İzmir inkar etmiyor tanıyarak dışlıyor

Asım Öz
00:0018/01/2011, Salı
G: 17/01/2011, Pazartesi
Yeni Şafak
İzmir inkar etmiyor tanıyarak dışlıyor
İzmir inkar etmiyor tanıyarak dışlıyor

Cenk Saraçoğlu'nun “Şehir, Orta Sınıf ve Kürtler/İnkar'dan Tanıyarak Dışlamaya” adlı çalışması, gündelik hayatta, kentli orta sınıflar arasında sıkça görülen/duyulan/ tanık olunan “tanıyarak dışlama” süreçlerini İzmirli orta sınıflar üzerinden ele alıyor

Kürt sorunu konusunda devletin söylem ve pratiğinde ortaya çıkan değişimleri mercek altına alan çalışmalardan farklı olarak orta sınıflarda görülen ve Kürt sorununun toplumsal muhayyiledeki yerinde yaşanan dönüşümü üzerinde duran bir çalışma yayımlandı. Cenk Saraçoğlu'nun “Şehir, Orta Sınıf ve Kürtler- İnkar'dan Tanıyarak Dışlamaya” adlı çalışması gündelik hayatta, kentli orta sınıflar arasında sıkça görülen/duyulan/tanık olunan “tanıyarak dışlama” süreçlerinin bazı veçhelerini İzmirli orta sınıflar üzerinden tahlil etmeyi amaçlamaktadır. Orta sınıflardaki Kürt algısından hareketle gerçekliğimizi bilmek ve anlamak için, bu özgül durumu ifade edecek özgül kavram ve tasarımlar üretmenin gerekliliğinin farkında Saraçoğlu.

TEMEL NEDEN YOKSULLAŞMA

Göçmenlerin, özellikle Kürtlerin, sosyal hayatı bozduğuna ve geçim olanaklarını daralttığına dair algı, Türkiye'nin göç alan kentlerinde hayli yaygındır. Saraçoğlu, göçmenlere ve Kürtlere yönelik bu algının temelinde, sadece doğrudan doğruya milliyetçi ideolojinin etkilerinin değil, orta sınıfların yoksullaşmasının ve tutunum kaybının yattığını gösteriyor. Bireysel, uçucu ve sınırlı deneyimlerden oluşan bu dayanaksız algıyla birlikte, gündelik/popüler milliyetçiliğin Kürt algısında önemli bir dönüşümün vuku bulması, üzerinde durulmaya değer bir nokta. İnkârın yerini, doksanlı yıllardan itibaren tipik bir özgüllük olarak “tanıyarak dışlama” alıyor: Kürt kimliğini tanıyan, fakat onu klişeleştirerek karalayan bir ayrımcılık söylemi bu.

Orta sınıf mensubu doksan kişiyle derinlemesine görüşmelerden hareketle oluşturulan bu kavramın kuruluşunda Rober Milles'in “muhayyel öteki” (imagined other) ile “deneyimlenen öteki” (experienced other) arasında yaptığı analitik ayrım oldukça belirleyici. Walter Benjamin'in “aktarılan deney” ( Erfahrung) ile “yaşanmış deneyim” (Erlebnis) kavramlarını çağrıştıran bu ikili kavramsallaştırma ile Miles, gündelik yaşamdaki etkileşimlerin sonucunda ortaya çıkan belirli önyargı ve kalıplar çerçevesinde temsil edilen “deneyimlenen öteki” ile gündelik yaşamın gerçekliğinden kopuk ve tamamıyla geçmişten bugüne aktarılan imgeler etrafında tasavvur edilen “muhayyel öteki” arasında köklü bir ayrım yapar. Bu bakımdan Kürtleri aşağılayan nice sıfatların içinde en revaçta olan “kuyruklu Kürt” gibi muhayyel ötekileştirme düzeylerinin aşıldığını ve bu dışlama biçimlerinden farklı, tarihsel olarak özgül ve yeni bir Kürt algısının orta sınıflarda oluşmaya başladığının altını çiziyor Saraçoğlu. İşte bu süreçte ortaya çıkan “tanıyarak dışlama” yı, resmî Türk milliyetçiliğinin Kürt sorunundaki inkâr politikasının geçersizleşmesiyle ortaya çıkan bir reaksiyon olarak ele alıyor.

İzmirli orta sınıf örneğinde, “tanıyarak dışlama” söyleminin özgül bir kentsel dönüşüm dinamiği ve sınıfsal-toplumsal bağlam içindeki oluşumunu inceleyen Saraçoğlu, görüşmelerden elde ettiği verilerde ortaya çıkan üç ortak özelliğin “tanıyarak dışlama” kavramını kullanmayı mümkün kıldığını belirtiyor. Söz konusu algıyı anlaşılır kılmak için, Saraçoğlu'nun yaptığı saptamalara değinmek yerinde olacaktır. Birincisi, 'Kürtleri' Türklerin bir parçası olarak gören "tanımama" üzerine kurulu geleneksel asimilasyoncu devlet söyleminden farklı olarak, 'Kürtleri' ayrı bir "halk" ve "topluluk" olarak tanıyorlar. İkincisi, Kürt karşıtı insanların anlam dünyasında Kürtler, cahil, bölücü, kent hayatını mahveden, haksız kazanç sağlayan ve işgalci gibi olumsuz özelliklerle ayrıldığından, bu tanıma, kaçınılmaz olarak beraberinde Kürtleri dışlayan bir mantık içeriyor. Üçüncüsü, Kürt karşıtı söylemin özneleri bu olumsuz stereotipleri, öncelikle, göç alan Türkiye kentlerinde, gündelik hayatta karşılaştıkları Kürtlerle olan yüzeysel ilişkilerinden çıkarsıyorlar. Toplumsalın Kürt algısındaki dönüşümü anlamak için elverişli bir kavram olarak önümüzde duran “tanıyarak dışlama” aynı zamanda Kürt sorununun bu yeni boyutu çözülmeden tam bir barış ortamının sağlanamayacağını da ortaya koymakta.