İsrail, yaptıklarının yanına kar kalacağını, hiçbir uluslararası veya ulusal gücün kendisinin yaptığı zulümlerde kendisine yönelik “laf harici” bir karşılık vermeyeceğini biliyor. Bu defa farklı olmalı; bu defa acı bir karşılık göreceğini Türkiye'nin ona hatırlatması gerekiyor.
Gazze'ye doğru farklı ülkelerden yola çıkan gemilerin yolculuğunu izlemek üzere hepimiz televizyon başındaydık dün gece. Dün gece erken saatlerde, İsrail gemilere bir saldırı, bir baskın yapabilir mi diye düşünürken, bu kadarına da cüret edemezler diye düşünmüştüm doğrusu. Gece geç saatlerde İskenderun'a yapılan roketli saldırı haberini alınca, İsrail'in gemilere saldıracağını düşünmeye başladım. Sabah 4:30 gibi İsrail'in gemilere saldırdığı haberi geldi.
İsrail ne yapmak istiyor? İsrail bu kadar kudurmuşluğa, bu kadar caniliğe nasıl cesaret edebiliyor? Türkiye'nin Brezilya ile birlikte, İran'la ilgili dünya oluşan nükleer tedirginliği yok edecek bir girişim yapması, besbelli ki meşruiyetini Ortadoğu'daki tedirginlik üzerinden kuran İsrail'i rahatsız etmiş. İskenderun'daki Türkiye Deniz Kuvvetleri'ne yapılan füze saldırısının altında İsrail'in taşeronlarının olduğunu düşünüyorum. Türkiye'nin dikkatini iç sorunlara çekip gemilere yapılan saldırı konusundaki dikkatini dağıtmak amaçlı bir saldırı olabilir bu. Zira şimdiye kadar, PKK dâhil herhangi bir terör örgütünün Deniz Kuvvetleri'ne yönelik bir saldırısı olmamıştı.
Bu yazıyı yazarken Marmara gemisinde çatışmaların devam ettiğine yönelik haberler geliyor. İsrail'in saldırısında en az 18 kişinin öldüğü ve birçok kişinin yaralandığı bilgileri geçiyor ajanslardan. İsrail'in bu fütursuzluğu, bu cüretkârlığı İsrail'in Dışişleri'nden yapılan az önceki açıklamada da açıkça belli oluyor. Açıklama yapan İsrail görevlisi, “bu gemilerin geçmesine izin verseydik, o yollardan silahlar geçebilir ve siviller zarar görebilirdi” diyerek İsrail'in nasıl bir akıl tutulması, nasıl bir vicdan çürümesinden muzdarip olduğunu gösterdiler. Saldırılarda yaralananların ellerinde kelepçelerle götürüldüğünü görüyoruz televizyonlarda.
Türkiye Dışişleri'ne davet edilen İsrail Büyükelçisi'ne ağır bir nota verilecektir muhtemelen. İsrail'in Türkiye, İspanya ve Yunanistan'daki Büyükelçilerini geri çektiğini açıklanıyor bu saatlerde. İsrail'in sivil yardım taşıyan ve birçok farklı ülkeden sivil toplum kuruluşları ile barışçı grupların içinde olduğu gemilere yaptığı bu baskın, İsrail devletinin akıl, izan, vicdan, ahlak ve sağduyusunu tümüyle yitirdiğini (eğer daha önce vardıysa tabii) gösteriyor.
