Hiçbiri cezaevine yabancı değil

Aysel Yaşa
00:0011/02/2010, Perşembe
G: 11/02/2010, Perşembe
Yeni Şafak
Hiçbiri cezaevine yabancı değil
Hiçbiri cezaevine yabancı değil

Bakırköy'de bulunan kadınlardan 168'i yabancı uyruklu. Ülkesinden kilometrelerce uzakta hem cezaevinde olmanın, hem de gurbette yaşamanın sıkıntısını çekiyor bu kadınlar. Cezaevinin yabancıları Türkçe öğrenerek ve kültüre adapte olmaya çalışarak zaman geçiriyor

Bakırköy Kadın Kapalı Ceza İnfaz Kurumu'nda Türk mahkûmların yanı sıra yabancı uyruklu kadınlar da var. Cezaevinde şu anda168 yabancı uyruklu kadın kalıyor. ABD'den Yunanistan'a 50 ayrı ülkeden gelen bu yabancı uyruklu kadınlar bambaşka bir hayata ve kültüre adapte olmaya çalışıyor. Türkiye'ye çeşitli nedenlerle gelerek burada suça karışan bu kadınların durumu da hiç kolay değil. Bambaşka bir kültür ve dilini bilmediği bir yerde barınmaya çalışan yabancıların büyük çoğunluğu Türkiye'ye yakın ülkelerden. Cezaevi müdürü Hulusi Sağır yabancı mahkûmlar konusunda oldukça titiz davranıyor.

YABANCILARA TÜRKÇE KURSU

Konsoloslarla sürekli dirsek teması kurduklarını söyleyen Sağır “Burada bulunan yabancı mahkûmlar genelde dilek ve isteklerini konsolosa iletir. Biz de belirli dönemlerde onlarla bir araya gelerek sorunları çözmeye çalışıyoruz” diyor. Yani cezaevinin yabancıları burada asla yabancılık çekmiyor. İlk başlarda yemeklere alışamayan, şartları garipseyen bu kadınlar hem cezaevinde oldukları, hem de ülkelerinden kilometrelerce uzakta bulundukları için üzgün. Cezaevine adaptasyon sürecini geç atlatan bu kadınlar da cezaevinde verilen kurslara katılıyor. İlk iş olarak Türkçe'yi öğrenen kadınlar, haftada dört gün gerçekleşen Türkçe kurslarında, dilin yanı sıra kültürümüze ilişkin önemli bilgiler de yabancılarla paylaşılıyor. Yurtdışındaki hapishanelerde bulunan Türklerin şikâyetlerine karşılık Türkiye'deki cezaevlerinde kalan yabancılar kendilerine gösterilen yakın ilgiden ve adaletli yaklaşımdan çok memnun. Yabancı mahkûmların çoğu şimdilik tutuklu olduğu için çok fazla kişiyle görüşme yapamıyoruz. Yabancı hükümlülerin çoğu ise konuşma ve kendini anlatma derdinde değil. İçlerinden biri hariç. O İranlı Parisa Ehteşamniya. UNİCEF'in tercümanı olarak çalışırken Türkiye'de bir cinayete karışan Parisa, beş senedir içeride. Parisa içerideyken hiç boş durmamış. Hayatı daha da kolaylaşır umuduyla ilk iş olarak Türkçe öğrenmiş. Altı dil bilen İranlı Parisa “Türkçe öğrenerek en azından iletişim problemimi çözdüm. Burada zor olan hayatı biraz daha kolaylaştırdım. Yine de kolay değil. Her akşam ailemi düşünüyorum. Onlar için hayat daha da zor” diyor. Cezaevindeyken aşçılık öğrenen, baklava ve börek açmaya merak salan Parisa, sanat atölyesinde de İran'da yaptığı tezhip sanatına devam etmiş.

UMUTSUZ DEĞİLİZ

Türkiye'de cezaevinde çalışan insanların bu kadar iyi olmasını beklemiyordum diyen Parisa sözlerine şöyle devam ediyor: “Sana öyle saygı duyuyorlar ki, utanıyorsun. Çünkü sen bir suç işledin ve burada çalışanlar suçunu yüzüne vurmuyor”. Cezası tamamlanınca hemen ülkesine dönecek olan Parisa, annesi, babası ve kardeşiyle yemek yemeyi özlediğini söylüyor gözleri dolarak. Cezaevinde kadın olmanın sabırlı olmak gerektirdiğini söyleyen Parisa “Kadınlar hayatın her alanında çok sabırlılar. İşte bu yüzden cezaevinde kadın olmak daha sabırlı olmak demek. Belki mutsuzsun ama hala hayal kuruyorsun. Burada her kadın bir anne veya bir annenin çocuğu. Bu da çok üzüyor insanı” şeklinde sürdürüyor sözlerini. Cezaevinde olduğu için umutsuzluğu kapılmayan insanlardan Parisa. Sabah kalkıp meditasyon veya yogasını yapıyor. Kitap okuyor ya da İngilizce'yi unutmamak için kendine testler hazırlıyor. Hayatında hiç görmediği filmleri izleme imkânı bulan Parisa, Türk dizilerinin de sıkı takipçisi. En çok Ezel ve Hanımın Çiftliği'ni seviyor.


