Geçen hafta polisiye yazarı Agatha Christie’nin romanlarının, “ırkçı ve duyarsız” ifadeler taşıdığı gerekçesiyle sansürlendiğini öğrendik. Yayıncı Harper Collins, yazarın eserlerinde geçen “ırkçı” ve “hakaretamiz” bazı ifadeleri kaldırmaya karar verdi. Buna göre Christie’nin kullandığı “siyah”, “Yahudi”, “Çingene”, “yerli” gibi ifadeler metinlerinden çıkarıldı. Bir süre önce benzer kararlar ‘Charlie’nin Çikolata Fabrikası’ romanının yazarı Roald Dahl ve James Bond gibi popüler casus romanlarının yazarı Ian Fleming hakkında da alınmıştı. Çoğu okur tarafından sansür olarak algılanan bu müdahaleler, akıllara ülkemizdeki edebiyat eserlerine yapılan düzenlemeleri getirdi. Reşat Nuri Güntekin’in Çalıkuşu romanından dinî bir anlamı çağrıştıracak bazı unsurların ayıklandığını, Refik Halit’in muhalif kimliğini çağrıştıran ögelerin yok edildiğini rahmetli Ahmet Özalp’ın çalışmaları sayesinde öğrenmiştik. Nitekim Ketebe Yayınları, Kemal Tahir külliyatını neşrederken dilde sadeleştirme adına yazarın özgün cümlelerinin yok edildiğini ortaya çıkarmış, yeni baskılara açıklamalarıyla bunları eklemişti. Yazarların eserlerine bu şekilde müdahale etmenin ne derece doğru olduğunu konuştuk.
DİL DEĞİŞMİYOR TABULAR DEĞİŞİYOR
Sansürden ziyade burada yazara müdahale olduğunu söyleyen Editör Hakan Arslanbenzer, “Bugünkü sansür liberal bir sansür. Ayrımcılığa karşı olduğu için sansür yapıyor, geçmişte de din adına veya krallık adına yapılıyordu. Dil değişmiyor aslında tabuları değişiyor. Belli kelimeler var ki geçmişte ayıplanıyordu şimdi normal, bazıları da şimdi ayıplanıyor, geçmişte normal karşılanıyordu. Zaman değiştikçe toplumlar değiştikçe, yeni görüşler ortaya çıkar, metinleri yenilemek lazım o halde. Her yazılan metin, yazarın kendi çevresiyle etkileşim halinde ortaya çıkar. Burada tam olarak geçmişe yürüme hali var. Kesinlikle yanlış. Ketebe Yayınları’ndan çıkan Kemal Tahir’in kitaplarının edisyonunda bulundum. O kadar katı ideolojik kesme biçmeler olmamış ama sadeleştirme numarası yapılmış. Bizdeki sansürün adı da dilde sadeleştirmeydi. Kemal Tahir sadeleştirmeye ihtiyacı olan bir insan değil ki. Ama okul çağındaki çocuklar için metnin özü korunarak yeniden sadeleştirme yapılabilir. İfadeler çirkin olsa bile ben yetişkin metinlerine müdahale etmenin doğru olduğunu düşünmüyorum” dedi.
YERLEŞİK KÜLTÜRE SAVAŞ AÇMAKTIR
Bu yapılanın açıkça saygısızlık olduğunu dile getiren sözlük yazarı Mehmet Doğan, “Bir edebiyat eserine yazarından, müellifinden başka elin değmesi, ancak tashih maksadıyla olabilir. Tashih ise, yazarın metnine uygun düzeltmedir, asla değiştirme olamaz. Metne yazarın vefatından sonra yapılan müdahaleler, hangi niyetle olursa olsun tahrifata girer ve bu açıkça saygısızlıktır. Daha önce yayınlanmış metinleri bugünün anlayışına uydurmak da aynı kapıya çıkar. Eser yazıldığı devri yansıtır. Bugünün yazarları da bugünün yansıtıcısıdır. Hatırımda kaldığına göre bir aralar Dil Kurumu sözlüklerinden kadınların aleyhine yorumlanabilecek ibarelerin çıkartılacağını duyurmuştu. Dil aleyhte-lehte, olumlu olumsuz, iyi-kötüye bakmadan kültürü taşır. Dilin bu niteliğini değiştirmek, insanlığın yerleşik kültürüne savaş açmaktır” ifadelerini kullandı.
SANATA VE SANATÇIYA HAKSIZLIK
Türk edebiyatında dirijizmin Karagöz ve halk hikayeleri boyutunu inceleyen Prof. Dr. Selçuk Çıkla ise şunları söyledi: “Yazarın dışındaki şahıslar ya da kurumlar tarafından eserlere yapılan müdahaleler metnin özgün hâlini bozduğu için, yeni metne bakarak o yazarın fikirleri ve sanatı hakkında sağlıklı bir yorum yapmakta zorluk yaşanır. Metinden bazı kelime, cümle veya bölümlerin yazar dışındaki kişilerce çıkarılması genelde sanata, özelde ise o sanatkâra yapılan bir haksızlıktır. Yazarın -mesela dönemin siyasilerinin talebi üzerine- bir eserinin yeni baskılarında birtakım değişiklikler yapması, o yazarın kendine ve sanatına karşı işlenmiş bir cürümdür. Ancak çocukların yaşlarına, kişiliklerine, değerlerine uygun ve uzmanlarca yapılan sadeleştirmeleri yukarıdaki bakışın dışında tutmak gerekir.”