Dün dedemle birlikte alış veriş merkezine gittik. Elektronik aletler satan bir dükkanı gezerken, dedem arkadaşı ile karşılaştı. Askerlik arkadaşım dediği Cemil amca ile bir süre konuştular. Sonra da, 'yarın saat 14.00'te Büyükpark'ta buluşalım ve eski günlerimizi konuşalım,' diyerek ayrıldılar.
Cemil amcanın upuzun boyu ve kocaman burnu vardı. Oldukça şakacı bir insandı. Burnuna baktığımı fark edince, “Sakın burnumun büyük olduğunu düşünme. Burnum boyumla orantılı” diye espri yaptı.
Dedem, Cemil amca ile karşılaşmasına çok sevinmiş olmalıydı ki sık sık askerlik hatıralarını anlattı. Hatta bu sevinci gün boyunca devam etti. Ama akşam eve geldiğinde rahatsızlandı. İftar sonrasında da rahatsızlığı devam edince, babam telâşlandı. Hemen Aslı'nın babasını çağırdı. Halil amca dedemi muayene ettikten sonra üşüttüğünü belirterek ilaç verdi.
Ve bugün saat 10.00. Dedem hâlâ yatıyor. Annem dün gece dedemin ateşinin yükseldiğini, ilaç içince düştüğünü söyledi.. Şu anda nasıl olduğunu merak ediyordum, öğrenmek için odasına girdim ama uyuyordu. Annem “Biraz daha uyursa kendine gelir” dedi. Ben de ödevlerimi yapmak için odama gittim.
Fakat bir süre sonra dedem odama geldi. Pijamasını çıkartmış, elbisesini giyinmişti. Nasıl olduğunu sormama bile fırsat vermeden, “Bugün saat 14.00'te Cemil ile buluşacaktık. Haydi hemen gidelim. Aksi takdirde bekletmiş oluruz” dedi.
Dedemin konuşmasını duyan annem ve babaannem yanımıza geldi. Annem, “Baba lütfen gitme! Henüz iyileşmedin. Dışarıya çıkarsan iyileşme sürecini uzatırsın” dedi. Dedem de,
“Kızım, iyileşmediğimin farkındayım. Ama arkadaşım Cemil ile dün sözleştik. Mutlaka gitmeliyim. Eğer telefon numarası olsaydı arar, rahatsızlığımı belirtirdim. Fakat ne yazık ki yok. O parka gelip beni bulamazsa sözümde durmamış olurum. Bu da beni üzer” diye konuştu. Sonra da “Ömer ile birlikte bir araçla gidip hemen geri döneceğim. Lütfen beni merak etmeyin” dedi.
Dedemle birlikte Büyükpark'a giderken önemli bir şey daha öğrenmiştim: Verilen sözün yerine getirilmesi gerektiğini.