İsrail'in, Batılı devletlerin ve özellikle ABD'nin şımarık çocuğu olduğunu hepimiz biliyoruz. O şımarık çocuk, ağababalarının başkalarını da sevme ihtimaline karşı hepten çileden çıkıyor. BM'nin kendisine yönelik aldığı kararları hiçbir zaman uygulamayan bir ülke İsrail. BM'nin, kararlarına uymayan başka her ülkeye karşı ağır yaptırımlar uyguladığını, ama İsrail'in BM kararlarına uymama “imtiyazı” olduğunu da biliyoruz. Dolayısıyla İsrail BM'nin, ABD'nin ve Avrupa'nın büyüttüğü bir canavardır ve artık o canavarın kudurmuşluğu karşısında bu devletlerin ve BM'nin de ne yapabileceğini bildiğini sanmıyorum. Tüm dünyada İsrail'in, mazlumluğa soyunarak yaptığı zulmü haklandırdığını ve üstelik Batı'daki çoğu insanı buna inandırdığını biliyoruz. İsrail meşru müdafaa yapıyordu; İsrail Hamas'ın saldırılarına karşı kendini savunuyordu; İsrail, kendi meşruiyetini tanımayanlara karşı ikbalini savunuyordu. Bu yönde savunmalar, sadece bizim ülkemizdeki kimi kuruluşlarda değil, Batı'da da genel eğilimdi şimdiye kadar. Bundan sonra bunun değişip değişmeyeceği dünyanın vicdanla sınavı demek aynı zamanda…
İsrail, tek yükü gıda ve sağlık yardımı olan gemilere ve uluslararası yardım kuruluşlarının ortak bir girişimine saldırarak, aslında kendisine kurmaya çalıştığı meşruiyete de darbe vurmuştur. Yüzünde, özellikle Batılıların ve Türkiye'deki kimi grupların görmek için özel çaba sarf ettiği mazlum maskesi artık tümüyle yırtılmış ve bütün çirkin yüzüyle, bütün vahşiliğiyle bir cani ortaya çıkmıştır. Şimdiye kadar bu cani yüzü görmemekte direnenlerin bu defa bu yüzü görmelerini beklemek çok şey mi beklemektir? Sivil yardım taşıyan, İsrail sularından değil, İsrail'in karasularının çok uzağından geçen gemilere dahi saldırabilip sivil insanları dünyanın gözüne baka baka öldürebilmesi, bir yanıltıcı olarak kurdukları mazlum kimliğini de bitiren bir şeydir. Uluslararası yardım kuruluşlarının sadece insanî yardım taşıyan gemilerine bunu yapabilen bir devletin, Gazze'de, Batı Şeria'da neler yapabilmiş olacağını umarım artık herkes anlar.
İsrail, Türkiye gibi bazı başka ülkelerin bayrağını taşıyan gemilere yaptığı saldırı ne anlama gelmektedir? İsrail, özellikle Türkiye bayrağı taşıyan gemilere nasıl bir cesaretle saldırabilmiştir? Ortadoğu'da yapageldiği gibi, vururum, öldürürüm ama yanıma kar kalır diye düşünen İsrail'in yaptığı bu defa da mı yanına kar kalacaktır? Türkiye'ye yönelik bir saldırı olarak düşünülebilir mi bu saldırı? İskenderun saldırısının bu tartışmada yeri nedir? Açıkçası İsrail'in Ortadoğu'da ABD'nin de müdahaleci olacağı bir İran savaşına zemin hazırladığını düşünüyorum. Türkiye'yi bu savaşın içine, özellikle ABD karşıtı bir zemine oturtmaya çalışması son 1-2 senede kendisine yönelik değişen rüzgârları geri çevirme gayretinden başka bir şey değildir. Ancak böyle bir saldırı gerçekten İsrail'in istediği karşılığı verebilir mi? İsrail yöneticilerinin bu saldırılara meşruiyet vermeyi amaçlayan açıklamalarına inanacak bir insanoğlu kalmış olabilir mi dünyada?
Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı bir insan olarak, ülkemin - bu defa - İsrail'in yaptığı saldırıya karşı sessiz kalmasını asla kabul edemeyeceğimi söylemek zorundayım. Dışişleri'nden yapılan bu sabahki açıklamada İsrail'in yaptığı bu saldırının karşılıksız kalmayacağı belirtilmişti. Ben bunun altının doldurulmasını bekliyorum. En azından İsrail ile yapılan sivil ve askeri bütün anlaşmaların iptal edilmesi, İsrail'deki Türkiye Büyükelçisi'nin geri çekilmesi, Türkiye'deki İsrail Büyükelçisi'nin derhal kovulması gerekiyor. İsrail uçaklarının zaman zaman Türkiye hava sahasını kullandığını biliyoruz. Bundan böyle bunun kesinlikle engellenmesi, İsrail ile her türlü ilişkinin askıya alınması ve bu tür bir saldırının bir daha tekrarlanması durumunda bunun Türkiye'ye savaş açmak manasına geleceği çok açık bir dille belirtilmelidir.
İsrail'in fütursuzluğuna sebep olan itici güç, şimdiye kadar yaptıkları bütün zulümlerde kendilerini pişpişleyen Batılı devletler, BM ve ABD'dir. İsrail, yaptıklarının yanına kar kalacağını, hiçbir uluslararası veya ulusal gücün kendisinin yaptığı zulümlerde kendisine yönelik “laf harici” bir karşılık vermeyeceğini biliyor. Bu defa farklı olmalı; bu defa, İsrail devletinin zalim, vahşi bir devlet olduğu ve bu yönde devam etmesi durumunda çok acı bir karşılık göreceğini kendilerine özellikle Türkiye'nin hatırlatması gerekiyor.
Bütün halkımı İsrail'i protesto etmeye; ülkemin yöneticilerini İsrail ile ilişkilerimizi, onlar davranışlarını düzeltene ve uluslararası hukuka uyuncaya kadar askıya almaya davet ediyorum.