Dijital dünyada güme giden çocuk hakları

Dijital medya ve çocuk ilişkisinde yer alan sorunlar çoğunlukla erişimde eşitsizlik, siber zorbalık ve dolandırıcılık gibi başlıklarla öne çıkarılıyor. Oysa çocukları etkileyen daha yıkıcı sorun ve riskler; kimlik ve kişilik gelişiminde, psikolojik açıdan ve kültürel bağlamda ortaya çıkıyor. İlerleyen yıllarda tsunami gibi üzerimize gelecek bir sorun dalgası, bugün adeta ilmek ilmek örülüyor.

İLLUSTRASYON: CEMİLE AĞAÇ YILDIRIM

Ayşe Çağlayan/ Medya – İletişim Uzmanı

İkinci Dünya Savaşı’nın yol açtığı felaketlerin ve çocuklar üzerindeki yıkıcı etkisinin, dünya tarihinde bir daha yaşanmaması için 1950 yılında gündeme getirilen çocuk hakları, 1959 yılında Çocuk Hakları Bildirgesi olarak kabul edilmiş. 20 Kasım 1989’da ise uluslararası bir sözleşme haline getirilmiş.

142 ülkenin imzaladığı sözleşmenin kabulünün üzerinden geçen 33 senede, çocukları etkileyen nice savaşlar, zulümler ve adaletsizlikler yaşandı ve yaşanıyor. İnsanlık onuru ve vicdanı, çocukluktan vurulmaya devam ediyor. Yani sözleşme, yazılı bir idealden öteye gidememiş görünüyor.

Hal böyleyken dünyanın değişim sürecinde çocukların korunmasını gerektiren yeni sinsi riskler de günden güne ortaya çıkıyor ve çocuk haklarının kapsamının genişletilmesi gerekiyor. İlk sırada ise dijitalleşme süreci yer alıyor.

YARAR–ZARAR SARKACI

Avrupa Konseyi, 2018 yılında yayınladığı “Dijital Dünyada Çocuk Hakları Tavsiye Kararı”nda; çocukların teknolojiye erişimi ve ifade özgürlüğü yanında, şiddet ve nefret içeriklerinden, mahremiyet ve kişisel veri ihlallerinden, uygunsuz reklam, içerik ve propagandalardan, istismar, dolandırıcılık ve zorbalıktan korunması gibi başlıklar yer alıyor.

UNICEF ise 2017 yılı Dünya Çocuklarının Durumu Raporu’nu “Dijital Bir Dünyada Çocuklar” başlığı ile yayınlamıştı. Raporda dijital imkânlara erişim kadar zararlardan korunmanın da önemi vurgulanmıştı.

Uluslararası kuruluşların yanı sıra, ülkeler bazında da sivil toplum kuruluşları ve akademik kurumlar, medya ve çocuk üst başlığında dijital medyanın etki süreçlerini ele alıyor. Başta çocuklar olmak üzere toplumun korunmasına ilişkin hukuki normlar da geliştiriliyor. Ancak internetin ve dijitalliğin gelişim ve yaygınlaşma hızı ve hayatımızdaki kapsamı ve etki gücüne mukabil fonksiyonel bir önlem sürecinden bahsetmek mümkün değil. Kurumsal ve akademik düzeydeki analiz ve tavsiyeler, ne yazık ki günlük hayata yerleşen bir bilinç oluşturmuyor. Oysa anlaşılabilir ve benimsenebilir bir bilgilendirme ve bilinçlendirme süreci büyük önem taşıyor.

Bununla birlikte dijital medya ve çocuk ilişkisinde yer alan sorunlar çoğunlukla erişimde eşitsizlik, siber zorbalık ve dolandırıcılık gibi başlıklarla öne çıkarılıyor. Oysa çocukları etkileyen daha yıkıcı sorun ve riskler; kimlik ve kişilik gelişiminde, psikolojik açıdan ve kültürel bağlamda ortaya çıkıyor. İlerleyen yıllarda tsunami gibi üzerimize gelecek bir sorun dalgası, bugün adeta ilmek ilmek örülüyor.

FITRATI BOZMAYA ANT İÇMİŞ GİBİLER

Küresel ölçekte medyayı elinde tutan kötü irade, adeta “fıtratı bozmaya” ant içmiş gibi… Bu zeminde çocuklar medya aracılığı ile masum dünyalarında yer almaması gereken sözlere, davranışlara, hal ve duygulara şahit oluyorlar. Bu noktada akla ilk olarak çocukların yetişkinlere yönelik içeriklere maruz kalmaları geliyor. Medya teorisyeni Neil Postman, kapitalizm ve medyaya çarpıcı eleştiriler getirdiği kitabı “Çocukluğun Yok Oluşu”nda; medya araçlarının etkilerine ilişkin, “Hiç sormadıkları sorulara yanıtlar verilen çocuklarla ya da kısaca belirtirsek, çocuksuz bir dünyayla baş başa kalırız” derken bu gerçeği ifade ediyor. Artık çocuklara yönelik yapımlarda bile, içerdikleri sosyo-kültürel, ahlaki ve psikolojik olumsuz alt mesajlar yer alıyor ve daha riskli etkilere yol açabiliyor.

