Aleviler sağa neden mesafeli?

Şenol Kaluç
00:005/05/2009, Salı
G: 4/05/2009, Pazartesi
Yeni Şafak
Aleviler sağa neden mesafeli?
Aleviler sağa neden mesafeli?

Alevilerin yaşadığı acı ve korkulara karşı ne zaman ki sağ-muhafazakâr-milliyetçi siyasetçiler tabanlarından korkmadan Sivas, Maraş, Çorum katliamlarını açık yüreklilikle kınayabilirlerse işte o zaman Aleviler için yeni kapılar açılabilir.

Ülkemizdeki modernleşme süreci toplumun her kesimini aynı şekilde etkilemedi. Bu etkiye başlangıçta en kapalı topluluklar Aleviler olmuş ve sürece çok partili dönemde dâhil olmuşlardır. Alevilerdeki bu sürecin gecikmesi içe kapalı cemaat yapısı ve daha çok kırsalda devlet otoritesinden uzakta olan bölgelerde kendi sosyal kurumlarını inşa etmiş olmaları ile açıklanabilir.

Aleviler ve Bektaşiler inanç yönünden ortak motiflere sahip olan ama farklı tarihi sürece sahip sosyal-dinî oluşumlardır. Bektaşilik şehirli ve kitabi geleneğe sahip olmuş ve 1826 krizi hariç neredeyse hiçbir dönemde devlet ile ciddi boyutlarda sorun yaşamamıştır. Bektaşiler modernleşme sürecine daha baştan dâhil olmuşlardır. Bektaşiler gerek Osmanlı ve gerekse cumhuriyet devrinde bu sürecin aktif elemanları olmuşlardır.

Cumhuriyetle başlayan radikal reform hareketleri devlet kontrolünden uzak Alevileri etkilemezken, şehirli Bektaşi zümrelerini daha fazla etkilemiştir. Laiklik yolunda atılan adımları tekke ve dergâhlarını kaybetme pahasına desteklemişlerdir. İleri gelen Bektaşilerin Batı etkisiyle, dinî, geri kalmanın en büyük sebebi ve modernizmin önündeki en büyük engel olarak görmeleri, kendi kendilerini dahi feda etmeye hazır olmalarını sağlamıştır. Yakup Kadri'nin Miskinler Tekkesi adlı romanında açıkça Bektaşiliğe saldırmasına bile ses çıkarmamışlardır.

ALEVİ BEKTAŞİ FARKLILAŞMASI

Aleviler ise kapalı toplum yapısı ile değişimi uzun süre dışarıdan takip etmeyi ve devlet kendileri ile uğraşmadığı sürece seyirci kalmayı tercih etmişlerdir. Cumhuriyetin ilk yıllarında çıkarılan kendi inançlarına saldırı olarak görülebilecek bazı kanun ve uygulamaları ise genelde tarihsel bir alışkanlıkla karşılamışlardır. Köylerine cami yapılmak istendiği zaman ses çıkarmamışlar ancak buraları kullanma konusunda isteksiz davranmışlardır. Köylü jandarmadan yiyeceği meydan dayağı dahil ağır cezaları göze alarak cem vb. ibadetlerini sürdürmüştür. Dedelik, babalık, çelebilik, ocak vb. Alevilikle doğrudan ilgili pek çok ünvan ve kurum yasaklanmasına rağmen Aleviler sürece direnmeyi başarmışlardır. Şehir merkezlerine yakın olan ve devlet güçlerinin kontrolüne daha açık alanlardaki Aleviler ise cumhuriyetin ilk yıllarında giderek Sünnileştirilmeye çalışılmış ve bunda da başarılı olunmuştur.

Cumhuriyetin eğitim politikaları ilk yıllarda Aleviliği pek fazla etkilememiştir. Köylerinden alınan ve yatılı devlet okullarında eğitilen çocuklar Alevilikleri reddedilerek yetiştirilmiştir. Bu dönem yetişen pekçok genç, geldikleri sosyal yapı ile anlaşamamış ve büyük bir kültürel travmaya uğramıştır.

ALEVİLİK ÇÖZÜLÜYOR MU?

Alevileri asıl sarsacak olan süreç 1960'lı yıllarda başlayan köyden kente göç serüvenidir. Kırsalda yaşarken bir şekilde devlet otoritesinden ve baskısından azade olan Alevilerin kendi vahalarından çıkıp şehirlere göç etmek zorunda kalmaları müthiş bir dramı da beraberinde getirmiştir. Sünni toplumda varolan Kızılbaş fobisi daha ilk adımda Alevileri çarpacaktır. Zaten "sırrı faş etmeme" olarak ifade edilen kendini gizleme eylemi bu sürecin tek direnç kaynağı olacaktır.

