Hayır diyerek kaybeden Aleviler

Murat Aksoy
00:0022/09/2010, Çarşamba
G: 21/09/2010, Salı
Yeni Şafak
Hayır diyerek kaybeden Aleviler
Hayır diyerek kaybeden Aleviler

AK Partili olmasalar bile Türkiye'deki değişimi taşıdığı için birçok insan partiyi destekliyorlar. AK Parti'nin yapması gerek bu farklı toplumsal kesimleri siyaseten kapsaması ve kalıcı ilişki kurması

Referandumdan sonra önemli tartışmalarından birisi de, çıkan sonuçta kimin kaybedip, kimin kazandığı. Bu tasnif daha çok siyasal partiler ve siyasallaşsan kitleler için yapılıyor. Evet cephesinde yer alan AK Parti, SP, BBP, DSİP, EDP, “Yetmez ama Evet” Platformu kazananlar arasında. Buna karşı hayır cephesinde yer alan CHP, MHP, ÖDP, EMEP, İP gibi partilerle birlikte, referandumu boykot eden BDP'de kaybedenler safında.

Ancak bu tasnifin dışında özel bir kitlenin referandum sonucunda kazanıp, kaybetmediği tartışılıyor; “Aleviler”. Geçen hafta sonu Liberal Düşünce Topluluğu tarafından düzenlenen “Türkiye'de Aleviler ve Din Özgürlüğü” başlıklı toplantıda bu tartışma gündeme geldi. Bu yazı orada ifade ettiğim düşünceleri içeriyor. Alevilerin referandumda kazanıp, kaybetmesinin özel olarak tartışılması, bu kesimin yaşadıkları sorunların kamusal alanda çözülüp, çözülemeyeceği ile doğrudan ilintili.

Aleviler adına kamusallaşmış biri açık, biri belirsiz iki tavır var. İlkini temsil edenler daha çok kurumsallaşmış Alevi dernek ve vakıfları. İkincisini temsil edenler ise EDP içinde Alevi kimlikleri ile bulunan kimi siyasetçiler ve kamusal görünürlüğü göreli olarak daha az olan Aleviler. Ancak burada hemen belirtelim ki, özellikle EDP içinde yer alan ve kurumsal Alevi dernek ve vakıfları ile organik bağları bulunalar referandum öncesi ve sonrasından partiden istifa ettiler. Zaten bu partiye katılmalar-ının başından beri yanlış olduğunu ifade ettiğim için mutlu oldum.

ALEVİ KURUMLARI VE TEMSİL SORUNU

Aleviler için yapılacak klasik ilk tespit homojen olmadığıdır. Ancak onlar adına bugüne kadar kamusal görünürlük elde etmiş bazı kurumlar, sanki bütün Alevileri temsil ediyormuşçasına açıklamalar yapmaktan beis görmüyorlar. Referandumdan önce Alevi Bektaşi Federasyonu Genel Başkanı Ali Balkız, Hacı Bektaş Veli Anadolu Kültür Vakfı Genel Başkanı Ercan Geçmez ve bazı Alevi derneklerinin temsilcileri bir basın toplantısı düzenleyerek oylarının “hayır” olacağını şu açıklama ile ifade etmişlerdir; “12 Eylül anayasasına karşıymış gibi duran, kendini özgürlükçüymüş gibi tanıtan AK Parti halka yalan söylüyor. ... AİHM ve Danıştay'dan mahkeme kararları aldık. Bu aşamada oluşan kamuoyu baskısı sonrası AKP bir 'Alevi Açılımı-Çalıştayı' süreci başlattı. Sonunda anladık ki Alevilerin talepleri derken, meğer kendi taleplerini gerçekleştireceklermiş. Mevcudu yetmezmiş gibi ikinci bir din dersi, daha da güçlendirilmiş bir Diyanet İşleri Başkanlığı yarattılar. ... AKP kuvvetler ayrılığı prensibinden rahatsızdır. Yüksek yargıdan kurtulmak istemektedir. Bu sorunu da çözerse, molla rejimine doğru giden yolda önemli bir engelden daha kurtulmuş olacaktır.”

