Çankaya Belediyesi'ne başkan adaylığı için gayri resmi teklif alan Tuluhan Tekelioğlu ile 38 yıla sığan gazetecilik ve televizyonculuk öyküsünü konuştuk. İstanbul'dan başka bir yerde yaşayamayacağını belirten Tekelioğlu, Başbakan ve eşiyle evlilik üzerine bir söyleşi yapmayı hayal ettiğini belirtiyor
Son birkaç gündür Akşam Gazetesi'nde çıkan 'Çankaya adayı ol' haberi yüzünden telefonu susmuyor ünlü gazeteci Tuluhan Tekelioğlu'nun. Bugüne dek televizyon ve gazetelerde başarılı işlere imza atan ve en son Ayak Üstü Cevaplar sergisiyle Türkiye'yi dolaşmaya başlayan Tekelioğlu, kendisine Çankaya Belediyesi adaylığı için gayri resmi bir teklif geldiğini doğruluyor. Ünlü gazeteci bu konuyla ilgili ilk açıklamasını ise Yeni Şafak Cumartesi Eki'nin okurları için yapıyor. Emirgan Korusu'nda gerçekleştirdiğimiz bu röportajda Tekelioğlu'yla adaylık teklifinden sonra iyice merak edilen hayatını, aldığı teklife yaklaşımını ve Sabah Gazetesi'nde yayınlanan Herşeye Rağmen İkimiz röportajlarında yaşadıklarını konuştuk.
Çankaya Belediye Başkanlığı için gayrı resmi olarak bir teklif aldığım doğru. Benim için sürpriz oldu. Ancak bir yandan da düşündükçe buna çok da şaşırmamak gerektiği kanaatine vardım. Çünkü siyasi partiler milletvekili ve yerel seçimlerde, toplumda öne çıkan, çeşitli alanlarda başarılarıyla tanınan kişileri aday gösterme çabasına girer. Bu da her parti için doğal.
Medyada, iş yaşamımda sert ideolojik-politik saflaşmaların, kutuplaşmaların içinde hiç olmadım. Bunu doğru da bulmadım. Ben demokrat bir insanım. Türkiye'de demokrasinin, insan haklarının, kadın-erkek eşitliğinin AB standartlarında yaşama geçmesini savunan biriyim. Böyle bir teklif CHP'den de gelebilirdi. Türkiye'de demokrasinin yerleşmesi, bunun her kademede yaşama geçmesi için çaba harcanmalı. Siyaset düşünmediğim bir şeydi. 15 yıldır gazetecilik ve televizyon yayıncılığı yapıyorum.
Siyasi partiler milletvekili seçimlerinde ve yerel seçimlerde toplumun önüne illerin, bölgelerin özelliklerine uygun adaylarla çıkar. Ancak belediye başkanlığında milletvekili adaylığından farklı bir durum var. Belediye başkanlığı daha teknik, çok daha kalifiye niteliği gerektiren bir iş. Milletvekili olunca, kendi bildiğin konuda daha verimli çalışabilirsin.
O kadar çok arayıp soran var ki. Ama şimdi size açıklıyorum ve başka bir şey konuşmayacağım bu konuda. İki gündür telefonum kapalı. Akrabalar, arkadaşlar, hayal kuranlar, destek verenler, Ankaralı kadınlar, herkes arıyor.
38 yaşına geldim. Fırtınalar beni korkutmuyor. Çünkü düşe kalka mesleğimde kaptanlığı öğrendim. Yalnız, desteksiz... Bence başarınızın büyüklüğünü inancınız büyüklüğü belirler. Her işime inanarak sarıldım ve mesleğimde insanlar için ne yapabilirim, hep buna baktım.
Ekonomi mastırı yaptım ama gazeteciliği sevdiğim için hiç ekonomi alanına kaymadım. Her aile çocuğuna bir yol çizer ya. Babam da gazetecilik yapmama karşı çıktı. Akademisyen olayım, yerim sabit olsun diye düşünüp beni ağır bir ekonomi mastırına, burslu olarak yolladılar. Oysa İletişim okumuştum. Diplomamı babama verip, gazeteciliğe koştum. Yolumu kendim çizdim. Gazeteciliğe Paris'te başladım. Paris'te SIPA PRESS'te Gökşin Sipahioğlu'nun yanında önce bir sene staj yaptım. Bu arada Aktüel dergisine Paris'ten haberler yolladım.