Kendini gizleme tavrı, sadece çalışma amacıyla çıkışlarda pek sorun yaratmazken, ailelerin de göçe katılmaları ciddi sorunlara yol açacaktır. Ebeveynler Aleviliğini başlarına bir şey gelmemesi için gizlerken, arkadan gelen nesil dışarıda Sünni öğretiyle büyümeye başlamış ve çoğu kez acı şekilde büyüklerini tekfir noktasına gitmiştir. Tabii her ailede süreç şüphesiz böyle olmadı. Kimi aileler ise çocukları belli bir seviyeye geldiğinde durum açıklanıp Sünnilerin yanında nasıl davranmaları gerektiği konusunda uyarılacaklardır. İçeride Alevi, dışarıda Sünni olan ikiyüzlü bir yaşam sürmek zorunda kalacaklardır.

ALEVİLİK VE SOL

Maalesef altmışlı ve yetmişli yıllarda şehirlere göçen Aleviler bu ikiliğin arasında eriyip gitmiş ne Alevi olabilmişler ne de kendilerini yenileyebilmişlerdir. Yetmişlerin sonuna doğru şehirlerde Alevi gettoları ortaya çıkmaya başlayacaktır. Ancak bu yerler Aleviliğin yeniden üretilip yaşatıldığı alanlar olmaktan çok ezilmişlerin dayanışma sahaları olarak gelişecektir.

Sol grupların dine bakış açılarının sağ fraksiyonlara göre daha nötr hatta dışlayıcı olması -namaz kılmak, oruç tutmak zorunda kalmamaları, klasik Sünni suçlamaları ile karşılaşmamaları- kendilerini sol gruplar içerisinde rahatlıkla ifade edebilmeleri, doğal olarak çocukluklarından beri ilk kez kendileri için aşağılayıcı ve dışlayıcı bir etki yapmamış olması Alevi gençlerinin Sol-Marksist-Kemalist çizgiye sıkıca sarılmalarına yol açmıştır. Bu olumlu duruma rağmen şunu da belirtmek gerekir ki bu Alevi gençler o gruplarda Alevi olarak kabul görmemişlerdir. Onlar ancak solcu-Marksist-Kemalist olduklarını deklare ettikleri ve Aleviliklerini bir nevi revize ettikleri -hatta inkâr ettikleri- sürece kabul görmüşlerdir. Bugün bile sol hareket içerisinde bir ismin Aleviliğini deklare ederek yol alması mümkün değildir. Örneğin CHP gibi neredeyse sadece Alevilerin oyu ile ayakta durabilen bir partide bile parti genel sekreterliği'nden, ya da konsey üyeliğinden yukarı çıkamamışlardır. Alevi olduğunu açıkça belirten sol hareketler -örneğin Barış Partisi- hiçbir şekilde başarılı olamamış, bizzat Aleviler tarafından yalnız bırakılmıştır.

SAĞ'IN HİÇ Mİ SUÇ YOK?

Alevilerin yetmişli yılların ortalarından itibaren solla birlikte hedef haline getirilmeleri Alevilerin dini sorunlarına el atmaktan çok yaşamsal sorunlarına kilitlenmelerine yol açacaktır. Maraş, Çorum, Sivas katliamları vb. olaylar Alevilerin farklı açılımlara kapanmalarının önündeki en büyük engel olmuştur. Aleviler giderek otoriter ve totaliter ideolojilerin etkisi altına girmişlerdir. Sola mahkûmiyet aslında büyük ölçüde Türkiye'deki sağ muhafazakâr-milliyetçi yapının ürünüdür. Alevilerin kendilerini sürekli tehdit altında hissetmelerinde çoğunlukla haklı olarak sağ siyasetçilerin ikiyüzlü tutumu rol oynamaktadır.

Acı deneyimleri henüz çok taze bir şekilde zihninde yaşatan Alevilerin haklı korkularının mutlaka giderilmesi gerekmektedir. Bu korkunun çözümü ancak sağ-muhafazakâr-milliyetçi siyasetin ahlaki bir tutum takınması ile mümkün olacaktır. Ne zaman ki sağ-muhafazakâr-milliyetçi siyasetçiler tabanlarından korkmadan Sivas, Maraş, Çorum katliamlarını Alevilerle ilgisi olmayan olaylarla karıştırmadan açık yüreklilikle kınayabilirlerse işte o zaman Aleviler için yeni kapılar açılabilir.

* LDT, Alevi-Bektaşi Araştırmaları Merkezi Direktörü
senolkaluc@hotmail.com