Hollywood sineması, Pers Prensi: Zamanın Kumları filmiyle İran'ın geçmişine dair farklı bir tasvir sunarak, ulusla arası ilişkilerine farklı bir boyut kazandırmış oldu. Son günlerde Türk dış politikasının yaptığı hamlelerin Hollywood senaryolarına nasıl yansıyacağını ise bize zaman gösterecek.
Pers Prensi 6. y.y İran'ında geçiyor. Destan adlı kimsesiz çocuk, pazardan elma çalan arkadaşını korumak için gösterdiği cesur davranışlarla Kral Sharaman'ın dikkatini çeker. Kral bu gözüpek çocuğu evlat edinir ve öz oğullarından ayırmadan yetiştirir. İran'ın düşmanlarına silah tedarik edildiği söylenen ve kutsal bir şehir olan Alamut'a yapılan saldırıda Destan çeşitli kahramanlıklar gösterir. Ancak aslında silah üretilmeyen Alamut'ta çok daha kıymetli şeyler vardır. Genç prens farkında olmadan kendini bir entrikanın ortasında bulur. Şehrin ve dünyanın kaderi ellerindedir.
Biliyorum, bu senaryo size tanıdık geldi. İster yakın dönem tarihine, ister Hollywood filmlerine bakın senaryonun farklı versiyonları karşınıza çıkacaktır. Dünyaya hakim güçlerin işgale konu olan çeşitli bahaneleri filmlere konu oldu, olmaya devam ediyor. Pers Prensi'nde konunun mecaz yoluyla kullanımı bir tür kendiyle dalga geçme ya da vicdan muhasebesi gibi görünebilir. Tabi filmi anlatanların Amerikalı, anlatılanların Persliler (İranlı) olduğunu hesaba katmaz ve iki ülke arasındaki politik gelişmeleri görmezden gelirseniz…
Pers Prensi kitle imha silahları meselesini seyircinin gözüne sokarcasına ti'ye alırken aynı zamanda meseleyi laçkalaştırıp, izlerinin silinmesine katkıda bulunuyor. Böylelikle ABD yüzünü uzun zamandır uğraşıp çeşitli nedenlerle paldır küldür giremediği İran'a çevirirken, seyircinin dikkati gelip geçmiş olan bir mesele üzerinde toplanmış oluyor. Film adeta İran'ın geçmişini tasvir ederken geleceğini de şekillendirmeyi umuyor.
Pers Prensi filmiyle Hollywood İran'ın geçmişine dair bir sunum yapmış oldu. Filmde gördüğümüz İran, bugünkü İslam kimliğiyle ön plana çıkan İran'dan tamamıyla farklı bir görünüme sahip. Çok tanrılı inanç yaygın, mitolojik unsurlarla bezeli. Ancak bu benzerlik İran'ın kültürel kaynakları arasında yer alan Bin Bir Gece Masalları'ndan ziyade Hollywood filmlerinin klasik dönem filmi klişeleriyle dolu. Filmde oryantalist bakış açısıyla sunulan Persler, Hollywood filmlerinden tanıdığımız Romalı'lardan çok da önemli farklılıklara sahip değil. İki kültürü ayırt edici özellikler daha çok görsel yani kostüm, dekor ve makyaj gibi unsurlarla sınırlı. Kültürel farklılıklar ise birkaç dansöz ve çok eşli olmanın dışında neredeyse yok gibi. Yani film bugün anladığımız İran algısını yıkıp yerine kendi çizmek istediği İran'ı koyuyor, bir toplumun tarihini istediği şekilde yorumluyor. İran'ın bugün görünen yüzünden memnun olmayanların, filmde sunulan Pers memleketine hayranlık duyması olası bir ihtimaldir.
Hollywood sinemasının Amerikanın yaptıklarına ve yapacaklarına dair izler taşıdığını artık yazmaktan yorulduk. Bu kabulden hareketle filme yaklaşınca Pers Prensi ABD'nin geleceğe yönelik hedeflerinin yalnızca politik değil, kültürel kulvarda yankı bulacağına dair izler taşıyor. Yakında Hollywood sinemasında çok sayıda İran'lı yan karakterler, İran'la ilgili yan konular görürseniz hiç şaşırmayın. Ancak Türk politikacıların Brezilya'yla birlikte yaptıkları son arabuluculuk çalışmaları senaryoların değişmesine önemli ölçüde katkıda bulunacağa benziyor. Bakalım ilerleyen zamanlarda Hollywood bu konuda neler söyleyecek?
Bu hafta 3. Çayda Çıra Film ve Sanat festivali için Elazığ'dayım. Samimi çabalarla yola çıkılan, bol miktarda emek verilen ancak imkân yoksunluğundan kaynaklanan bazı aksamaların gölgesinde geçen festivalin bugün son günü. Festivalde film seyredebilir, sergi gezebilir, sevdiğiniz oyuncu ve yönetmenlerle tanışabilirsiniz. Tüm Elazığlıların 23 Mayıs Elazığlılar Gününü kutluyor ve festivalin son gününü, özellikle de saat 18.00'de yapılacak Çayda Çıra yürüyüşünü kaçırmamalarını tavsiye ediyorum.