Gazetede muhabirsiniz ama televizyonda başka bir şey oluyorsunuz. Muhabirken yaptığınız iş son derece iyi olsa bile geri dönüşüm almanız çok zor. Türk toplumu okuyan bir toplum değil, bakan bir toplum. İşte bu yüzden televizyonda yaptığınız iş daha çok biliniyor, izleyiciye daha fayda sağlıyor. Siz de daha çok görüyorsunuz. Televizyonda 7. senem oldu. 2000'de Fatih Altaylı ile Başka Yerde Yok Programını sunarak başladım. Beni televizyoncu yapan kişi ise Fatih Aksoy.
Sabah'a dışardan yapıyorum bu röportajları. Kadrolu değilim. Hobi olarak ortaya çıktı. Elçin Yahşi ile konuşurken bir gün neden bize söylediklerini yazmıyorsun deyince başladı... 11. sene doldu evliliğimde. Bir zaman sonra evlilikle mutluluğun bir arada zor yürüdüğünü farkettim. Evliliğin ruhunu anlamak için çiftlerle röportajlar yapmaya başladım.
Şöyle bir avantajım var: Röportaja gittiğim kişiler televizyondan ötürü uzun zamandır tanıdığım, bana konuk olan insanlar. Güven sorunu yaşamıyorum. Gazeteciliğe 1993 yılında başladım. Ajandamda 5 bin kişinin cep telefonu var. Randevu alırken zorlanmıyorum ve bana güveniyorlar. Söyleşi sırasında birkaç temel sorum var. O sorulardan sonra kendileri çözülüyorlar zaten.
Genelde halktan isimler olsun istiyorum. Çünkü popüler isimlerin hayatlarını zaten biliyoruz. Ama popüler isimlerin hayatı daha çok dikkat çekiyor. O zaman ben de popüler ama ulaşılması zor insanları seçiyorum. Bir sene uğraştığım oldu röportaj yapabilmek için. Devlet Bakanı Cemil Çiçek ve eşi Gülten Hanım onlardan biriydi. Şu anda röportaj yapmayı en çok istediğim çift Başbakan ve eşi Emine Erdoğan.
Hayata daha sakin bakmayı, hata bende miydi diye kendimi sorgulamamayı, beklentisiz olmayı öğretti. Şunu gördüm: Popüler bir kadının eşi olmak kolay değil. Başarılı evliliklerde biri mutlaka fedakarlık yaparak geri çekiliyor. Mehmet Ali Birand ve eşinde bunu gördüm. Cemre Birand Belçika'nın NATO Türkiye masasında çok iyi bir pozisyondayken bakmış ki Birand almış başını gidiyor. Bir de oğulları var. Kadıncağız bir günde istifa etmiş, eve dönmüş, ama bu kararından hiç pişman olmamış. Hayatta karşındakinden beklenti içinde olmayacaksın. Azla yetineceksin. Her şeyin özeti bu. Mutluluğu karşındakinde değil, kendinde bulacaksın. Artık daha mutluyum.
İki bavulla geldim ve ayrılmadım. Çocukluğumdan itibaren kurduğum bir hayal vardı. Evim Boğaz'ı görecek ve penceremin önünden tankerler geçecek diye. Gerçekten öyle bir evde yaşıyorum. İstanbul büyük bir zenginlik. İstanbul'da aşık oldum, evlendim, çocuğum Beyoğlu'nda doğdu. İstanbul'un her yanında hatıralarım var. 15 senem İstanbul'da geçti. Yaşayabileceğim tek kent İstanbul. Ankaralıyım ama oraya gittiğimde ağır bir nostalji basıyor. Size düşünme özgürlüğü tanıyan bir kent aynı zamanda. Yaratıcılığımı İstanbul zenginleştiriyor.
