Deniz Baykal dün Hürriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ertuğrul Özkök'e, Beylerbeyi'nde Tayyip Erdoğan'la gizlice buluşmuş olduğunu doğruladı.
CHP eski milletvekili ve sanatçı Zülfü Livaneli, Cumhuriyet Halk Partisi lideri Deniz Baykal hakkındaki iddialarına bugün de devam etti. İşte bugünkü yazısı:
Deniz Baykal dün Hürriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ertuğrul Özkök'e, Beylerbeyi'nde Tayyip Erdoğan'la gizlice buluşmuş olduğunu doğruladı.
Daha önceleri kabul etmiyordu ama bir gerçeğin ortaya çıkmış olması bakımından bu da sevindirici bir gelişme.
Benim açımdan bu konu kapandı.
***
Ama ortada vahim bir durum var.
Deniz Baykal'ın “Evet Beylerbeyi'nde Erdoğan ile buluştum” demiş olmasına rağmen CHP Genel Merkezi resmi bir açıklama yaparak beni yalan söylemekle suçluyor.
Bununla da yetinmeyerek CHP resmi sitesinde benim fotoğrafımın üzerine çarpı işareti koyuyor.
Acaba kim yalan söylemekte?
Acaba Deniz Baykal'ın, kendi söylediklerini tekzip eden bu açıklamadan haberi var mı?
Acaba Deniz Baykal eski bir milletvekili arkadaşının fotoğrafına çarpı konmasını nasıl karşılıyor?
Cumhuriyet Halk Partisi örgütü, Türkiye'de çok acı olayları akla getiren bu hedef gösterme operasyonunu nasıl açıklayabiliyor?
Açık söylemeliyim ki; düşünce özgürlüğünü ve demokrasiyi savunması gereken Cumhuriyet Halk Partisi'nin bu eylemi, beni dehşete düşürdü.
Hiç beklemiyordum.
Bence Sayın Deniz Baykal duruma el koymalı; kendi sözlerini de yalanlayan bu parti açıklamasını ve eski bir milletvekili arkadaşının 'çizilmesi' operasyonunu gözden geçirmeli.
Düzeltilmesi gereken bir başka beyan da şu: Deniz Baykal, Ertuğrul Özkök'e diyor ki: “Sevigen'in evinde buluştuğumuz akşam zaten Anayasa değişikliği tamamlanmıştı. Dolayısıyla konuşulacak bir şey yoktu.”
Deniz Bey, 19 Aralık 2002 tarihinin bir önemi var. Mehmet Sevigen'in evindeki akşam yemeğine benim nereden geldiğimi çok iyi biliyorsunuz. Cumhurbaşkanı Sayın Sezer'in yanından geldim. O gün Sayın Sezer, sizin dokunulmazlık şartını kaldırarak destek verdiğiniz ve Tayyip Erdoğan'a başbakanlık yolunu açan Anayasa değişikliğini veto etmişti. Bu mesele Meclis'te tekrar görüşülecekti. Biz sizinle bu konuyu tartıştık. Sayın Sezer'in vetosunun anlamını ve haklı olup olmadığını konuştuk. Ama siz Sezer'e sert bir üslupla karşı çıktınız. (Şimdilik ayrıntılara girmemeyi tercih ediyorum.) “İki ay dayanamazlar” dediniz ve -kusura bakmayın ama- fena halde yanıldınız.
Sevgili Mehmet Sevigen; gazetelere yansıyan terlik, yemek ayrıntıları benden çıkmadı. Ben kimseye böyle bir şey söylemedim. Aile geleneklerine saygılı bir insan olduğumu bilirsin. Senin ve eşinin gösterdiği konukseverliğe tekrar teşekkür ederim. “Böyle şeyler konuşulmadı” demeni ise anlayışla karşılıyorum. Deniz Bey'in yanında dururken tersini söylemenin çok zor olduğunu biliyorum.
Hatta tartışma sırasında, bana destek vermek için söze girmek isteyen ama Baykal tarafından susturulan Eşref Erdem'in de bugün farklı konuşmasını anlayabiliyorum.
Ama sen, o sevimli yüreğinde benim, Bülent Tanla'nın ve Yaşar Nuri Öztürk'ün söylediklerinin yüzde yüz doğru olduğunu biliyorsun.
Üzülme. Ne yapalım, Türkiye'de siyaset böyle ve patron sert!