Hem Seul'deyim hem Ankara'da

Fatma K. Barbarosoğlu
00:005/12/2007, Çarşamba
G: 7/01/2008, Pazartesi
Yeni Şafak
Hem Seul'deyim hem Ankara'da
Hem Seul'deyim hem Ankara'da

Eunkyung OH, 1968 yılında Güney Kore'nin başkenti Seul'de doğdu. Hankuk Yabancı Bilimler ve Araştırmalar Üniversitesi Türkoloji Bölümünü bitirdi (1987-1991). 1992-1999 yılları arasında Türkiye Cumhuriyeti'nin burslu öğrencisi olarak Ankara Hacettepe Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü'nde Yüksek Lisans ve Doktora yaptı. 1995 -1999 yılları arasında Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Kore Dili ve Edebiyatı Bölümü'nde öğretim görevlisi olarak çalıştı. 1994-1997 yıllarında Kore Televizyonu ve Radyosunda Türkiye Cumhuriyeti muhabiri olarak görev yaptı. Halen Kore Dongduk Women Üniversitesi'nde öğretim üyesi olarak çalışıyor. Türkçe'de yayınlanmış iki eseri var:Türk Edebiyatında Kore Savaşı, XX.Yüzyıl Türk ve Kore Romanında Kadın. Aşağıda okuyacağınız söyleşiyi soğuk bir Seul akşamında bir kafetaryada gerçekleştirdik. Kafetarya'nın koltuklarında, ayaklarını altına almış bir halde ders çalışan Koreli öğrenciler, varlıklarıyla ortamı sıcak bir yuvaya dönüştürmüşlerdi. Askeri yardımın başlatmış olduğu "tanışma"nın, iki ülke edebiyatına yansıyan çehresini bulacaksınız söyleşinin satır aralarında.

Siz bir kadın üniversitesinde çalışıyorsunuz. kadın üniversitesi tam olarak ne anlama geliyor?

Kore'de ilk kadın üniversitesi 100 yıl önce kuruldu. Seul'de beş tane kadın üniversitesi var. Bu üniversiteye sadece kadınlar alınıyor. Öğrencinin kadın olarak sınırlanması haricinde diğer üniversitelerden hiç bir farkı yok.

Kadın üniversitesinin kurulması nasıl bir tarihi arka plana dayanıyor?

Kadın üniversitesinin kurulması 1894 yılında ortaya çıkan Kabo fermanına dayanır. Kabo fermanı Kore'nin moderleşmesini sağlayan tarihsel bir olaydır. Türkiye'nin Tanzimat'ına benzer. 19. Yüzyıla kadar Kore toplumunda kadınların ev dışına çıkmaları pek hoş karşılanmazdı. Bu nedenle kadınlar hep evde okuma yazma öğrenirlerdi. Bunu da ancak soylu aileler sağlayabilirdi. Kabo fermanıyla birlikte Kore'nin hem batılaşmasını hem de modernleşmesini sağlamak isteyen entelektüeller; kadının eğitiminin çok önemli olduğunu anlamışlar. Özellikle kadına uygun özel programla eğitim verilmesinin gerektiğini düşünüp bu okulları kurmuşlar. Bu gelenek halen devam ediyor.

XX.Yüzyıl Türk ve Kore Romanında Kadın adıyla yayınlanmış bir doktora çalışmanız var. Kadınların romana bir yazar ve kahraman olarak girmesi açısından, Türk edebiyatı ile Kore edebiyatını karşılaştırır mısınız?

Doktora tezimde, 20. Yüzyıl Türk ve Kore romanlarında kadınları karşılaştırdım. İslam ve Konfuçyüzm olmak üzere farklı kültürde olan iki toplumun batılılaşma ve modernleşme çabalarıyla birlikte geleneksel toplumdan çağdaşa dönüşmesi; karşılaştırma çalışması için önemli bir unsur. Toplumun değişmesi kadınların yaşamına da yansıyor. İki ülkenin romanı içersinde bunu görmek mümkün. Her on senede kadın unsurların ağırlık kazandığı romanlardan birer eseri seçerek değerlendirdim. İçinde bulunduğu politik, ekonomik ve sosyal duruma göre kadınların yaşadıkları sorunlar da farklı şekilde işleniyor. Kadın, romanlarda eğitilmesi gereken bir varlık, milletin sembolü veya kutsal bir anne önder olarak karaktize ediliyor . Her iki toplumda da kadınların hayatı kolay değil. Çektikleri eziyetler de az değil. Bu zorlukları her iki ülkenin romanlarında da görebiliriz.

1991-1999 yılları arasında öğrenci olarak bulunduğunuz Ankara ile Seul'u karşılaştırdığınızda edebi olarak karşınıza neler çıkıyor?

Ankara'da kaldığım zaman, Kore özellikle de Seul'u çok özledim. İnsanları da özledim ama, en çok bir mekan olarak Seul'u çok özledim. Arkadaşlarımla buluştuğumuz yerler, eski saraylar ve Han Nehri'ne çok hasret çekdim. Türkiye'ye gitmeden önce zamanım genelde Seul'un merkezinde geçerdi. Ayrıca Han Nehri'nin yeri benim için çok özeldir. Gece Han nehri seyretmek bana daima mutluluk verdi.

