İran'da cumhurbaşkanlığı seçim sonuçlarına neden itiraz edildiği çokça yazılıp çizildi. Ancak sandıktan çıkan sonucun doğru olma ihtimali hiç tartışılmadı. Ahmedinejad'ın yüksek bir oy oranıyla nasıl ikinci kez seçildiğini İranlılara sorduğumuzda "demircinin oğlu, derin devlete karşı zafer kazandı" cevabını aldık.
Her muhalefet hareketinin rejim yıkılıyor "heyecanına" yol açtığı, doğru analiz edebilmenin bir hayli zor olduğu İran beş ay önce yaşanan seçim depreminin artçı sarsıntılarını yaşıyor. Tahran sokaklarında, reformistlerin iddia ettiği sandık usulsüzlüğünün değil, muhafazakar cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad'ı zafere götüren nedenlerin izini sürdük. Bu nedenler ki İslam Devrimi'nin içinde bulunduğu tarihsel aşama hakkında önemli ipuçları barındırırken 'İran'da ne oluyor?' sorusunun cevabını büyük ölçüde ele veriyor.
Seçimlerden önce hem Ahmedinejad grubu hem Mir Hüseyin Musevi grubu, yani reformistler ve muhafazakarlar bir takım anketler yaptırdılar. Rakamlar şu sonucu gösteriyordu: Ahmedinejad oyların yüzde 50-55'ini, Musevi ise oyların yüzde 30-37'sini alabilecekti. Buna çok yakın rakamlar ABD'deki iki büyük anket kurumu tarafından da yayınlandı. Ancak bu süre zarfında iki olay oldu. Ahmedinejad karşı tarafın isteği üzerine canlı yayında reformist adaylarla seçim duellosu yapmayı kabul etti. Bu, İran'ın alışık olduğu bir durum değildi.
Ahmedinejad sırasıyla Mehdi Kerrubi, Musevi ve Muhsin Rızayi ile canlı yayında konuştu. Bu konuşmalarda iki etkili olay vuku buldu. İlk defa İran'da din adamı olmayan birisi yani Ahmedinejad, üst düzey bir din adamına, bir Ayetullaha yani Kerrubi'ye, yolsuzluklarından dolayı kırgın olduğunu söyledi. "Yaptıkların bir din adamına yakışmıyor" ifadesini kullandı. Bu sözler İran'da bir çalkantı yarattı. Eleştirinin yerinde olup olmadığı çok tartışıldı ancak genel kanı bunun doğru olduğu yönündeydi. Ahmedinejad belgeleriyle konuşmuştu. "Ben yıllardır cumhurbaşkanıyım böyle bir mal varlığım yok. Nereden buldun bu parayı" demişti. Bir çok İranlıya göre bu haklı bir eleştiriydi. Çünkü İran'ın kasası, girdisi büyük bir kasaydı. Ve halkın elindeki para buna oranla çok azdı. Musevi ile yapılan canlı yayın tartışmasında ise her iki taraf da bazı kanunsuzluklara değindi. İşte tam da bu tartışmada Ahmedinejad'ın üstünü çizdiği bir şey, ikisinin de oy oranını önemli ölçüde etkiledi. Musevi Ahmedinejad'ın 'Yahudi soykırımı' konusundaki tutumunu eleştirdi. 'Yahudi soykırımı' aslında İran'da Ahmedinejad'ın en güçlü taraflarından biriydi.
Bu nedenle Musevi bu noktanın üzerine gitti: "Neden soykırım konusunu bu derece gündeme getirdin? Neden, dünyaya hükmetmek isteyen İsrail'i bize karşı ayağa kaldırdın?" dedi. Ahmedinejad ise "Pişman değilim. Doğrusunu yaptım. Dünya uyandı. Bizden başka insanlar da Yahudilerin baskısı karşısında uyandı. Ve bak bundan sonra bir çok ülke bu konuda uyanacak. İsrail'e karşı daha güçlü bir muhalefet sergileyecekler. Dünya bu beladan kurtulma şansını yakalamış olacak. Bunu tekrar yapacağım" karşılığını verdi. Ardından Musevi Ahmedinejad'a farklı bir noktadan vurmayı denedi: "Sen bu kılık kıyafetle çıkıyorsun karşımıza. (Kendisi takım elbiseliydi, Amedinejad her zamanki montunu giymişti) Yakışmıyor bir cumhurbaşkanına." Ahmedinejad ise "Ben halktan biriyim, yakıştırıyorum bunu kendime. Halk böyle giyiniyor ben de böyle giyiniyorum. Düşünmem böyle şeyleri. Ceket giyerim de giymem de. Montum temiz olduğu sürece sorun yok. Siz aslında İmam Humeyni'nin çok yakınında duran bir başbakandınız. Sizden bu tarz eleştiriler beklemezdik. Keşke daha başka eleştirileriniz olsaydı" karşılığını verdi. Bunlar İranlının sevdiği ve duymak istediği sözlerdi. Bu kritik duellonun ardından, anket rakamları Ahmedinejad lehine daha da arttı.
Bu arada İran'da yıllardır iç politikaya yön veren, İranlıların "derin devlet" dediği 'elit' kesim bundan rahatsız oldu. Yıllardır İran politikasında etkinliğini korumuş, üst düzey görevlerde bulunmuş insanları -ki bunları eleştirmek cesaret isteyen bir şeydir- Ahmedinejad eleştirdi. İsim vererek, açık ve net bir şekilde, yolsuzluk yaptıklarını, devrimden bu yana ülkeyi har vurup harman savurduklarını söyledi. Muhafazakar İranlılara göre "Nasıl ki Türkiye'de bir kesim 'cumhuriyetin asıl sahipleri bizleriz' diyerek diledikleri gibi egemenlik kurmaya çalışıyorsa İran'ın derin devleti de 'devrimin asıl sahipleri bizleriz' sloganıyla ülkeyi hortumluyor."
Sonuç olarak İran'da ilk defa, ne din adamı olan, ne yüksek bir kariyer seviyesi olan, ne de bizzat yüksek mertebedeki kişilerin eliyle getirilmiş bir kişi cumhurbaşkanı oldu. Halk oyunu, 'Halkın giydiği elbiseyi giymekten onur duyarım' diyen birine verdi. Bu seçimler İslam Devrimi'nin verdiği en kritik sınavdı belki de. İran bunu ilk defa deniyordu. Aristokrat olmayan birini lider yapıyordu. Ahmedinejad daha önce, Tahran'da belediye başkanlığı yapmış, ondan önce de valilik görevinde bulunmuştu. Sessiz sedasız, kimsenin tanımadığı bir insandı. Babası demirciydi. Türk ve Fars karışımı bir aile içinde büyümüştü.
Yani Ahmedinejad İran politikasında ve geleneğinde ikinci bir devrim yapmak istedi. İslam Devrimi'nin asli amacına dönük olarak, halkın içinden çıkıp halk için bir şeyler yapmaya çalıştı. Birilerinin, sırf devrim yapmış olduğu için 'beytülmalı'ı hortumlamasına itiraz etti. Ahmedinejad onların kuyruğuna bastı. İran gibi bir ülkede aristokrasi zincirini şahsı adına kırmayı başardı. Demircinin oğlu okudu mühendis çıktı ve İran'a cumhurbaşkanı oldu.