Washington Mısır'dan kolay kolay vazgeçmez

Ali Akel
00:0031/01/2011, Pazartesi
G: 30/01/2011, Pazar
Yeni Şafak
Washington Mısır'dan kolay kolay vazgeçmez
Washington Mısır'dan kolay kolay vazgeçmez

Washington yönetimi, Tunus'ta yaşananların aksine Ortadoğu'daki en kritik partneri Mübarek yönetimini bir çırpıda silebilecek güce sahip değil. Mısırlıların kabaran öfkesi sadece Mübarek'in tahtını değil, Ortadoğu'daki tüm dengeleri sarsabilir.

Mısır sokaklarındaki onbinlerce göstericiden birisi olan İslam Raşid, “Mısırlı protestocular Beyaz Saray'ın Mübarek'i kınamasını istiyor” başlığını taşıyan The Washington Post'un haberinde muhabire, “Obama'ya söyleyin Mübarek'i unutsun, onun işi bitti” diyor.

Cuma namazı sonrası Mısır tarihinde eşi görülmemiş bir şekilde Kahire'den, İskenderiye'ye onbinlerce gösterici sokaklara dökülüp 30 yılı aşkın bir süredir iktidarı elinde tutan Hüsnü Mübarek'e “Artık yeter!” dediklerinde yorumların ortak noktası “Sonun başlangıcı” şeklindeydi. İslam Raşid'in sözleriyle Mübarek iktidarının sonu.

MÜBAREK'İN MANEVRALARI

Mısır halkı için Mübarek'in işi bitti bitmesine de Washington için bu o kadar kolay değil, kolay olmayacak. Daha da önemlisi, 30 yıllık dikta rejiminin artık devam etmeyeceğinin ortaya çıkmış olmasına rağmen Ortadoğu'daki en önemli partnerlerinden olan Mısır'ı kaderiyle başbaşa bırakmaya hazır olmaması. Geçtiğimiz Salı günü 'Birliğin Durumu' konuşmasında Zeynel Abidin Bin Ali'nin devrilmesini 'Tunus halkının özgürlük talebi bir diktatörün emirlerinden güçlü' çıktı diyerek, Tunusluların devrimini kutlayan Obama, Mısırlı vatandaşların taleplerine bekledikleri cevabı veremedi. Cuma günü başlayan olaylardan saatler sonra sırayla Dışişleri Bakanı Hillary Clinton, Beyaz Saray Sözcüsü Robert Gibbs ve Hüsnü Mübarek'in gece yarısı açıklamasından sonra ekranların karşısına geçen ABD Başkanı Barack Obama, Mısırlı yetkililere ve göstericilere itidal çağrısı yaptı. Yapılan en ileri açıklama Obama'nın Mübarek'ten verdiği reform sözlerini yerine getirmesi oldu.

Tek başına İsrail-Arap barışının çekirdiğini oluşturan İsrail-Filistin meselesindeki yeri bile Kahire'nin Washington nezdeki önemini sorgulanabilir olmaktan çıkarmaya yetiyor. İsrail ile barış anlaşması yapan ilk Arap ülkesi (diğeri Ürdün) olması, Ortadoğu ile Afrika'nın göbeğinde yeralması, İran'a karşı izlenen politakalarda işgal ettiği konum Kahire'yi Washington nezdinde önemli kılan diğer unsurlar. 9 Ocak'taki referandum sonrası Güney Sudan'ın özerkliğini ilan etmesi Mısır'ı sadece Ortadoğu'da değil Afrika'da da “vazgeçilemez ortak” koltuğunu daha da sağlamlaştırmıştı.

MÜBAREK SONRASI MISIR

Ne Devlet Başkanı Hüsnü Mübarek'in hükümeti feshederek Ahmet Şefik'i Başbakan olarak ataması ne sistemde bir ilk gerçekleştirerek Mısır'ın tanınmış isimlerinden Ömer Süleyman'ı yardımcısı olarak ataması ne de Washington'dan yapılan açıklamalar sokaktaki öfkeyi dindirmeye yetecek gibi görünüyor. Mübarek koltuğunu bir süre daha korumaya devam etse bile eski gücünü koruyamayacak, Mısır eski Mısır olmayacak. Oğlu Cemal Mübarek'e “taht yolu kapandı” yorumları yapılırken, Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu eski Başkanı Muhammed El Baradey'in taban desteği olmadığı için en azından tek başına koltuğa oturmak gibi bir şansının olmadığı görüşü ağır basıyor. Son seçimlere kadar bağımsız adaylarla seçimlere katılan Mısır'ın köklü hareketi Müslüman Kardeşler Teşkilatı, gösterilerin başından itibaren temkinli bir tavır takınarak Mübarek'in gösterileri bastırmak için “Ben mi, aşırıcılar mı” kozunu kullanmasına vermedi. Müslüman Kardeşler'den yapılan açıklamalarda her ne kadar “iktidar arzusu” taşımadıklarını dile getirseler de, Mübarek sonrası iktidarın en önemli unsurlarından birisi olması kaçınılmaz bir gerçek olarak görülüyor.

