Prof. Dr. İdris Nebi Uysal
Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi Öğretim Üyesi
Yazıya bir hakikati dile getirerek, hatta altını çizerek başlayalım: Türkçe dünyanın en köklü, en güçlü ve en zengin dillerinden biridir. Muhtelif ortamlarda pek çok kişinin de dile getirdiği bu cümle, hamasi duygularla söylenmiş romantik bir söz değildir. İlk yazılı örnekleri MS VII. yüzyılın ikinci yarısına ait olmakla birlikte dilimiz, MÖ 3000-3500 yıllarına kadar uzanan köklü ve iftihar edilecek bir geçmişe sahiptir. Türkçe, tarihin belirli dönemlerinde de hem konuşurlarına, hem onu yabancı dil olarak öğrenen kullanıcılarına büyük prestij sağlayan bir dil olmuştur. Hangi ülkeden veya toplumdan olursa olsun, o devirlerde insanları Türk dilini öğrenmeye sevk eden; Türklerin dünyanın dört bir yanına yayılmış olmasının yanında milletimizin eriştiği siyasi, iktisadi, ilmî, medeni güç ve büyüklük olmuştur. Bugün dünyada Türkçe öğrenmeye duyulan ilgi ve ihtiyacın artmasının altında yatan birinci neden de budur.
DEVLETİN GÜCÜ DİLİN DE GÜCÜDÜR
İbn Hazm (ö. 1064), bilim çevrelerinde El-İhkâm kısa adıyla bilinen eserinde bir dilin gücünden ve dolaylı olarak geleceğinden bahsederken, yerinde bir düşünceyle, onu konuşan devletin gücüne vurgu yapar. Çağının önde gelen düşünce adamları arasında yer alan İbn Hazm, dilin gücü ile onu konuşan devletin gücü arasında doğrudan bir ilginin bulunduğunu söyler. Endülüslü âlimde yaklaşık 11 asır önce ifadesini bulan bu tespit; dil-düşünce, dil-devlet ve dil-millet ilişkisini ortaya koyması bakımından dikkat çekicidir. İnsanlık tarihi, bu tespitin her dönem için doğru olduğunu ve hâlen geçerliliğini koruduğunu göstermektedir. Hiç kuşkusuz, bir dilin varlığını devam ettiren ve onun dünya ölçeğindeki yerini tayin eden bu güçtür.
Türk Dil Kurumu (TDK), her yıl düzenli olarak çeşitli kurum ve kişilere “Türk Diline Hizmet Ödülü” veriyor. Kadim dilimize yapılan hizmet ve katkıların, aynı zamanda vefanın, kadirşinaslığın, Türkçe hassasiyetinin bir ifadesi olan ödüller, bu sene de Ankara’da düzenlenen bir törenle sahiplerini buldu. Bazı kurum yöneticilerinin de iştirak ettiği programda Prof. Dr. Saim Sakaoğlu, Prof. Dr. Yavuz Akpınar, Prof. Dr. Yerden Kazhybek ve Nail Tan’a ödülleri takdim edildi. Bu anlamlı ödül ayrıca iki kuruma daha verildi: Savunma Sanayii Başkanlığı ve Azerbaycan Millî İlimler Akademisi.
Bu yıl ödüle layık görülen kurumlar arasında Savunma Sanayii Başkanlığının (SSB) bulunması son derece önemli ve değerlidir. 1985 yılından beri ülkemizin önemli kurumları arasında yer alan SSB, özellikle son yıllarda ülke savunmasına ve ekonomisine kazandırdığı katma değeri yüksek ürünlerle adından sıkça söz ettiriyor. Kurum, yerli ve millî anlayışla tasarlayıp ürettiği çok sayıda silah, araç ve cihazı askerimizin, kolluk kuvvetlerimizin, bilim adamlarımızın hizmetine sunuyor. Ülkemizin dışa bağımlılığını oldukça azaltan bu çabalar, insanımızın da göğsünü kabartıyor. Aynı zamanda soydaşlarımızın, gönül coğrafyamızdaki dost ve kardeş ülkelerin de medarıiftiharı hâline geliyor.
TÜRK DÜNYASININ ELÇİLERİ
Sözü edilen ürünlerin hepimizi sevindiren ve gururlandıran bir başka yönü daha var: isimlerinin bize ait olması. Her biri “altay, anka, aksungur, atmaca, bozdoğan, gökbey, gökdoğan, hürkuş, kaan, kızılelma, kirpi, kuzgun, muhafız, sarp, serdar, sungur, tepegöz, ulak” gibi kelimelerle adlandırılan teknoloji harikası bu eserler, sadece ülkemizin değil Türkçemizin de yüz akı ve övünç kaynağıdır. Tamamen “Türkçe” düşünülmüş, “Türkçe” üretilmiş ve yine “Türkçe” isimlendirilmiş olan bu ürünler; ulaştığı her coğrafyaya, ihraç edildiği her ülkeye insanımızın zekâsı ve kabiliyeti ile milletimizin sahip olduğu millî, tarihî ve kültürel birikimi de taşıyor. Bunlar o topraklarda yalnızca envantere giren ve kullanılan bir cihaz yahut vasıta olmuyor; Türkiye’nin ve Türk dünyasının da bir elçisi, temsilcisi kimliği kazanıyor.
GÜZİDE KURUMA ANLAMLI ÖDÜL
Temel felsefesini “ülkemizin savunma sanayiinde ihtiyaç duyduğu ürünleri kendi imkân ve insan kaynaklarıyla üretme” anlayışı üzerine inşa eden SSB, ortaya koyduğu onlarca içerik, donanım ve bunlara verdiği isimlerle yurt içindeki firma ve sektörler için de güzel bir örnektir. İşte TDK tarafından adı geçen kuruma verilen bu ödül, ülke genelinde Türkçeye gösterilen hassasiyetin artmasına vesile olacağı gibi kişilerin, resmî ve özel kurumların doğru ve kurallı Türkçe kullanımını teşvik etme amacı da güdüyor.
2023’le başlayan Türkiye Yüzyılı; istikrarın, huzur ve refahın yüzyılı olduğu kadar bilimin, edebiyatın, felsefenin, sanatın, özellikle bunları üretecek, geliştirecek ve geleceğe taşıyacak olan Türkçenin de yüzyılı olmalıdır. Olacaktır da. Buna inancımız tamdır. Ancak bunun için bilim, teknoloji ve sanat başta olmak üzere her alanda üretmeye, bunları da kendi dünyamıza ait kelimelerle adlandırıp uluslararası pazarlarda ve toplantılarda sunmak gerekiyor.
Herkesin malumudur: Milletin yaşaması dilin varlığına, devletin gücü de dilin gücüne işaret eder. Dilin güçlenmesi ve uluslararası ortamlarda kabul görmesi içinse o dille bilimsel ve kültürel başarılar elde edilmesi, teknoloji ve içerik üretilmesi, hatta bu alanlarda öncü olunması şarttır. Bilimsel üretimde önde olmak; dilde, terminolojide de ileri ve söz sahibi olmak demektir.
SSB’nin bugün geldiği nokta, yalnızca devletimizin değil Türkçenin de başarısı ve zaferidir. Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu ile TDK “Marifet iltifata tabidir.” diyerek üzerine düşeni yapmış, yerinde bir kararla bu güzide kurumu ödüllendirmiştir.