Kuşkuya mahal yok Vahdeddin hain değil

Tahir Akaydın
00:0012/01/2011, Çarşamba
G: 11/01/2011, Salı
Yeni Şafak
Kuşkuya mahal yok Vahdeddin hain değil
Kuşkuya mahal yok Vahdeddin hain değil

Son Osmanlı Vahdeddin kitabı, kafa karışıklığını, hafızaların derinliklerinde yatan girift soru yumaklarını, kısır tartışmaları ve nihayet paranoyak iftiraları bitirecek; gerçeği ifşa edecek kalibrede bir çalışma

Türkiye'nin yakın tarihi üzerindeki belirsizlikler ve tartışmaların, on yıllardır varlığını koruduğu bir realitedir. Siyasi beklentilerin şekillendirdiği 'yapay tarihler', dogmatik yaklaşımlar ve resmi tarihin vesayeti, 'gerçek tarihin' ortaya çıkmasının önündeki başlıca engellerdendir.

Hiç kuşkusuz yakın tarihin yıllardan beri en fazla tartışılan konularının başında, son Osmanlı padişahı Vahdeddin'in hain olup olmadığı meselesi gelmiştir. Bu tartışmalar münasebetiyle Sultan Vahdeddin, hiçbir Osmanlı padişahının karşılaşmadığı kadar ağır hakaret, karalama ve iddialara maruz kalmıştır. Bunların en fecisi de 'hain' yaftası olmuştur.

Çöküşle gelen saltanat

İşte, Vahdeddin ile ilgili tarihçilerin, araştırmacıların ve kamuoyunun yıllardır tartışa geldikleri bütün bu konuları, Nesil Yayınları'ndan çıkan, İsmail Çolak imzalı Son Osmanlı Vahdeddin başlıklı kitap, belgeler ve bilimsel kaynaklar ışığında vuzuha kavuşturuyor. Beş bölümden oluşan kitabın ilk iki bölümü, Sultan Vahdeddin'in şehzadelik dönemi, aldığı eğitim, kişiliği, manevi yapısı, ilginç özellikleri, hobileri ve şahsiyetinin bilinmeyen hususiyetlerine hasrediliyor. Ayrıca, tahta çıkışı sırasında Osmanlı Devleti'nin içinde bulunduğu feci duruma da dikkat çekilerek nasıl bir saltanat devraldığı ve yıkılmakta olan Osmanlı'yı batmaktan kurtarmak için verdiği olağanüstü gayret ve fedakârlıkların da altı çiziliyor. Bu anlamda 'Çöküşle Gelen Saltanat ve Esir Sultan' bölümü ibretle okunmayı fazlasıyla hak ediyor.

Kitabın en önemli ve ağırlıklı bölümünü ise 'Hakkında İddialar' başlığını taşıyan üçüncü bölüm oluşturuyor. Vahdeddin ile ilgili gündeme gelen ve paranoyaya dönüşen bütün münakaşa, tenkit ve iddialar bu bölümde masaya yatırılıyor ve tarihi belgelere ve ilmi kaynaklara dayanılarak tek tek cevap veriliyor.

Tarihçi İsmail Çolak, kitabın önsözünde Padişah Vahdeddin'in neden bu denli ağır ithamlara maruz kaldığını şöyle açıklıyor:

Hain olarak anmakta yarar gördüler

“Vahdeddin, Osmanlı Cihan Devleti'nin tarih sahnesinden çekilmesi ve yeni Türk Devleti ve rejimin kuruluşu safhasında, adeta “günah keçisi” olarak seçilmiş ve resmî tarihin gadrine uğrayarak ağır saldırılara maruz kalmıştır... Cumhuriyetle beraber değişen siyasi-ideolojik beklentiler ve tercihler istikametinde, tarihi bütünlük ve devamlılık içerisinde Osmanlı'ya, padişahlara ve bu çerçevede özellikle de saltanatın son temsilcisi Padişah Vahdeddin'e bakış, ciddi manada hasara uğramış ve bir “fobiye” dönüşmüştür. Türkiye'de, Osmanlı'ya ilgi ve hayranlığın artarak devam etmesi, ulusalcı-laik kesimlerce, eski rejimin hortlatıldığı ve devletin varlık temellerinin sarsıldığı zehabı ve korkusunu sürekli şekilde depreştirip tazelemekte, dolayısıyla Sultan Vahdeddin'e yönelik sağlıklı, tarafsız ve bilimsel bir yaklaşımın ve görüşün oluşmasına mani olmaktadır. Bundan dolayı, ülkemizde kimi yöneticiler, bürokratlar, aydınlar ve nihayet tarihçiler, Vahdeddin'in, tarihen öyle olmasa da bir müddet daha “hain” olarak anılmasında devlet ve rejim hesabına büyük faydalar olduğunu düşünebilmekte ve savunabilmektedirler.”

Yazar İsmail Çolak, kitabın üçüncü bölümünde Vahdeddin'le alakalı ileri sürülen şu iddialara cevaplar arıyor:

İşgallere tepki gösterdi mi, işgalcilere direndi mi? İngiliz yanlısı bir 'uşak' ve mandacı mıydı? Milli Mücadele'yi O mu başlattı, Mustafa Kemal'i Anadolu'ya O mu gönderdi? İşgal ve esaretin cehennemî anaforuna 'paratoner' olan; vatan ve milleti selamete eriştirmek Anadolu'da istiklal meşalesini ateşleyen 'son kurtarıcı' mıydı? Millî Mücadele'ye, karşı ve duyarsız mıydı? Vatanseverse; Anadolu'ya neden geçmedi?

Son Osmanlı Vahdeddin kitabı, kafa karışıklığını, hafızaların derinliklerinde yatan girift soru yumaklarını, kısır tartışmaları ve nihayet paranoyak iftiraları bitirecek; 'gerçek tarihi' ifşa edecek kalibreye sahip bir çalışma.