Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı tarafından 8 Mart Dünya Kadınlar Günü dolayısıyla Haliç Kongre Merkezi'nde düzenlenen "Türkiye’nin Kahraman Kadınları" programında, Türkiye'nin ve dünyanın tüm kadınlarının 8 Mart Dünya Kadınlar Günü'nü tebrik etti.
Şehitlerin annelerine, eşlerine ve çocuklarına sevgi ve saygılarını sunan Erdoğan, şehit annelerinin röportajlarının yer aldığı kısa filme değinerek, "Az önce ekranda, perdede onların o duygu dolu tespitlerini, ifadelerini dinledik, izledik. Ne mübarek anneler ve ne güzel ifadeler..." diye konuştu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın açıklamalarından öne çıkan başlıklar:
"Rabbimiz, şehitlerimizi cennetle müjdeliyor"
Toprak normalde baktığınız zaman tarladır, arazidir ama şehit kanlarıyla yoğrulduğu zaman onun adı vatandır. İşte üzerinde bulunduğumuz bu vatanı vatan yapan, o şehitlerimizin kanlarıdır. Arif Nihat Asya'nın mısralarında ifade ettiği gibi şehitler tepesini bekleyen kahramanlarımız var oldukça bu ülkede bayrağımızı indirmeye, ezanlarımızı susturmaya, istiklalimizi elimizden almaya, istikbalimizi karartmaya kimsenin gücü yetmeyecektir. Biz göremesek de şehitlerimizin diri olduğunu ve onlarla tekrar bir araya geleceğimizi, ruz-i mahşere kadar bizimle yol yürüyeceklerini biliyoruz.
"Kadına bakışımız çok açık ve net"
"Kadını meta olarak gören toplumun geleceği aydınlık olamaz"
"İnsanın maalesef zalim bir tarafı olduğunu kabul etmek durumundayız"
Temel haklar dışında insanların tamamını tornadan çıkmış gibi tek bir ölçü ile değerlendirmek, eşitlikçi değil, zorba, faşizan, sapkın bir yaklaşım olacaktır. İnsanın maalesef zalim bir tarafı olduğunu kabul etmek durumundayız. Tarih boyunca olduğu gibi bugün de çeşitli saiklerle ve yöntemlerle insanın insana yaptığı ve tasvibi mümkün olmayan zulümlere şahit oluyoruz. Bu konuda her gün dünyanın dört bir yanından gelen pek çok haberlerle, görüntüyle karşılaşıyoruz.
"Elbette bu kötü manzaradan kadınlar nasibini alıyor"
"İnsanlık buna karşı maalesef sessiz kalıyor"
Suriye'de uzun yıllardır süren insani krizin yol açtığı yıkıntılara bakıldığında, altında çoğunlukla kadınlar ve çocuklar görülüyor. Evlerinden edilen insanların sığındığı kamplarda aynı manzarayı göreceksiniz. Sınırlarımız içinde yaşayan Suriyeli kardeşlerimizin büyük bir bölümü yine kadınlar ve çocuklardan oluşuyor.
Peki, Batı bütün bunlar karşısında ne yapıyor? Batı'nın bütün bunlar karşısında acaba yüreği yanıyor mu? Hayır. Sesi çıkıyor mu? Hayır. Bu tablo karşısında yüreği yanmayanın, kalbi titremeyenin, zihni karıncalanmayanın insanlığından şüphe etmek gerekir. Ben şüphe ediyorum. Maalesef karşımızda sadece kendi konforunu, kendi refahını korumak adına bu manzaraya sırtını dönen koskocaman bir dünya vardır.
"Sadece laf laf laf... Başka bir şey yok"
"Bunlarda insaf yok, bunlarda insanlıktan nasibini almak yok"
"Ey Yunanistan, şimdi sana da sesleniyorum"
"O anneleri yerlerde nasıl sürüklediğini görmüyor muyuz?"