Buradayken beş akrabamı kaybettim

Cezaevlerinde artık, eski Türk filmlerinde anlatıldığı gibi koğuş sistemi yok. Her koğuş yirmi dört kişilik olarak tasarlanmış. İki katlı koğuşlarda on iki oda bulunuyor. Her odada iki mahkûm kalıyor. Her odada televizyon bulunuyor. Cezaevinde geçen üç buçuk senenin sonunda en çok yeşil görmeyi özledim diyen H. A. bütün gün tekstil atölyesinde. Evlatlarından sonra en çok bahçeyle uğraşmayı özlediğini söyleyen H. dışarıda beş tane çocuğunu bırakmış. “Bir hiç uğruna tam on beş yıl ceza aldım. Şimdi geleceğe dair umutlu musun derseniz, vereceğim cevabım yok. En çok neyi özledim biliyor musunuz? Özgürlüğümü, toprağı ve doğayı… Cezaevinin yemekhanesinde çalışırken ayıkladığım ıspanakların köklerinden alıp, toprak bulup kendime minik bir bahçe yaptım. Amacım yeşil görmekti” diyor. Cezaevinde bulunduğu zaman zarfında eşi başta olmak üzere beş tane yakınını yitiren H. acının ne demek olduğunu bilen çileli kadınlardan sadece biri.


Kadına bir darbe de eşinden

Yaklaşık iki buçuk yıldır cezaevinde olan H.Y 34 yaşında. Cezaevine cinayet suçundan ötürü girmiş. Dışarıda mutlu mesut bir hayatı varken elinde olmayan nedenlerden ötürü bir cinayete karışan H., şimdi çok pişman. On sene daha cezası bulunan genç kadını dışarıda çocukları bekliyor. “Buraya girmeden önce beni çocuklarımdan ancak ölüm ayırır diyordum. Ama şimdi ölüm gelmeden biz ayrı düştük ve şu an onlardan ayrı olduğum için mutlu tek günüm bile geçmiyor” diyen H., kendini cezaevinde düzenlenen kurslara giderek toparlamaya çalışıyor. Cezaevi bünyesinde tekstil atölyesinde çalışan H.'ye cezaevinde kadın olmanın en zor yanı ne diyorum, “Burada dışarıda çocukları bekleyen kadın olmak dayanılır gibi değil. Eğer çocuklarım olmasaydı buraya katlanabilirdim” diyor. İşlediği suç için pişmanlığını dile getirip “Suç işlememek için çok mücadele ettim, ama olmadı. Cinayet işleyene kadar karıncayı incitmiş biri değildim. Nasıl oldu ben de anlayamadım” diye de belirtiyor. Cezaevinde evli kadınların yaşadıkları en büyük problemlerden biri de arkasında bıraktıkları eşlerinin kendilerine destek olmamaları. H'nin yaşadıkları işte tam da bu türden. Eşi için işlediği cinayetten sonra hapse girdiğinde bırakın eşinden destek almayı, çocuklarının bile annesiyle görüşmelerine engel olmuş. Tüm bunları gözyaşları içerisinde anlatan H.'nin şimdi tutunduğu iki şey var: Birincisi cezaevinde kendisine sunulan iş imkânı, ikincisi ise on yılı bir an önce bitirip, hapishaneden çıkmak ve kendisine yepyeni bir hayat kurmak. Eşi olmadan, yalnızca çocuklarıyla…


İçeriden sizlere mesaj var!

Cezaevlerinde tanık olduğumuz hayatlar bizi derinden etkiledi. Farklı yüzler görmeye hasret kadınlar, dışarıdan bir haber bekleyen, umut eden anneler ve daha önünde çok uzun bir hayat olan genç kızlar, hatta çocuklar… Hepsi bir şey öğretti bize. Kimi sabredin dedi, kimi şükredin. Kimi de buradakileri unutmayın, cezaevinde de sürdürülmeye çalışılan bir yaşam var diye hatırlattı. İçeridekileri unutmamak için biz neler yapabiliriz demeyin. Onlar sizden kitap, giysi, bazen de bir dost sohbeti bekliyor. Bakırköy Kadın Kapalı Ceza İnfaz Kurumu'nun şu anda tam teşekküllü bir kütüphanesi bulunuyor. Bu kütüphaneye dışarıdan kitap göndererek siz de içeridekilere destek olabilirsiniz. Cezaevine kitap haricinde giysi bağışında da bulunabilirsiniz. Şu anda cezaevi bünyesinde bir dikim evi var fakat talebi karşılamıyor. Bizim aracılığımızla hayırsevere kadınları hemcinslerine destek olmaya çağıran Müdür Hulusi Sağır “Cezaevine giysi desteğinde bulunmak isteyen insanları bekliyoruz. Eğer bizlere yapılan bu işlerde destek olunursa, burada şartları daha da düzeltebiliriz” diyor.


Yapılacak iş çok

Türkiye'de kadın tutuklu ve hükümlü sayısının az olması bu alanda yapılan çalışmalara da yansıyor. Tüm dünyada benzer eksiklikler gözlendiği gibi Türkiye'de de cezaevleri genellikle daha kalabalık olan erkek tutuklu ve hükümlülere göre düzenleniyor. Kadınlara özgü ihtiyaçların göz ardı edildiği hapishanelerde düzeltilmesi gereken birçok nokta bulunuyor. Bu noktaları birkaç başlıkta toplamak gerekirse;



  • Cezaevinde kalan kadınların farkındalıklarının arttırılması ve kendilerini mağdur hissetmemeleri sağlanmalı.

    BİTTİ