Ankara'ya gittiğimde orada nehrin bulunmaması beni çok sıktı. Başlangıçta Ankara'yı sevemedim. Çok kuru ve küçük geldi. Ama Türkiye'de denizi tanıdım. Kore'deyken denizin anlamını bilmezdim. Akdeniz'i ve Ege Denizi'ni gördükten sonra hayatıma deniz girdi. Şimdi ilk önce Ankara ve Türkiye dediğim zaman kuru ve nefis rüzgarı aklıma geliyor. Ankara'nın rüzgarını çok özlüyorum.

Seul ve Ankara artık benim için hiç fark etmeden memleket hasretini veriyor. Kore'ye döndüğümde Ankara'yı çok özledim. Ankara'nın parkları ve sokakları anılarıma yerleşti. Ankara ve Türkiye benim için ikinci bir vatan.

Koreli kadınların en büyük sıkıntısı nedir? Bu sıkıntı edebiyata ne kadar yansıyor?

Kore'de kadınlar hep ikinci sınıf vatandaş olarak görülüyor. Kadınların yaptıkları işler önemsiz sayılıyor. İş yerinde kadına önemli iş verilmez. Hatta erkeğin yardımcısı olarak kabul edilir. Eskiden çalışan kadının evlenmesi kolay değildi. Şimdi bu durum tamamen değişti. 1997'deki ekonomik krizden sonra Kore artık tek erkeğin geliriyle geçinilebilecek bir ülke değil. Karı-kocanın birlikte çalışması lazım. Ancak insanların zihniyeti değişmediği için kadınlar günlük hayatta çok sıkıntı çekiyor. Kadının iş yerinde sorunlar yaşasa bile sıkıntısını dile getiremez çünkü yeni bir iş bulmak kolay değildir. Aynı zamanda çalışma hayatı ile ev işlerini birlikte yürütmek de kolay değildir. Ev işleri, çocuğun sorumluluğu daima kadınlara ait. Bütün bu sıkıntıları edebiyat eserlerinde görmememiz tabii ki mümkündür.

Popüler kültür Koreli kadınları olumlu ve olumsuz şekilde nasıl etkiliyor?

Kadına karşı olan baskıyı fark eden yeni nesillerin buna başkaldırmalarını sağladı popüler kültür. Ama aynı zamanda kadını cinsel bir obje haline dönüştürdü.

Kore Savaşı Türk edebiyatına daha çok şiir yoluyla işleniyor. Neden?

Kore Savaşı daha ziyade savaşa katılmış olan askerler ve amatör yazarlar tarafından işlenmiş. Askerler savaşı beklerken duydukları korku ve memleket hasretini dile getiriyordu. Savaşa her an hazır olmaları gerektiği için duygularını en kısa sürede ancak şiir yoluyla ifade edebiliyorlardı. İkinci neden, askerler ve amatör yazarların özel olarak edebiyat eseri yazma eğitimi almamaları. Üçüncüsü ise, Türkiye'deki aşık geleneği. Aşıklar Kore Savaşı sırasında Türk devletinin asker göndermesi kararını destan yazarak desteklediler.

Kore Savaşı Türk edebiyatına pek fazla yansımıyor. Kore Savaşı sadece Attila İlhan'ın "Yaraya Tuz Basmak" romanında görülüyor. Bu durumu neye bağlıyorsunuz?

Türk devletinin Kore Savası'na asker gönderme kararını entelektüel kesimler kabul etmemişlerdi. Bu karara eleştirel yaklaşarak yazılar kaleme almak rejime karşı çıkmak anlamına gelecekti. Dolayısıyla sessiz kalmayı tecih ettiler. Fakat amatör yazarlar askerlerin savaşa katılmalarını teşvik edici yazılar kaleme alarak propaganda edebiyatı oluşturdular.

Tek örnek olduğu halde Attila İlhan'ın "Yaraya Tuz Basmak" adlı romanının pek ses getirmemiş olmasını neye bağlıyorsunuz?

Yaraya Tuz Basmak adlı eserde Kore Savaşı'na katılmış bir subayın hayatı anlatılıyor. Yazar burada sadece onun yaşadığı ıstırabı dile getirmiyor. Türkiye'nin iç politikasıyla alakalı sorunlarına da değiniyor. Konusu çok ciddi ve ağır bulunmuş olabilir.

Kore edebiyatında Türk askerlerini anlatan romanlar var mı?

Kore edebiyatında Kore Savaşı'nın yeri çok büyüktür. Konu olarak birçok eserde savaşa yer veriliyor. Buna rağmen maalesef Türk askerlerini ele alan bir esere rastlamadım. Koreliler savaş sırasında Türk askerlerinin ne kadar büyük rol oynadıklarını bildikleri halde, Türk askerleri edebi kahramanlar olarak kitaplarında yer almıyor. Çünkü Türk askerleri Birleşmiş Milletler adı altında savaşa katıldı. Koreliler onları Birleşmiş Millet Askerleri olarak biliyorlar.