Güngör: Ramazan coşkusu İstanbul'da bir başka olurdu

Dilara Polat
00:0028/08/2010, Cumartesi
G: 27/08/2010, Cuma
Yeni Şafak
Güngör: Ramazan coşkusu İstanbul'da bir başka olur
Güngör: Ramazan coşkusu İstanbul'da bir başka olur

11 ayın sultanı Ramazan huzur, bereket ve ibadet ayı. Tüm ritüelleriyle bu geleneği devam ettirmek isteyenlere soruyoruz. İstanbul'da eski Ramazan'ların nasıl olduğunu merak ediyor musunuz? İşte Ramazan coşkusunu İstanbul'da yaşamanın bambaşka olduğunu söyleyen Prof. Dr. Şeyma Güngör'ün paylaştıkları...

Ramazan'ın başlamasıyla geleneklerimizi ne kadar yaşattığımız sorusu bir kez daha gündeme geldi. Modern dünyanın koşuşturması içinde vakit ayıramadığımız aile büyükleriyle bir araya gelme fırsatı bulduğumuz iftar sofralarında en çok duyduğumuz şey nedir? “Ah nerede o eski Ramazan'lar?” Eminim herkesin Ramazan ayında kurulan upuzun kalabalık sofralar, sonrasında yapılan sohbetler, kılınan namazlar, edilen dualar, sahur bereketi üzerine dinlediği bir hikayesi vardır.
Biz de İstanbul'un eski Ramazan'larının nasıl olduğunu merak ettik ve İstanbul Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Şeyma Güngör'ün hikayelerini dinledik


İstanbul Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Şeyma Güngör 1453 İstanbul Kültür ve Sanat Dergisi'nde yer alan makalesinde İstanbul'un eski Ramazan eğlencelerini anlattı. İslamiyet'e gönülden bağlanan Türklerin, yıl boyunca heyecanla Ramazan'ın gelmesini beklediklerini belirten Güngör, 11 ayın sultanı olan bu ayın tutulan oruç, yapılan ibadetler sebebiyle huzur, günlük hayatın birçok alanına canlılık ve bereket getirdiğini kaydetti. Ramazan'ın dini kuralları bütün İslam aleminde aynı olmakla birlikte milletin bu mübarek aya kendi kültür unsurlarını da kattığını anlatan Güngör, Osmanlı topraklarında Ramazan'ın coğrafi bölgelere ve sosyal tabakalara göre benzer duygular ve uygulamalarla yaşandığını, ancak payitaht İstanbul Ramazan'larının tadının bambaşka olduğunu vurguladı. Prof. Dr. Güngör, sarayı bünyesinde barındıran İstanbul'un coğrafi, siyasi, ticari durumu dolayısıyla farklı sosyo-ekonomik ve kültürel tabakadan insanların yaşadığı çok kalabalık ve hareketli bir yerleşim yeri olduğunu ifade ederek, fetihten sonraki asırlar içinde birçok unsurun etkisiyle gelişen ve zenginleşen eski Ramazan geleneklerinin en önemli niteliklerinden birisinin de bu ayda canlanan eğlence hayatı olduğunu kaydetti.

KENTE BAYRAM HAVASI HAKİM OLURDU

Günlerce süren hazırlıklardan sonra ayın ilk hilalinin gökte görülmesiyle Ramazan'ın girmesinin bir bayram havası içinde halka duyurulduğunu anlatan Güngör şu bilgileri verdi: 'Toplar atılır, davullar çalınır, minarelerden ezan sesi yükselir, o ana kadar sakin olan şehre şenlik havası hakim olurdu. Yılın 11 ayı gündüz sokağa çıkan, gece evine çekilen halk, Ramazan'da tam tersi bir hayat yaşardı. Kandiller ve mahyalarla aydınlatılan şehir sokakları daha ilk geceden itibaren insanlarla dolardı. Bu ışıklı görünüş ve kalabalık, İstanbullulara emniyet, huzur ve neşe verirdi. Ramazan'da yemek saatlerinin değişmesi, günlük faaliyet akışının da değişmesine sebep olurdu. Şehirdeki birçok dükkan ikindiye doğru açılır, iş saatleri azaltılır, eğitim kurumlarında dersler hafifletilirdi. Gündüz özellikle öğleye kadar hayatın ritmi ağırlaşır, iftara doğru hareketlilik artardı. İftarın toplu halde açılması adet olduğundan saraydan fakir evlere kadar sofralara aile fertleri misafirlerle birlikte oturulur, Ramazan adabına göre mutlulukla yemek yenirdi. İftardan sonra kadınların bir kısmı teravih veya eğlence için dışarı çıkarken pek çoğu evde kalırdı. Evlerdeki genç ve yaşlı kadınlar kendi aralarında sohbete başlar, oyun oynar, şarkı söylenir, sahura kadar eğlenilir, yenir, içilirdi. Buna karşılık erkeklerin çoğu dışarı çıkar, mevsime göre yazın açık, kışın kapalı kahvehanelerde yatsı namazına kadar kahve veya nargile içer, tütün tüttürürlerdi. Bu mekanların en önemlileri Fatih, Şehzadebaşı, Beyazıt, Sultanahmet, Ayasofya, Eyüp Sultan gibi büyük camilerin yanındaydı.'


EĞLENCELERE GAYRİMÜSLİM HALK DA KATILIRDI

Ramazan eğlencelerine yalnız Müslümanların değil, gayrimüslim halkın da katıldığını bildiren Güngör, 16. yüzyıldan itibaren şehrin hüner ustaları ve sanatkarları tarafından Karagöz, kukla, meddah, musiki fasılları ve orta oyunu sahnelenmeye başladığını, daha sonra tiyatro, alafranga müzik, kanto, düetto ve sinemanın da eğlence hayatına katıldığını kaydetti. İstanbul'daki Ramazan eğlencelerinin mevsime göre kapalı ve açık mekanlarda gerçekleştiğini belirten Güngör, 'İstanbul'a has kültür ve eğlence yerleri içinde 16. yüzyılın ortalarında açılan kahvehanelerin çok önemli yeri vardır. Bahçeler, mesire yerleri, mahalle, aşık, semai, çalgılı, meddah kahvehanelerinin ihtiyaca göre Ramazan ayı için kurulan seyyar kahvehaneler, çadırlar, 19. yüzyılda faaliyet gösteren kıraathaneler, yine bu asırda açılan tiyatrolar gösteri yapılan başlıca mekanlardı' dedi.


MİRAS DEVAM EDERSE İSTANBUL ANLAM KAZANIR

Prof. Dr. Güngör, çağımızın getirdiği şartlar sebebiyle günümüz İstanbul'unda Ramazan eğlenceleriyle ilgili olarak pek çok şeyin değiştiğini vurgulayarak şöyle devam etti: 'Bununla birlikte Ramazan'a özgü eğlence anlayışına duyulan özlem sebebiyle eski İstanbul'da yaşanan ramazan geceleri tekrar canlandırılmaktadır. Halkın Sultanahmet'e, Feshane'ye gösterdiği rağbet bu ihtiyacın boyutlarını göz önüne sermektedir. İstanbul yalnız Türklerin değil, İslam dünyasının da göz bebeği bir şehirdir”