Zaman Gazetesi Yazarı Hüseyin Gülerce bugünkü köşe yazısında "Çiçek ve Öymen'i korumak çare mi?" diye soruyor.
Demokratikleşme hamleleri, ezberleri bozmaya devam ediyor. Gerçeklerle değil, ezberlerle donatılan toplum, her gün yeni bir şaşkınlık yaşıyor. Resmî tarihin çürük zeminlere oturtulmuş tezleri, resmî yalanlar depremlere dayanamıyor.
CHP Genel Başkan Yardımcısı Onur Öymen'in, Meclis'te 10 Kasım günü açılım tartışmaları sırasında partisi adına yaptığı konuşma da böyle bir depreme sebep oldu. Öymen, iktidarın, "analar ağlamasın" söylemine itiraz ederken, "Dersim İsyanı'nda da analar ağlamadı mı?" dedi ve ekledi: "Atatürk, Dersim İsyanı'nı yapanlarla müzakere mi etti?"
Bu sözler, CHP zihniyetinin, Kürt sorunuyla ilgili çözümünü de izah etmiş oldu. Dün, Dersim'de ne yapıldıysa, bugün de o yapılmalıydı. Pekiyi Dersim'de ne yapılmıştı? En az 50 bin Alevi-Kürt vatandaş katledilmişti. 4 Mayıs 1937 günü uçaklarla "teslim olmazsanız, cumhuriyetin kahredici ordusu tarafından mahvedileceksiniz" bildirileri atıldığında, Dersimlilerin akıbeti belli olmuştu. İlk kadın savaş pilotu olarak adı Cumhuriyet tarihine altın harflerle yazılan Sabiha Gökçen, insanların üzerine 50 kiloluk bombalar atıyordu. Atatürk, Dersim'i bombaladığı için gazetelerin manşetlerinden inmeyen manevi kızı Sabiha Gökçen'i yanına alarak Elazığ'a, Dersim'e gitti. Sabiha Gökçen'e madalya taktı.
Onur Öymen, çözümlerinde, yani yakıp/yıkıp/katletmenin tek doğru çözüm olduğunda o kadar ısrarlıydı ki, yüzüne Hitler bıyığı takılıp afişler asılmasına tepki gösterdi, "Atatürk de mi faşistti?" dedi.
CHP'nin parlayan yıldızı Kemal Kılıçdaroğlu Tunceli'den seslendi; "Öymen gereğini yapmalı." dedi. Baykal gereğini yaptı. Öymen'i yanına aldı ve CHP grup toplantısına onunla girdi. Kılıçdaroğlu'na Grup toplantısı bile dar gelmişti, salona giremedi.
Şimdi bütün Alevi-Bektaşi örgütleri ayakta. CHP, henüz depremin büyüklüğünü anlamış değil. Dersim, 70 yıl sonra CHP zihniyetinden intikamını alıyor. Bu intikam, Türkiye'de siyaset yapısını değiştirecek kadar sarsıntılar meydana getirecektir. Bu arada MHP Genel Başkanı Bahçeli'nin, Öymen'in yaklaşımına destek vermesini de hatırlatmalıyız. CHP ve MHP, rejimin partileri olma adına birlikte fotoğraf veriyorlar.
Çok kişi, Sayın Baykal'ın Ergenekon davasına avukatlık yapmasını, ıslak imzalı belgeyi partisinin grup toplantısında bir general gibi savunmasını artık anlamış olmalıdır. Ergenekon davası; tek parti zihniyetini, sivil irade üzerindeki asker vesayetini görmeyen, görmek istemeyen gözleri de açtı. Bu dava, artık demokratikleşme hamlesinin zeminidir. Devlet içindeki hukuk dışı yapıların, silahlı kuvvetler içindeki cuntaların bitirilmesi demek, statükonun sonu demektir. Kürt sorununun çözülmesi demek, Türkiye'nin demokratikleşmesi demektir. Demokratikleşen Türkiye'de ise MHP ve CHP'nin, halka söyleyebileceği bir şeyin kalmaması demektir.
Şu anda siyaset cephesinde CHP ve MHP'nin, diğer alanlarda asker, medya ve yüksek yargı içindeki bazı güç merkezlerinin gösterdiği direnç, kimsenin moralini bozmasın. Hakikatin ayağa kalkması başka hiçbir şeye benzemez. Yalanların ve ezberlerin belli bir ömrü vardır. Gün gelir tek bir kelime bütün karartmaları aydınlığa boğabilir. Gün gelir tek bir kelime, bütün ezberleri tarihin çöp sepetine atar ve gerçeği konuşturur. Tıpkı Dersim kelimesi gibi...
Bu, geri dönülmez bir yoldur. Albay Çiçek salıverilse de, CHP'li Öymen korunsa da evet bir daha söyleyelim; artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktır. Statükonun her hamlesi, tükenişi anlatan çaresizliğin tepkisidir.
Kendi insanını düşman belleyen, yeri geldiğinde katleden, kendi aydınlarına suikast düzenleyen, toplumu ancak bölerek, kutuplaştırarak yöneteceğine inanan, merhametsiz, şefkatsiz ve vicdansız bir zihniyet, artık bu topraklarda barınamayacaktır.
Geleceği, demokrasi kültürü ve terbiyesi şekillendirecektir. Çiçek ve Öymen'i korumanın çare olmadığı görülecektir