Evet hemen ifade edelim ki, bu açıklamada haklı eleştiriler vardı. Ve hükümetin bu konuda yapması gerekenler de vardır. Ama bu haklı eleştirilerden çıkarak varılan; “AKP kuvvetler ayrılığı prensibinden rahatsızdır. Yüksek yargıdan kurtulmak istemektedir. Bu sorunu da çözerse, molla rejimine doğru giden yolda önemli bir engelden daha kurtulmuş olacaktır” tespitleri, kültürel ve dinsel kimlik ile söylenen değil doğrudan siyasal kimlikle bağlantılıdır.

Bu açıdan Aleviler adına bu tür açıklamalar yapanlar, Alevilerin sorunlarının kamusal alana taşınmasından çok kendi kişisel ve dar grup (sayısal) çıkarlarını, kurum kimlikleri elde edebilecekleri düşündükleri içindir. Bu açıklamaları yapanlar açık açık siyasal alandan rol istemektedirler. Bu talep, bu kişilerin en doğal hakkıdır. Ama burada sorun, bu talebi bireysel olarak değil arkasına saklandıkları kurum adları üzerinden dile getirmeleridir.

ALEVİLERİN ÖĞRENİLMİŞ ÇARESİZLİĞİ

Ancak diğer taraftan şu tespiti yapmak da zorunludur. Yukarıda ifade etmeye çalıştığım Alevilerin kitlesel olarak sınırlı bir kısmını temsil eden dernek ve vakıf yöneticilerinin yanında Alevilerin çoğunluğu için de şu tespiti yapmak ne kadar iddialı olur bilmiyorum: Alevilerin bugün Cumhuriyet, Atatürk ve geçmişten bugünede CHP ile kurmuş oldukları sorunlu bir ilişki vardır. Alevilerin bugün en büyük sorunu bu tarihsel anlatılarla kurmuş oldukları patalojik ilişkilerdir. Ve bu hastalıklı durumu sağaltmadan Alevilerin siyasetle normal bir ilişki kurmaları da mümkün değildir. Çünkü bugün Alevilerin çoğunluğunun referandumda “hayır” oyu kullanmasının motivasyonu “AK Parti karşıtlığı”na dayanmaktadır.

Evet Cumhuriyet, kul yerine vatandaşı koydu ve bir tür eşitleme yaptı ama kamusal alanda aynı Cumhuriyet, dinsel kimlik olarak Diyanet İşleri Başkanlığı aracılığıyla Sunniliğin kendi yorumunu topluma empoze etmiş ve Aleviliği kamusal bir kimlik olarak yok saymıştır. Ama buna karşı Aleviler Cumhuriyet'i ve o dönemin bütün değerlerini kutsallaştırmıştır.

Cumhuriyet'in tek parti döneminden bugüne kadar Alevilere siyaseten yükledikleri tek misyon, yeni seçkinci siyasi geleneğin meşruiyetine hizmet eden ve bunu kimliği savunan toplumsal kesim olması oldu.

Bu durumu istisnai hale getiren dönem 1980'lerdir. Ancak bu dönemde kurulan ilişkide yine pragmatizimle açıklanabilir. Bu dönemde cemevlerine gösterilen ilgi ve teşvik, yine her sene yapılan ancak Türk İslam'ı motifine ihtiyaç duyulduğu dönemlerde devletin en yüksek mercilerinin katılımı ile gerçekleşen Hacı Bektaş-ı Veli anma etkinlikleri özel olarak incelendiğinde çoğunlukla devlet eksenli konjonktürel taraf kazanma adımlarından başka bir şey olmadığı ortaya çıkacaktır. Ve bu dönem, aynı zamanda yukarıda andığım kurumların kurumsallaşma ve maddi olarak da güçlenme dönemi olması şaşırtıcı değildir.

