hissini veren bazılarının konuya yaklaşımları hâlâ eski dönemin etkisi altında; eski-yeni farkının kolay anlaşılmasını engelleyen bir etkisi var bu durumun. Bir de, askerliğin kendine özgü tarzını yanlış yorumlayanlar kafa karışıklığına sebep oluyorlar.
Açılım adına adımların atıldığı günden buyana askerler tarafından yapılan hiçbir açıklamada, bazı çevrelerin yansıttığı “Asker açılımı tasvip etmiyor” görüşünü haklı çıkaracak bir itiraz bulmak zor.
O çevrelerin yönlendirmesiyle oluşan yanlış havanın yine de giderilmesi şart. Havanın giderilmesini sağlayabilecek askerler, bunun yapılmasından en fazla rahatlayacak kesimi de teşkil ediyor. Askerin süreci desteklemesi, başarı şansını artıracağı gibi açılımın yolunu da kısaltacaktır.
“Daha ne yapsın asker?” diyeceklere hak vermemek elde değil... Demokrasinin kanallarının genişletilmesiyle sonuçlanacak 'sıfır terörlü Türkiye' hedefine ulaşma çabalarında, asker de üzerine düşeni yerine getiriyor zaten. Ergenekon soruşturmalarında savcılar 'sivil-asker' sanıklar arasında ayırım gözetmiyor; TSK da kendi içindeki çürük elmaların temizlenmesine engel çıkarmıyor.
Sanki ayrım gözetiliyormuş, ya da çürük elmaları temizlemede ayak sürülüyormuş gibi görünen 'istisnai' tavırları bir dereceye kadar anlayışla karşılamak gerek. Devlet kurulurken kendisine 'ayrıcalıklı' bir statü tanınmış, anayasada ve yasalarda farklı davranabileceğine dair maddeler bulunan bir kurum TSK; o maddeler değiştirilerek statüsü demokratik ülkelerdeki benzerlerine dönüşünceye kadar 'istisnai' tavırların azlığıyla yetinmek zorundayız.
Şimdi gelinen noktada sorulması gereken doğru soru “Asker daha ne yapsın?” değil, “Asker bundan sonra ne yapmasın?” olmalı.
Asker yanlış izlenim vermekten kaçınsın yeter.