Bir koridor olarak Sabit ve Değişken

Ali Enis Diyapoğlu
00:0012/01/2011, Çarşamba
G: 11/01/2011, Salı
Yeni Şafak
Bir koridor olarak Sabit ve Değişken
Bir koridor olarak Sabit ve Değişken

Ebubekir Eroğlu, yan yana durmak romantizmiyle değil; “anlamalıyız” hassasiyetiyle söylüyor söyleyeceğini. “Bilmek” denen şeyi her şeyin önüne koymadığını da söylüyor ama. Diyor; “iman” var

Hem şiir yazıp, hem de şiir üzerine söz söyleyen isimlerin azlığı, Türk entelektüel dünyası için daima bir şikâyet sebebi olmuştur. Haksız da değilizdir; edebiyat tarihimiz hem felsefe, hem siyaset, hem düşünce, hem de bizzat edebiyat/ şiir üzerine düşünen, kafa yoran fikirler üreten şairlerle büyümüştür. Lakin günümüzde bu durum giderek azalmış, daralmış, isimlerin alaka duyduğu şeyler çok çeşitlenmiş, çeşitlenmeyle beraber nitelik de aşınmış ve zarara uğramıştır. Fakat, umudumuzu diri tutan, bizi düşünmeye, eyleme, tefekküre çağıran şairlerimiz var neyse ki halen. Bunlardan biri, belki de en önemlilerinden biri de Ebubekir Eroğlu'dur.

1950 Malatya doğumlu, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunu, Yönelişler dergisi çabasının başat isimlerinden biri olan şair Ebubekir Eroğlu'nun düzyazıdaki mahareti, maharetinden de öte, emeğinin niteliği malum bir durum. Modern Türk Şiirinin Doğası hem akademiler için, hem de şiir okuru için çok ufuk açıcı, çok mühim bir kitap olarak duruyor önümüzde. O metinde bir şairin şiire yönelttiği dikkatlerin yanı sıra, şiir üzerine düşünmüş bir düşünürün ürettiği fikirlerle karşı karşıyaydık. Berzah ile şiirinin bir toplamına bakma fırsatı bulduğumuz Eroğlu'nun, bu defa da “genişletilmiş basım” ile Timaş Yayınları tarafından Sabit ve Değişken'i neşrediliyor. Sabit ve Değişken, Eroğlu'nun, “entelektüel gündemi” olan herkese yaptığı açık bir çağrı aslında. Bir toplanma çağrısı olarak da kabul edilebilir bu, bir silkinme talebi olarak da. Düşünmeyi, düşünürken yorulmayı, “bir fikir” yerine “birden çok”u öneren bir metin bu ve itiraf etmeli ki, sorgulatan, rahatlatmak yerine, bazı sorulara verilen cevapları sorgulatan bir kitap aynı zamanda.

Entelektüel sermaye

“Açık Sayfalar Beşlisi” olarak nitelenen ve daha evvelden iki metni Timaş Yayınları tarafından neşredilen bu serinin aslında ilk kitabı olan Sabit ve Değişken'de, zihnindeki düşünce hattını tarif ediyor Eroğlu. Bu düşünce hattının entelektüel durakları, referansları, onun için “entelektüel”in ne demek olduğu, entelektüelin görevleri, Salınımlar isimli kitabında daha da derinleştirdiği “entelektüel sermaye” kavramı, çağdaşları olanların tutumları gibi çok geniş bir skalada kalem oynatıyor, fikir yürütüyor. Bunları yaparken, iki şeyden özenle kaçınıyor: İlki, “ders veren” kibirli bir öğretmen olmaktan, ikincisi de mesnetsiz suçlamadan. Şimdiye dek, elinde âdeta Demokles'in kılıcını tutup her an sallandırmaya hazır “münevver”lerimiz olduğundan, Eroğlu'nun bu zarifane tutumu, ilk elden anlaşılmayabilir yahut “yeteri kadar” anlaşılmayabilir. Oysa, sırf referans vermek için referanstan kaçınan, işaret ettiği şeylerin de altını layıkıyla dolduran bir entelektüel olan Eroğlu, anlaşılmayı, hakiki olarak üzerinde düşünülmeyi bekliyor. Bu yüzden “açık sayfalar” bu metinlerin genel adı, bu yüzden bu kitapta bir “entelektüel çağrı” var.

Şiir gibi değil, şairlikle

Eroğlu, Sabit ve Değişken'de Haçlı Seferleri'nden, Türkiye zihin haritasına [buna aslında “halita” demek de mümkündür belki], çizilmesi istenen haritalardan entelektüel gündeme, gündemden sorulara ve sonuçlara, oradan da gündelik hayatımıza, gündelik hayatımızın değişimlerine, Doğu - Batı üzerine fikirlerine, bazı ayrımların artalanlarına ve daha birçok önemli konuya odaklanıyor. Tekrar etmekte beis yok; bunları yaparken, metin ahlakından ve zarafetinden asla ödün vermiyor. Sorulara hazır cevaplar vermek yerine, bazı yerlerde sorulara soru eklemeyi talep ediyor. Cevaplar uluorta dururken, soru sormayı tercih edenlere cevapları hatırlatıyor. Kurgulara ne denli hürmet edildiğini, bazı kurguların hayatımızda nelere tekabül ettiğini, bunlara yöneltmemiz gereken soruları faş ediyor. Bunu şairlikle yapıyor. “Şiirle yapıyor” demek belki daha “kullanışlı” ama hayır, “şiirle” değil yani “şiir gibi” değil; aksine düzyazının kendine ait sesini kullanarak ama “şairlikle” yapıyor. Biz, anlatıcının şair olduğunu hatırlıyoruz. Berzah şairi olduğunu. Bu kitap bir yeriyle, şiire hâlâ hürmet edenlerin, şiirden medet umanların da elinin uzanacağı bir kitap aslında. Uzatılan eli havada bırakmayacak donanıma ve hadi söyleyelim “Doğulu” zarafetine de sahip.

Onun şahitliği mühim!

Türkiye'de yıllardır bir kangrene dönüşmüş “taraflar” meselesinde de soğukkanlı duruyor Sabit ve Değişken. Şimdilerde çokça söylenen ama muhtemelen çok az kullanılan “empati” soğukluğunda değil, -varsa eğer- tarafların hassasiyetlerini “bilerek” konuşuyor. Aslî dertlerin ne olabileceğini hatırlatıyor; ne olduğunu değil. Yan yana durmak romantizmiyle de değil; “anlamalıyız” hassasiyetiyle söylüyor söyleyeceğini. “Bilmek” denen şeyi her şeyin önüne koymadığını da söylüyor ama. Diyor; “iman” var.

Nihayetinde denebilir ki, bu çağda, şair ve düşünür Ebubekir Eroğlu'nun şahitliği mühimdir. Bu şahitliğe, şahitlik serüvenine ve belgesine önem atfeden insanların etrafında dolaşacağı, içinde buluşacağı bir metin okumak isteyen herkes Sabit ve Değişken'in düşünce koridorlarında denkleşecektir muhakkak.