Kitap ve kütüphanelerin tarihine karışmış bir hayat: Kilisli Muallim Rifat

Kilisli Muallim Rifat’ın Bildiklerim kitabında edebî bakımdan dikkat çeken bir diğer özellik de hikâye etmedeki başarısıdır. Yazar anılarını anlatırken yaşananları merak uyandıracak bir akışla ve insan tavırlarının arkasındaki ruhsal durumları da ortaya koyan bir gözlem gücüyle veriyor.

Kilisli Muallim Rifat

Alim Kahraman

Kilisli Ahmet Rifat; tanındığı adıyla Kilisli Rifat Bilge: Muallim, kitabiyat uzmanı, dil bilgini, Türk dili ve edebiyatı araştırmacısı... Kilis’te tanınmış hocalardan klasik İslamî ilimleri okuduktan ve rüştiyeyi bitirdikten sonra İstanbul’a giderek önce Darülmuallimin’i “âlî” kısmıyla beraber bitirdi (1899), sonra Mekteb-i Hukuk’u tamamladı (1904). İlk tanınmış modern eğitimcilerimizden Selim Sabit Efendi’nin öğrencisi. Hem klasik hem modern eğitim kanallarının içinden geçmiş, Osmanlı’nın sonu, Cumhuriyet’in başında varlıklarıyla ilim, kültür ve edebiyat alanında sorumluluklar üstlenmiş edip ve âlim bir kuşağın önde gelen isimlerinden biri. Tıpkı Bursalı Tahir, İbnülemin, İsmail Saib Efendi, Mehmet Âkif, Muallim Cevdet, Tahir Harimi ve diğerleri gibi.

Kilisli Rifat Bilge’nin Ocak 2024’te Büyüyenay Yayınları içinde çıkan Bildiklerim kitabından söz edeceğim. Ancak bu kitaba geçmeden önce aynı yayınevinin Bildiklerim’le beraber Rifat Bilge’nin Sadi’den çevirdiği Bostan ve Gülistan; Suyolcuzâde Mehmed Necib’den Hattatlar Silsilesi (Devhatü’l-Küttab), Nefezzâde İbrahim Efendi’den Gülzâr-ı Savab (Hattatlar, Kâğıt ve Mürekkep yapım Usulleri, Hat Malzemeleri Hakkında En Doğru Bilgiler), İbn Sînâ’dan çevirdiği Kalbin Devaları (Edviye-i Kalbiye) kitaplarını da yayımladığını haber vereyim.

Bildiklerim, bir bakıma Kilisli’nin hatıralarını içeriyor. Ancak kendisi tevazu ve sadeliği burada da elden bırakmayarak “hatıratım” yerine “bildiklerim” kelimesini kullanıyor ve ekliyor; “gördüklerim, işittiklerim de buna dahildir.” Bu kitapta Kilisli kişisel tarihini kitap ve kütüphanelerin tarihiyle iç içe anlatıyor. Daha doğrusu merkezde kitap ve kütüphaneler var da Kilisli bir filolog, kitap uzmanı olarak onların serüvenlerine dahil oluyor.

Bilindiği gibi 19. Yüzyılın sonu 20. Yüzyılın başı Türk kültür ve edebiyatına ait bazı temel taşı metin (Orhun Kitabeleri) ve kitapların (Kutadgu Bilig) ortaya çıktığı, basımlarının gerçekleştiği, geniş okuyucu kesimleriyle buluştuğu bir dönemdir (Yunus Emre’nin şiirlerini de bunlara ekleyebiliriz). Kilisli’nin hayatına giren bu türden iki kitap var; ikisi de onun tarafından baskıya hazırlanmış nadir kitaplardır. Bunlardan birisi Kaşgarlı Mahmut’un Divanü Lagati’t Türk’ü, diğeri bir Türk destanın parçaları olarak da kabul edilen Dede Korkut Kitabı. Divânü Lugati’t-Türk’ün mevcut tek nüshası Ali Emiri Efendi tarafından sahaflarda bulunup satın alınarak Kilisli Muallim Rifat’a teslim edilmiştir. Dağınık haldeki yazma kitap Kilisli tarafından uzun uğraşlar sonunda bir düzene sokulmuş, böylece eksik sayfasının bulunmadığı ortaya çıkmıştır. Bu duruma Ali Emiri Efendi o kadar sevinir ki, “Rifat, bu hizmetine mukabil haydi Defterhaneye gidelim. Sana hanemin bir bölüğünü ferağ edeyim [tapuda senin üstüne geçireyim]” der. Kilisli ise buna karşılık: “Hanenizde daim olunuz. Ben sizden yalnız bunun neşrine müsaadenizi istirham ederim, mükafatımız bu olsun” der. Kitap kadar otuz altın verip kitabı satın alan, ayrıca karışık sayfalarını düzene soktu diye bunu yapan ilim adamına evinin yarısını teklif eden Ali Emiri’nin tavrı da değerlidir. Ya Kilisli’nin kanaatkarlığına ne demeli! Büyük işler, yüksek kişiliklerin azmi, fedakarlığı ve kanaatkarlığıyla başarılıyor.