Bu şekilde devletle/CHP'yle kurulmuş olan göbek bağı, büyük ölçüde Alevileri siyasal kimlik olarak devlete bağladı ve Aleviler içinde eleştirel okumaların önü kesildi. Bu ilişki bir başka açıdan da her iki taraf için anlamlıydı. Aleviler için bu ilişki, büyük ölçüde devlet tarafından korunma ve kollanma olarak algılanırken, devlet açısından “laiklik” eksenli tartışma ve çatışmalarda sahaya sürülen kimlik düzeyinde dengeleyici sübap olarak işlev gördü. Bu anlamda Aleviler bizatihi devletin kamusal alanda vaz ettiği “laik yaşam tarzını” pratikte sınırlı taşıyıcısı iken, bu kimliğin siyasal düzlemde hem taşıyıcısı hem de savunucusu oldular. Bu açıdan Alevilerin kendilerine sırf Alevi oldukları için atfettikleri olumlu nosyonların kritiğinin yapmak zorundadırlar. Bunun başında kendilerine atfettikleri “ilericilik” ve “laikliğin teminatı”, “çağdaş” olduklarına dair özgüvendir. Ve bunun gerçekliği çok tartışmalıdır.

BÜTÜN SUÇ ALEVİLERİN DEĞİL

Toplumsal düzeyde devlet karşısında özgürlük alanının genişlemesi yönünde tavır alması gereken Alevilerin çoğunluğu, referandumda ideolojik olarak beklendiği gibi 'hayır'ın ve CHP'nin yanında yer aldılar. Oysa bugün Alevilerin kendilerine atfettikleri nosyonların çoğuna sahip çıkan, Türkiye'yi demokratikleştiren, normalleştiren bu açıdan tarihsel olarak Aleviliğe atfedilen nosyonları yerine getiren parti CHP değil, AK Parti'dir.

Evet referandumda siyaseten kaybedenlerin arasına Alevilerin hepsini eklemek yerine kurumsal olarak Alevileri temsil ettiğini düşünen dernek ve vakıfları eklemek daha doğru olacaktır. Referandumda hayır oyu vereceklerini açıklayanlar, EDP 'evet' oyu vereceği için o partiden ayrılanlar kaybetmiştir.

YENİ TÜRKİYE VE AK PARTİ'YE DÜŞEN

Eğer verili durum buysa AK Parti'nin, Alevilerin çoğunluğunun referandumda hayır oyu vermesindeki temel motivasyon kaynağı olan “AK Parti karşıtlığını” iyi analiz etmesinde fayda var. AK Parti, bu algıyı kırabilecek donanıma ve yapıya sahip. Bir an önce bu algıyı kıracak, onlara kendini daha iyi anlatacak siyaseti devreye sokmak zorundadır. Bu açıdan AK Parti'nin kendisine “neden” sorusunu sorması gerekiyor. Bunca Açılım toplantısına rağmen hala Alevileri (ve toplumun farklı kesimlerini) ikna edememişse bunun suçu sadece Alevilerde (ve diğer kesimlerde) olamaz.

Son olarak Türkiye gerçekten tarihi bir eşiğin önünde. Bir adımımız yeni bir Türkiye'de. Bu adım atan ise siyaseten AK Parti. AK Parti Türkiye'yi tahmin etmediği kadar hızlı dönüştürüyor ve kendisi çok farkında olmasada dönüşüyor. Yapması gereken bu dönüşüme uygun parti yapısını inşa etmesidir. Başka bir yazıda ifade etmiştim. Türkiye'de başka başka insanlar AK Partili olmasalar bile bu değişimi taşıdığı için AK Parti'yi destekliyorlar. AK Parti'nin yapması gereken bu farklı toplumsal kesimleri siyaseten içine alması ve kendini, ulaşamadığı toplumsal kesimlere taşımasıdır.

Türkiye'de Cumhuriyet 1923'de kuruldu. Ancak yaşadığımız yıllarda ikinci kez bu kez demokratikleşerek yeniden inşa edilme sürecine girdi ve bu süreç devam edecek. 1923'te Cumhuriyet'i tek başına CHP kurdu. Şimdi yeni Cumhuriyet'in ana kurucusu AK Parti. Bu süreçte AK Parti'nin yalnız kalması hem Türkiye'ye hem de kendisine kötülük olur. Bu yüzden sadece Aleviler değil, Kürtler ve diğer tüm toplumsal kesim ve siyasi partiler için ulus-devletlerin başına ender gelen bir fırsatla karşı karşıyalar. Yeni bir Türkiye inşa olurken bu sürecinde dışında kalmak yerine, içeri girerek kurucu aktör olma şansına sahipler. Bu gerçekten tarihi fırsat. Tabii bu şansı kullanıp kullanmamak tamamen kendi seçimleri.