Emirgan Korusu'nu çok severim. Sergimi açacağım zaman Koru'da çok volta attım. Bazen yazımı orada yazarım. Her yaşımı farklı yerlerde yaşadım. Gençlik döneminde Cihangir ve Taksim'deyken, olgunluk döneminde Emirgan'a kaydım. Çocuğum için doğa hayatı var burada. Şimdi git Beyoğlu'nda yaşa deseniz olmaz herhalde. Kapalıçarşı en sevdiğim mekanlardan biri. Kadınlar genelde Nişantaşı'na giderler alışverişe ama ben Kapalıçarşı'yı tercih ediyorum. Karşı tarafı hiç bilmiyorum. Karşıya geçerken şehir değiştiriyormuşum gibi bir huzursuzluk kaplar içimi. En sevmediğim yer Etiler. Yapay geliyor, yaşamı ve insanlarıyla...
Trafik.. Trafikte bir küfürbaz olduğumu fark ediyorum. Oğlum Ömer, anne utanıyorum senden diyor. Trafikte sürekli bağırdığım için sesimin güzel olduğunu fark ettim. Çıldırıyorum bazen. Saatler o kadar değerli ki yazık trafikte geçen saatlere. Trafiği bir şekilde çözebilecek bir dosya hazırlamak isterdim.
Mahremiyetlerine girmiyorum. Ama anlatmak istiyorlarsa kapım açık. Çoğunluk da anlatmaya başlıyor hemen. Mesela Türkan Şoray bana o kadar çok şey anlattı ki, sonunda 'seni sevdim bunları yayınlamazsın biliyorum' dedi. Güven herşeyden önemli benim için. İnsanların evlerini açıp ev hallerini gösterip, özellerini anlatmaları olabilir bir şey gibi gelmiyordu bana.
Zeynep Kasımlıoğlu ve eşi Dilaver Özturan. Acayip fırtınalı bir evlilikleri var. Yanımda atıştılar hafiften. Sonsuz bir mutluluk ve aynı anda azap onlarınki diye düşündüm.. İşte gerçek evlilik!!!
Deniz Ülke Arıboğan ve Lütfü Arıboğan. Bir dönem Lütfü Bey'in yükselmesi için Deniz Hanım fedakarlıklar yapmış. Daha sonra Lütfü Arıboğan biraz daha geride durmayı tercih etmiş. İkisi birbirine çok hayran. Demet ve İbrahim'de de onu gördüm. Bir masalın iki kahramanı gibiler. Deniz Türkali-Atıf Yılmaz'ı anlatırken, Kazım Kanat ve karısıyla konuşurken içime işleyen şu oldu. Ölüm hayata son veriyor, ilişkiye değil! Sevdiğiniz insanla kurduğunuz bağ, o hayattan göçse de kuvvetli bir şekilde devam ediyor. Sevgi o kişinin ölümüyle bitmiyor, canlı kalıyor.
Türkan Şoray beni çok etkiledi. O yaşadığı yalnızlık.. Türkan Sultan'ımız. Böylesine sevilen bir kadın birlikte olduğu erkeklerden istediği sevgiyi alamadığını itiraf etti. Şöhretin bedeli pahalı bir yalnızlık sanırım. Bazen satır aralarında kendilerini ele veriyorlar. Yazmadığım o kadar çok şey var ki. Bu röportajların kitap olma projesi var. Bu da beni heyecanlandırıyor. En üzüldüğüm röportajlardan biri de Dilek ve Metin Sabancı'dır. Koskoca evde Metin Sabancı yalnız. O evde ağır bir hüznün aktığını görüyorsunuz. Yıllar önce Sakıp Bey'le röportaja gitmiştim o eve. Nasıl neşeliydi Türkan Hanım. Demek ki o aileyi mutlu yapan Sakıp Bey'miş. Bunları gözlemliyorsunuz.
Atlatma röportaj olduğu için Elvan Abeylegesse önemliydi benim için. Cemil Çiçek'in eşi ilk kez konuştu. Bu da önemli. Ulaşamayacağım isimlere ulaşmış olmak onları daha özel kılıyor.