Vicdanları nasır tutmuş bir dünyanın 8 Mart Dünya Kadınlar Günü'nü kutlaması riyakarlıktır. Terör örgütünün katlettiği kadınları, çocuk yaşta ailelerinden kopartarak, her türlü istismarı yaptığı ve ölüme sürdüğü kız çocuklarını görmeyenlerin 8 Mart kutlaması yapması riyakarlıktan öte bir durumdur.
İsrail aynısını orada yapmıyor mu? Aynısını yapıyor. O anneleri yerlerde nasıl sürüklediğini görmüyor muyuz? Onları yavrularına sarılayım derken, onları yerlerde nasıl sürüklediklerini görmüyor muyuz? Ama ne diyorlar. 'İsrail'e bu kadar acaba sizler ifadelerde bulunursanız bu ilişkiler noktasında pek hayra alamet olmaz' Biz şu anda hakla beraberiz, batılla değil. Bunu bir defa iyi ayırt etmemiz lazım.
"Kadın bedenini metalaştıranların 8 Mart'ı da aynı amaçla kullanmaları ironik"
"8 Mart'ta söylenen her şey eksik, yapılan her şey de sonuçsuz kalacak"
Ağızlarından kadın haklarını düşürmeyenlerin, inançlarına uygun şekilde giyinmek, yaşamak isteyen kadınlara hayat hakkı tanınmaması karşısında sergiledikleri suskunluğu da bu tabloya ilave etmemiz gerekiyor. Kadını insandan bağımsız müstakil bir varlık olarak konumlandırma çabalarının vardığı yer işte burasıdır. Ne zaman ki 8 Mart'ı sadece belirli bir kesimin değil, tüm kadınların meselelerinin konuşulduğu bir tarih haline getirirsek işte o zaman gerçek kadınlar gününe dünyada kavuşmuş olacağız.
"Aile yapımızı korumaya özel önem verdik"
Birliğimizi beraberliğimizi, kardeşliğimizi hiç kimse parçalayamayacaktır, bölemeyecektir ve yolumuza da emin adımlarla yürüyeceğiz. Başbakanlığım ve Cumhurbaşkanlığım döneminde ülkemizde gerçekleştirdiğimiz reformlar arasında kadınlarımızın meselelerinin çözümüyle ilgili olanlar çok önemli bir yer tutar. Anayasamızdan kanunlara kadar tüm mevzuatımızda kadınların haklarını korumaya, ayrımcı uygulamaları ortadan kaldırmaya yönelik çok ciddi düzenlemeler yaptık. Bu çerçevede aile yapımızı korumaya özel önem verdik. Aile yapımıza yönelik en büyük tehditlerden biri olarak gördüğümüz kadına yönelik şiddetin önlenmesi konusunda etkin tedbirler aldık. Bu tedbirlerin istismarını engelleyecek ve gerekiyorsa asıl amacın gerçekleşmesine yönelik ilave adımlar atacağız.
İstihdamdaki kadın oranları
"Sürekli hedef büyütüyor, mücadele çıtasını yükseltiyoruz"
Önümüzdeki dönemde de "mutlu kadın, uyumlu aile, müreffeh toplum" hedefi doğrultusunda çalışmayı sürdüreceğiz. Aile merkezli kadın ve erkek açısından adil ve uyumlu bir toplum yapısını geleceğin teminatı olarak görüyorum.
"Temenni ederim ki, daha farklı neticeler alarak Belçika'dan inşallah döneriz"
Küresel düzeyde olduğu gibi bölgede de tarihi bir dönüşüm yaşanıyor. Türkiye bu sürecin tam merkezinde yer alıyor. Hem kendi hedeflerimize ulaşmanın hem de bölgedeki insani krizleri çözmenin ve istikrarı sağlamanın mücadelesini veriyoruz.
4 milyonu bulan sığınmacılara dünyanın başka hiçbir yerinde rastlanmayacak düzeyde yüksek insani standartları sağladık. 40 milyar doların üzerinde destek sağladık ama Avrupa Birliği'nden gelen maalesef 3 milyar euro. 40 milyar dolar nire, 3 milyar Euro nire?
