Radyo ve Televizyon Üst Kurulu (RTÜK) üyesi Mehmet Dadak, 'radyo ve televizyonların yıllardır yakındığı frekans karmaşasının artık biteceğini, Başbakanlığa sunulan yasa tasarısı (taslağı) kanunlaştığında frekans tahsisi için ihaleye çıkacaklarını' bildirdi.
Dadak, RTÜK'ün, yerel ve bölgesel televizyon ve radyoların temsilcilerine yönelik düzenlediği eğitim seminerine katılmak üzere geldiği Adana'da, AA muhabirine yaptığı açıklamada, 1994'te yürürlüğe giren 3984 sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanunla düzenlenen radyo ve televizyon yayıncılığının yeniden ele alındığını belirtti.
AB Görsel İşitsel Medya Hizmetleri Yönergesi hükümlerine uygun olarak düzenlenen tasarı taslağının Başbakanlıktan, yakın bir tarihte TBMM'ye inmesinin beklendiğini ifade eden Dadak, bu kanunla, radyo ve televizyonların yıllardır yakındığı frekans karmaşasının artık biteceğini söyledi.
Karasal ortamda lisans başvurusu bulunan ve yıllardır yüzde 5 eğitime katkı, yüzde 5 RTÜK payı ödeyen radyo ve televizyon kuruluşlarının lisans sorunlarının çözüleceğini ifade eden Dadak, tasarı kanunlaştığında frekans tahsisi için ihaleye çıkacaklarını bildirdi.
Dadak, dünya ile paralel şekilde sayısal yayıncılığa geçişin hukuksal altyapısının oluşturulmasının amaçlandığı yeni yasayla yayın kuruluşlarının karasal yayın lisansına sahip olacaklarını belirterek, şunları kaydetti:
'Halen yayınlarını sürdüren radyo ve televizyonların temsilcileri ihaleyi iyi takip etsinler. Bu ihale herkese açık olacak, ancak bir yıl yayıncı olma koşulu aranacak. Burada bizim rekabeti önleyecek herhangi bir tutum sergilememiz suç unsuru teşkil eder. Frekansların kiralama bedelleri konusunda sokaktaki vatandaşın bilgisi ne ise bizim de bilgimiz odur.'
Yeni yasa ile yayın kuruluşlarının reklam gelirinden RTÜK'e aktarılan payın yüzde 5'den yüzde 3'e ineceğini, yaygın medya için de sınırlama getirdiklerini anlatan Dadak, 'Frekans tahsisinde belirli oranda sınırlama olacak. Yabancı sermayenin yaygın medyadaki payı ise yüzde 25'ten yüzde 50'ye çıkarılacak' diye konuştu.
Dadak, Türkiye'de TV izleme oranının kişi başına günde 4-5 saat, bunun Avrupa standardının ise 2-3 saat olduğunu belirterek, şöyle devam etti:
'Yani bir Türk vatandaşı, yaklaşık bir yıllık yaşamının yüzde 19'u yani 69,5 günü televizyon karşısında geçiriyor. Yüzde 33'e tekabül eden 120 günü uyuyarak, 120 günü çalışarak geri kalan yüzde 14'lük kısmı yani 51 günü de diğer aktivitelerde geçiriyor. Bu bizim gibi ülkeler için biraz fazla lüks. Bu nedenle yayıncılarımızın, ulaştıkları kitlenin yoğunluğunu dikkate alarak daha sorumlu davranmaları gerekir.'
Dadak, RTÜK'e yapılan şikayetlere de dikkati çekerek, son dönemlerde şikayetlerin televizyon dizilerinin senaryolarında yoğunlaştığını belirterek, şunları kaydetti:
'Kadınların kocalarını aldattığı dizilerden yana çok şikayet alıyoruz ancak, buna müdahale yetkimiz yok, bunu yapmak sansüre girer. Biz ekranın arkasını denetleyemeyiz. Aşk-ı Memnu dizisine ceza uygulandı, ancak bu senaryosundan değil, tahrik edici unsurlardan kaynaklandı. Zira, toplumda pozitif örnekler kadar negatif örneklerin de dizilerde gösterilmesi normal. Olumsuzu göstermeyeceksin diye bir şey yok. Yasamızın 4. maddesindeki yayın ilkeleri müstehcenlikten kişilik haklarına kadar çeşitli yasakları içeriyor. Biz söz konusu aykırılık nereden kaynaklanıyorsa, yasamız bizi hangi müeyyideyi uygulamaya yetkili kılıyorsa onu uygularız.'
Dadak, televizyonda reklam sürelerinin de sınırsız olmadığını kaydederek, bunun yasal oranının saatte 12 dakika olduğunu, ancak bu sürenin aşıldığını belirlediklerinde gerekli müeyyidelerin uygulandığını ifade etti.
Dadak, 'Reklamların dozu o kadar kaçtı ki neredeyse reklam arası dizi izlenir oldu. Yasaya göre ayrıca, reklama girerken görsel ve işitsel olarak diğer programlardan ayırt edilecek şekilde olmalı. Ancak, şunu da belirtmek isteri ki artık ekran kapatmaya kadar giden cezalar uygulamaya gerek kalmıyor' dedi.