Sinemanın en önemli kaynaklarından biri elbette edebiyat eserleri. Hikaye, roman, şiir, deneme ve daha niceleri bir filmde anlatılacak olan hikayeye kaynaklık etme ve hatta hikayenin kendisi olma durumunda olabilir. Fekat burada büyük avantajların yanında ciddi sorunlar doğma ihtimali de güçlü. Müstakil sanat olan sinema, bir başka müstakil sanattan ne kadar beslenmeli? Uyarlanan edebiyat eseri filmi ne oranda beslemeli? Film, edebiyat eserinin diline teslim olmalı mı?
BESLENME, BAĞIMLILIK DEĞİLDİR
Öncelikle altı çizilmesi gereken mesele, sinema ile edebiyatın birbirinden bağımsız sanat dalları olmasıdır. Bir sanat dalının diğerinden daha önce uygulanmaya başlaması onu daha kıymetli kılmaz. Diğer taraftan, bir sanat dalanın daha taze olması ve kitlelere daha çok hitap ediyor olması da kıymette öne geçirmez. Sanat, var olduğu her an kıymetlidir.
FİLMLER HAYAL ETMEYE MANİ Mİ?
Edebiyatın, okura vaat ettiği hayal dünyası sinemada somuttur. Hayal değil, gerçektir. İzleyicinin hayal dünyasının sınırlandırılmasın meselesi burada tehlike olarak belirir. Diğer taraftan, sinemacı da edebiyat eserini hayal eden okuyucu konumundadır. Oysa film, hayal edilmeye müsait olan edebiyat eserini hayal edilmeye müsait olmayan görsel malzemeye dönüştürebilir. Bu bir tehlike olarak vardır. İşte edebiyattan uyarlama yaparken buna dikkat etmek gerekir. Edebiyat eseri, yeni bir sanat eseri için kaynak oluşturmuştur ve o kadarla kalmalıdır.
SANAT İÇİNDE BAŞKA SANAT TADI OLUR MU?
Sinema için önemli olan şu ki; bir filmde, başka sanat dalının tadı alınıyorsa, o eser başarısızdır. Edebiyat uyarlamasında, eserin dilinden, yazım tekniğinden kurtulamamış, sadık kalma namına diğer sanat eserine mahkum kalmış ise film başarısızdır.
BAŞARILI EDEBİYAT UYARLAMALARINA ÖRNEKLER
Tam da burada başarılı bulduğumuz bazı edebiyat uyarlamalarından bahsetmek isteriz. Meramımızın daha iyi anlaşılması için somut gösterge olmasını arzu ederiz.