Öte yandan dijital teknolojiler çocukları şahit olmanın yanı sıra birer “aktör” kılıyor. Sosyal medyada varlık göstermeye çalışan çocukların şuh/karizmatik pozları dikkatinizi çekiyor mu? Dansları, bakışları, dış görünüşleri yaşlarının çok üzerinde bir algıya yol açmıyor mu? Yetişkin bir bireyin dahi, kendisini yalnızca cinselliği ile ifade etmesi tartışma konusu iken, çocukların sosyal medyada içine çekildikleri bu döngü, gelişimsel sorunların yanı sıra; cinsel istismar ve zorbalık açısından da büyük risk taşıyor. Bu noktada, yalnızca sosyal medyanın görünen yüzüne değil; birebir mesajlaşma, görüntülü konuşma, kapalı sistem bağlantı ve yayın yapılan dijital ortamlara da dikkat kesilmek gerekiyor.

Gün geçtikçe artan ve popülerleştirilen eşcinsel profillere de değinelim. Kendilerini “influencer, içerik üretici” gibi tanımlarla lanse eden bu kişilerin takipçi sayısı arttıkça eşcinsel imaj; ilgi çekmenin ve popülerliğin bir basamağı olarak görülmeye başlandı. Instagram’da artık makyaj yapıp şuh danslar eden erkek çocukları ve kısacık saçları, sert bakışlarıyla racon kesen kız çocuklarının olduğu yüzlerce hesaba rastlayabilirsiniz. Bu çocuklar LGBT lobisinin birer propaganda aracı haline geliyor. İlginç olan ise bu zeminde aslında bizzat “çocuk hakkı ihlali” olan şeyler, “özgürlük” söylemi ile bir hak savunusu olarak lanse ediliyor ve bu çarpık söylemin yaygınlaştırılmasında çocuklar kullanılıyor.

FENOMEN HESAPLARIN KARANLIK YÜZÜ

Dijital çocuk hakları bağlamında dikkat çekilmesi gereken bir konu da çocukların bizzat aileleri tarafından sosyal medyada para kazanma amacıyla kullanılması… Hani şu ultrason görüntülerinden itibaren her anları paylaşılan çocuklar… İsimleri ne olursa olsun, siz onlara – The Truman Show filminden mülhem - “Truman” diyebilirsiniz. Bu fenomen çocuklar, filmin baş kahramanı Truman gibi gizli kameralarla çekilmiyorlar belki ama henüz kendi irade ve tercihleri gelişmemişken sosyal medyanın beğeni ve takipçi odaklı çıkar döngüsüne atılıyorlar. Üstelik bizzat anne-babaları tarafından…

Söz konusu hesaplarda çocukların kişilik hakları ve mahremiyetleri ihlal ediliyor. Ayrıca çocukların kişisel bilgileri ve görüntüleri, kötü niyetli ve sapkın kişilere de açık hale getiriliyor.

Bu durum, aynı zamanda çocukların ekonomik sömürüsü bağlamında da değerlendirilebilir. Çünkü dijital medya şirketlerinin ekonomik sistemi, kullanıcıların paylaşım ve etkinliğine bağlıdır. Prof. Christian Fuchs, dijital medya kullanıcılarını ilgili şirket için emek harcayan ücretsiz işçiler olarak nitelendirir. Fuchs’a göre, “gönüllü” olmak bir şeyi değiştirmez. Amaç eğlenmek, sosyalleşmek, yeteneklerini göstererek keşfedilmek, firma ve ürün tanıtımları ile para kazanmak veya yalnızca oyalanmak olabilir. Her halükarda küresel teknoloji şirketlerinin emek sömürüsü söz konusudur. Çocuklarını fenomen yapmaya çalışan aileler ise bu sömürüde küresel şirketlerle kol kola giriyor.

MANİPÜLASYONDAN VE DEZENFORMASYONDAN KORUNMA HAKKI

Dijital medyada çocukların muhatap oldukları ve maruz kaldıkları içerikler çok çeşitli… Her birini tek tek ele almak yerine genel olarak şunu ifade edelim: Dijital zeminde algı yönetimi, dezenformasyon ve manipülasyon; belki de en çok çocuklar için risk teşkil ediyor. Bu kilit kavramları, çarpıtılmış haberlerin yanı sıra; insanın kendini, varlığı ve hayatı anlamlandıran tüm dinamiklere ilişkin bilgi ve algıların, küresel medya kültürünün çıkarına hizmet edecek şekilde çarpıtılması olarak da anlamak gerekiyor. Bu bağlam itibarıyla manipüle edilmemek de çocukların hakkı...

Peki, artık gerçek hayatı da domine eden dijital kültürü kimler, hangi amaçlarla üretiyor? Çocuklarımız dijital zeminde nelerin tüketicisi ve üreticisi oluyor? Bu konularda mevcut ve muhtemel sorunların önlenmesine ve çözümüne yönelik nasıl tedbirler almak ve nasıl bir politika belirlemek gerekiyor?

Görüldüğü üzere dijitalleşmenin hızla geliştiği bu dönemde, çocuk haklarını dijital bağlamda da ele almak büyük önem taşıyor.