SARAYLA SOKAK ARASINDA

Washington'da (ve elbetteki İsrail'de) kaygıların odak noktasında da bu unsur yatıyor. Serbest, adil ve demokratik bir şekilde yapılan seçimlerde bekledikleri sonuçları alamayınca sonucu “demokrasiye aykırı” olarak değerlendirdikleri için (Filistin'de Hamas örneğinde olduğu gibi) Mübarek sonrası Washington ve Tel Aviv için temel endişe kaynağı. The Jeruselam Post'ta dün yayınlana bir haberde İsrail Savunma Bakanlığı yetkililerine dayandırılan bir haberde Mısır'daki yeni hükümetin Gazze'ye kaçak silah girişi olabileceği, askeri diyalogun kesilebileceği ve eğer Müslüman Kardeşler kontrolü ele geçirirse Mısır-İsrail barışının kopmasına neden olabileceği belirtilerek sınırın güney kısmında savunma gücünü artırmaya hazırlandığını duyurdu.

Mısır önemli bir eşikten geçiyor. Sadece Mısır değil tüm Ortadoğu'da dramatik bir değişimin ilk günleri yaşanıyor. Sivil toplum güç kazanırken statüko, dikta rejimler ve liderleri pozisyon kaybediyor. Washington'daki önemli düşünce kuruluşlarından olan Dışilişkiler Konseyi (CFR) uzmanı Steven Cook “Washington Mısır devrimini neden durduramaz?” başlıklı yazısında Hüsnü Mübarek'in ABD'nin bölgede gücünü devam ettirmek için dayandığı “otoriter prototip” örneği olduğunu dile getirerek, “Mısır'daki kargaşa, hükümetin Washington'ı yıllardır memnun etmesine rağmen kendi toplumunun isteklerine meydan okumasının kaçınılmaz bir sonucu” diye yazıyor. Kısıtlı ekonomik imkanlar, siyasi yabancılaşma, yolsuzluklar ve kibirli müttefikler...

Cuma günü başlayan olaylar sonrası olaylarla ilgili yaptığı açıklamada 4 Haziran 2009'da Kahire'de yaptığı konuşmasında tüm yönetimlerin 'baskıyla değil muvafakatname' ile hükmetmelerini gerektirdiğini hatırlatıyordu. Aynı bağlamdaki sözlerini bir kez daha hatırlatmakta fayda var: “Hiçbir ülkeye başka bir ülke tarafından bir yönetim empoze edilmemelidir. Bu gerçek benim, halkına söz hakkı veren, hukukun üstünlüğüne ve bütün insanların haklarına saygı gösteren bir bir hükümet sistemine olan inancımı azaltmıyor. Her ülke bu ilkeyi kendince ve kendi insanının geleneklerine uygun şekilde hayata geçirir. Barış içinde gerçekleştirilen bir seçimin sonucunu bilemeyeceğimiz gibi Amerika herkes için neyin daha iyi olacağını bildiğini iddia etmiyor. Ama ben insanların bir takım belirli şeyleri istediklerine kesinlikle inanıyorum: düşüncelerinizi söyleme olanağı, yönetimizle ilgili söz sahibi olma, hukukun üstünlüğüne güven duyma, adaletin eşit uygulanması, şeffaf ve halkından çalmayan hükümet, istediğin gibi yaşama özgürlüğü gibi. (...)”

ABD'nin bölgede hüküm sürmesinin 'protitipi' olan saraydaki Mübarek ile Mısır sokaklarının sesi ve ABD çıkarları arasında dikenli bir yola giren Obama ve yönetimi zor bir dönem ile karşı karşıya. Olup bitenler için ekranlarda olaylardan hemen sonra sorulan “Why now? (Neden şimdi?” sorusuna cevap aslında basit: “Why not? Neden olmasın?”

Washington Post'tan Glenn Kessler “Obama ve Mübarek ve demokrasi” başlıklı yazısında Obama'nın reform çağrısını baz alarak Beyaz Saray sayfasından iki liderin telefon ve yüzyüze görüşmelerinin güzel bir koleksiyonunu çıkarmış. 4 Haziran, 3 Ağustos, 18 Ağustos 2009 tarihlerindeki görüşmelerin hiçbirisinde reform kelimesi bir kez bile geçmemiş. 1 Eylül 2010 görüşmesinde ağırlıklı konu Ortadoğu barış süreci olurken, reform kelimesi geçmeksizin Obama, “canlı sivil toplum, açık siyasi rekabet, güvenilir ve açık seçimlerin” önemine işaret etmiş.

REFORM MISIR'I KURTARIR MI?

18 Ocak 2011 tarihinde Obama ile Mübarek arasında gerçekleşen telefon görüşmesi sonrası yapılan Beyaz Saray açıklamasında Tunus'taki olaylar değerlendirildiği halde Mısır'da reform yapılması gerektiğine dair tek bir kelime geçmemiş!

Olayların yaşandığı 28 Ocak günü Mübarek ile görüşmesi sonrası ekranın karşısına geçen Obama, “Sözlerini yerine getirmesi için somut adımlar atma sorumluluğu olduğunu kendisine söyledim” diyordu.

Son cümleler Kessler'den: “Özel olarak ne denildiğinin ya da ne kadar güçlü söylendiğinin bir önemi yok. Geçtiğimiz iki yılda Obama yönetiminden gönderilen açık mesajlarda Mısır'da insan hakları ve demokrasinin öncelikli konular arasında yer almadığıydı. Dünyanın en büyük megafonunu -yani ABD Başkanı'nın sesi- kullanma fırsatı olduğunda bu kelimeler fısıldandı, eğer söylendiyse...”