Belgesel filmler, beyazperdeye kendilerince haklı nedenlerden dolayı öteden beri mesafeli duragelmiş en muhafazakâr kişilerin bile zevkle izledikleri sinemasal yapıtlar arasında yer alıyor. Çünkü, bunlar inançlı izleyicileri rahatsız edici herhangi bir görsel/işitsel materyal içermedikleri gibi, çoğu kez hayat üzerine son derece derin ve hikmetli sözler de söylemekteler. Amerikalı belgesel ustası Ron Fricke”nin 1992 yılı yapımı “Baraka”sının Türkiye'de gösterime girdiği yıllarda en az konulu bir film kadar ilgi görüşünü ve aradan onca zaman geçtikten sonra bile DVD ya da VCD'sinin bugün hâlâ yığınla dindar insanın evinde bulunuşunu nasıl unutabiliriz? O muhteşem filmin insana huzur ve sükûn veren inanılmaz güzellikteki görüntüleriyle, bu memlekette yıllarca iman tazeleyenler olmuştu!
Belgesellerin farklı seyirci tipleri üzerinde işte böyle birleştirici ve uzlaştırıcı bir etkisi var. Bundan on yıl önce çektikleri “Microcosmos” ile belgesel tutkunlarını tek kelimeyle büyüleyen Fransız karı-koca yönetmenler Claude Nuridsany ve Marie Pérennou, sekiz yıllık bir suskunluğun ardından, 2004'de aynı derecede zahmetli bir başka projeye daha giriştiler ve sonuçta da ortaya “Genesis” çıktı. En az önceki kadar iddialı, hattâ kişisel kanaatime göre görsel açıdan ondan çok daha iyi olan bu filmin Türkiye'de “Microcosmos”un onda biri kadar bile ses getirmemiş olması ise bir hayli şaşırtıcı. Nitelikli yapıtların dışalımcısı Umut Sanat Ürünleri tarafından sessiz sedasız biçimde getirilip (sinemalarda gösterildi mi, doğrusu onu da çok iyi hatırlayamıyorum) DVD/VCD formatında piyasaya sürülen bu başyapıtı, ben de en az iki yıllık bir rötarla keşfetmiş olmanın üzüntüsünü yaşamaktayım bugünlerde…
Filmlerinin iç mekân çekimlerini, Fransa'nın sayfiye bölgelerinden birindeki evlerinde kurdukları platoda gerçekleştiren bu çift, “Microcosmos”tan yıllar sonra bir kez daha “yaratılış”ın sırrının peşindedeler. Hem de öylesine ağırbaşlı, kuşatıcı ve dengeli bir sinema diliyle ki… Konu dünyanın ve de canlıların yaradılış serüveni olunca, pek çok müteddeyyin izleyici batılı sinemacılardan (hiç de haksız olmayan bir önyargıyla) hemen, ilahî takdiri hiçe sayan kaba saba bir evrim savunusu bekler. Ancak Nuridsany ve Pérennou böyle yapmıyor, olayları âdeta dağlardan fışkıran yeni bir su kaynağının mistik bir sezgiyle yatağını bulması gibi, her iki bakış açısını da mutlu edecek barışçıl bir metin eşliğinde anlatıyorlar. Hem bilimsel disiplinden kopmadan, hem de inançlara saygıda hiç bir kusur etmeden…
Filmde sık sık bilge bir anlatıcı olarak boy gösteren Sengalli siyahî müzik adamı Sotigui Kouyaté'nin varlığı da “Genesis”e ayrı bir hava katmış. Bu hipnotize edici öyküde ilk sözü o söylüyor, son noktayı da yine o koyuyor.
Yoğun bir emek ve işbirliğinin ürünü olan bu başyapıt, öyle ya da böyle, hangi formatta olursa olsun mutlaka izlenmeli. Ancak ben yine de koleksiyonculara filmin DVD versiyonunu tavsiye ediyorum. Çünkü bu versiyonda daha kaliteli bir görüntü ve farklı altyazı/seslendirme seçeneklerinin yanısıra, bir de belgeselin yapım serüvenini anlatan ekstra bir filmle karşılaşacaksınız. Gerek yönetmen çiftimizin çalışırken işlerine gösterdikleri olağanüstü titizliği, gerekse nitelikli bir belgeselin ne denli zor şartlarda çekildiğini çok iyi anlatan bu ekstra yapım da “Genesis”in görsel değerini ikiye katlayan, mutlaka izlenmesi gereken bir belge…
Sonuç itibarıyla, bütün belgesel sinema tutkunlarına şiddetle tavsiye edilir.
(Fiyatlar farklı satış noktalarında küçük değişikliklere uğrayabilir)