Çayınızı tazeleyelim mi?

Recep Yeter
00:003/01/2010, Pazar
G: 2/01/2010, Cumartesi
Yeni Şafak
Çayınızı tazeleyelim mi?
Çayınızı tazeleyelim mi?

“Yeni Şafak Pazar şimdi demini almış bir bardak çay kadar taze ve sıcak. Bardakları soğuk olan varsa, ısıtsın, çatlayabilir..”

Öğrenci yurtlarının ve asker ocağının sert ve soğuk yüzüdür çelik bardaklar... İçine doldurulan içeceğin lezzeti, o sert ve çelikten kabın soğuk keyfiyetine bürünür. Ne

çay

ın çaylığı bilinir, ne ayranın ayranlığı... Sarıkamış'ın eksi yirmilerinde çarşı iznine çıktığım ilk gün, zaman kaybetmeden bulduğum mekanın ince belli bardakla çay içebileceğim bir kahvehane olduğunu dün gibi hatırlarım. Kışlaya dönerken elimde olan altılı

ince belli bardak

paketine, bir çocuğun uyumaya giderken oyuncak ayısına sarıldığı gibi sarıldığımı da...

Çünkü ince belli bardakta başka bir şey vardır Paşabahçe imzasından başka. Nice değme
tasarım
cılar, cüret edememiştir onun formunu değiştirmeye. O, çayı soğutmayan kavisli ince beline bir iki çizgi denemesi atan da pişman olmuştur. Hele o tavşan kanı rengi yok mu... Belki de en sevdiğimiz yanı içindeki rengi, iç dünyasını bize göstermesidir. Yani
güvenilir
dir. Işığa tutunca, size
sinema
da bir film izlemiş hissi uyandırır.
Farklı dünyalar
a götürüp getirir.
Hangi ecnebi memleketine gitsem gözlerim aynı zarif nesneyi arar. Heyhat ki, her arayışımın sonu hüsran olur. Elbette, bu memleketin hava sahasından geçen bir rüzgarın uğramadığı bir ecnebi semtinde ince belli bardak ne arayabilir ki? Bir kere, içine dolduracağı bizim çayımız kadar sıcak bir nesnesi yoktur ki, ince belli bardağı olsun. İstisna yok mudur? Bir kaç yıl önce bir Avrupa ülkesinde evine misafir olduğum ecnebi bir gelinimizin dolaptan çıkarıp getirdiği ay- yıldızlı ince belli bardak takımını görünce ne kadar mutlu olduğumu söylesem azdır. Hatta, evin esas oğlanı olan bizim Türk delikanlının kupalarda, fincanlarda çay içmeye çoktan alıştığını da yine bizzat o ecnebi gelin hanım söylemişti. Aynı köyün sakini olduğumuz, aynı ecdadın mirası üzerinde oturduğumuz bizim
karşı mahalle
nin çocukları, gün gelir, neredeyse komşu köyün çocukları kadar yabancılaşır ince belli bardağa, o esas oğlan gibi... Yani durum epey vahimdir ama ümidi de yitirmemek gerekir. Kim bilir, belki kalın kupalarda içe içe, ince belli bardağın tadı unutulmuştur. Bu durumda işbaşa düşer ve ocağa yeni bir çay konulur. Su kaynar, çay da demini bulunca servis edilir. Lakin, bilmek lazımdır ki, öyle her daim aynı keyifle içilmez demli ve taze çay. Stresli, meşakkatli bir haftanın ardından Pazar sabahı kahvaltıyı yapınca başlar asıl keyif.. Eşofmanlar üzerinizde çayınızı alıp bir köşeye kurulur, bir kaç yudumda koca bir haftanın yorgunluğunu atarsınız. İşte o çay size
güzellik
katar,
sağlık
katar. Bu arada bardak dudaklarınızda gezinirken duyduğunuz hafif acımsı tad,
usta yazarlar
ın makalesi misali bir
birikim
in, bir demin, bir olmuşluğun işaretidir. Yani tam da zamanında yudumladığınızı anlatır size… Bazen de dem aynı demdir, tad aynı tad, tazelik aynı tazeliktir, ama ağzını yakmasın
çocuk
ların diye bir masal miktarı bekletilip öyle servis edilir…
Hele bir de dudak payı meselesi vardır ki, sorma gitsin. Mesela, bir kadının mahremini dışarı taşırmadan, aynı zamanda o kadının zerafetinden bir şey eksiltmeden giydirmek ihtiyacı duyan bir
moda
cıdan daha meşakkatlidir işi, çayı servis edenin. İçenin gözünü doyurmak ile servis ederken dökmemek arasında bir
çizgi
de gider gelir...
Çay demini alır, servis edecek usta eller de bulunur. Fakat başka bir nokta var ki hepsinden mühim. Bu soğuk havalarda elinize bardağınızı alıp, çayımızı içmek için
karşı mahalleden
yola düşmüşseniz, bardaklarınızı ısıtmanızda fayda vardır.
Çünkü bizim çayımız elbette her daim ikram için hazırdır ama aynı zamanda hem çok
taze
, hem
demli
hem de çok
sıcak
tır. Sonra bardağınız çatlar maazallah..

Afiyet olsun...