"Bu insanlık dışı eylemlere karşı kimse sesini çıkarmıyor"
İdlib'de son dönemde yaşanan gelişmelerin ardından aslında çok önceden atmamız gereken bir adımı attık. İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi, Cenevre Sözleşmesi ve diğer uluslararası anlaşmalara uygun şekilde ülkemizdeki yabancılara diledikleri yerlere gidebilme imkanını tanıdık. Yunanistan, karadan ve denizden topraklarına yönelen sığınmacıları döverek, öldürerek, işkence ederek, denizde botlarını delip boğmaya çalışarak, durdurma yoluna gidiyor. Bu insanlık dışı eylemlere karşı kimse sesini çıkarmıyor. Hatta tam tersine Yunanistan'ı destekliyorlar.
"Medeniyet dediğin tek dişi kalmış canavar"
"Eğer Türkiye'nin müdahalesi olmasaydı…"
Türkiye olarak hem sınır güvenliğini özellikle sağlamak hem insani görevlerini yerine getirmek hem de siyasi çözümü desteklemek için sahada müşahhas adımlar atma mecburiyetinde kaldık. Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı, Barış Pınarı ve Bahar Kalkanı harekatlarının gerisinde bu amaç var.
"Türkiye'nin Suriye topraklarını işgal ve ilhak etmek gibi bir amacı asla olmamıştır"
İdlib'deki durum rejimin saldırganlığı yanında Rusya'nın bölgenin statüsüne ilişkin ısrarlı tutumu sebebiyle giderek tırmanma eğilimi göstermesi üzerine diplomatik çözüm arayışlarını da hızlandırdık. Türkiye'nin Suriye topraklarını işgal ve ilhak etmek gibi bir amacı asla olmamıştır.
Ülkesinin üçte biri PKK/YPG terör örgütünün işgali altında olan bir rejimin tüm gücünü ve imkanlarını İdlib gibi küçük sayılabilecek bir bölgeye yöneltmesi derdin başka olduğunu gösteriyor. Eğer rejimin amacı topraklarını kurtarmak olsaydı, önce asıl tehdide yani ülkenin doğusundaki terör oluşumuna karşı harekete geçerdi. Maalesef rejim bunun yerine mazlum İdlib halkını yok etmeye kalkışmıştır. Varil bombalarıyla bombalarla maalesef bunu yapmıştır.
"Rejimin 3 bin 400 unsurunu etkisiz hale getirdik"
Rusya ile perşembe günü Moskova'da vardığımız anlaşmanın gerisinde işte böyle bir arka plan vardır. İdlib halkının can emniyetini ve Türkiye'nin sınırlarının güvenliğini sağlayacak her çözüm bizim için ehvendir, kabul edilebilirdir. Moskova'da vardığımız anlaşmanın da bu hedeflerimize hizmet edeceğini umuyorum. İçinde özellikle insan canının, kendi askerimizin hayatının bulunduğu hiçbir konuda layüsel davranma, sorumsuz hareket etme lüksümüz olamaz. Milletimiz de mazlum Suriye halkı da müsterih olsun. Türkiye, Suriye'deki insani krizin ve siyasi çıkmazın çözümü yolundaki gayretlerini daha ısrarcı ve çok yönlü bir şekilde sürdürecektir. Gerek İdlib'de gerek Suriye sınırımızda, diğer alanlarda bugüne kadar ne söylediysek hepsinin de arkasındayız, hepsini hayata geçirmekte kararlıyız.
"Suriyeliler yerlerine dönmedikçe Suriye'de kalıcı huzur sağlanamaz"
Bahar Kalkanı Harekatı bölgesinin sağı ve solundaki yerlerle ilgili verilen sözlerin tutulmaması halinde buraları kendi yöntemlerimizle temizleme haklarını saklı tutuyoruz.