SADE VE AKICI BİR ANLATIM

Şimdi bu noktada biraz duralım ve Bildiklerim kitabında tespit ettiğimiz bazı yazış özelliklerine değinelim. Bir kere Kilisli Türkçe’yi kullanışta sadeliğe önem veren bir tutum içinde. Sade ve akıcı bir yazış tarzı var. Bu, dönemi içinde düşünüldüğünde oldukça önemli bir özellik. Muallim Rifat, sadece hatıralarını yazarken değil Hazine-i Evrak Tasnif Komisyonunda çalışırken de bu kısa cümlelerden oluşan sade ve akıcı bir dil kullanarak evrakların kaydını tutmaya taraftar olmuştur. Ancak fikrini komisyon başkanı olan öğrencisi ve arkadaşı Muallim Cevdet’e kabul ettiremez. Çünkü o güne kadar bu tür işlerde “babıâlî lisanı” denilen ağdalı ve tafsilatlı bir dil kullanılmaktadır. Muallim Cevdet dilde ve yöntemde Kilisli’nin teklif ettiği yeniliği uygulamaya cesaret edemez. Muallim Rifat da onun üzerine komisyondan ayrılır.

Kilisli Muallim Rifat’ın Bildiklerim kitabında edebî bakımdan dikkat çeken bir diğer özellik de hikâye etmedeki başarısıdır. Yazar anılarını anlatırken yaşananları merak uyandıracak bir akışla ve insan tavırlarının arkasındaki ruhsal durumları da ortaya koyan bir gözlem gücüyle veriyor. Bu da onun yazdıklarını kısmen “hikâye”leştirerek lezzetli ve sürükleyici bir hale getiriyor. Bir sohbet lezzeti yansıyor kitaptaki metinlerden.

Burada şunu da belirteyim: Kilisli’nin Bostan ve Gülistan’la diğer çevirilerini de bu gözle okuduğumuzda yazarın oralarda da aynı dil sadeliği ve anlam açıklığının peşinde olduğunu görüyoruz. Onun için onun yazıları ve çevirileri büyük okuyucu kesimlerince zevkle okunan metinler olarak ortaya çıkmıştır (Kilisli’nin tutumu bana yaşıtı olan bir başka ismi Mehmet Âkif’i hatırlattı. O da nesirde sadeliği çok önemsemiş hatta Mısır’dan yazıp gönderdiği mealin dilini bu bakımdan basit ve sade bulan Elmalılı Hamdi’ye özellikle böyle bir yol tuttuğunu belirtmiştir.)

SATILIK KÜTÜPHANELER

Bildiklerim kitabına Kilisli, “Satılık Kütüphaneler”, “Kaçırılan Kütüphaneler” gibi bölümlerle devam ediyor. Bu bölümlerde de Halis Efendi, Rıza Paşa, Hoca İsmail Saib Efendi, Bağdatlı İbrahim Paşa gibi tanınmış kütüphane sahiplerinin kitaplarıyla ilgili dikkat çekici hikayeler yer alıyor. Dönemin ricaline ait bazı anılar anlatılıyor. Bunlar arasında Necip Fazıl’ın dedesi Maraşlı Kısakürekzâde Mehmet Hilmi Bey’in de olması okuyucu için bir sürpriz. II. Abdülhamid Han Döneminin sayılı hukukçularından olan Hilmi Bey hakkında Kilisli’nin değerlendirmeleri şöyle: “Hilmi Bey çok dürüst bir insandı. Gayet namuslu idi. Kanundan başka bir şey tanımazdı. Mahkeme içinde hatır, gönül, rüşvet nedir bilmezdi. Meşrutiyet çıktıktan sonra birçok büyük memurlar korku geçirdiler, halbuki Hilmi Bey Meşrutiyet’in ilan günlerinde kemâl-i serbestî içinde hareket etti, vazifesinden ayrılmadı.”

Kilisli’nin Mehmet Hilmi Bey’le tanışma sebebi Hilmi Bey’in oğlu Fazıl Bey’e hocalık yapmasıdır. Fazıl Bey, malum Necip Fazıl’ın babası… Deli dolu bir genç, kendisine hoca dayanmıyor. Fakat “muallim” sıfatıyla tanınacak olan Kilisli iyi bir eğitimci. O sırada ailenin bulunduğu Sarıyer’deki yazlık evlerine yakın bir yere, “Hidayetin Bağı”nın karşısındaki bir eve yerleşir. Dersler başlar; Kilisli Fazıl Bey’in suyuna giderek (“pehpehleyerek”) okutmaya başlar. Zamanla dersin zevkini alan öğrencisini “adamakıllı” okutur. Bilindiği gibi daha sonra Hukuk Mektebi’ni bitirecektir Fazıl Bey. Fakat ömrü uzun olmaz, 1921’de, genç yaşında vefat eder.

Kilisli hatıralarıyla zengin ve renkli bir dünya sunuyor bize. Çevirdiği bazı klasik eserleri sade ve güçlü bir Türkçe’yle okumamıza imkânı sağlıyor. Rahmet olsun.

HAYAT
Gazali'nin uyardığı nefsin iki hastalığı