Bir tarafta karanlık âlemin raconu, diğer tarafta ise yârin tatlı busesi...

Hollywood'un 1990'ların ortalarından itibaren yıldızı adım adım parlayan bebek yüzlü aktörü Ben Affleck, 2007'de çektiği 'Kızımı Kurtarın'dan sonraki ikinci uzun metraj yönetmenlik denemesi 'Hırsızlar Şehri'nde değme aksiyon yönetmenlerine taş çıkartan çok sıkı bir tempo yakalıyor yakalamasına; ancak çektiği hikâye sinemada ustalığın bir başka tezahürü olan 'karakterlerde derinleşme' yönünden ise sınıfta kalmaktan kurtulamıyor.

Ali Murat Güven
Bir tarafta karanlık âlemin raconu, diğer tarafta

alimuratg@yahoo.com

HIRSIZLAR ŞEHRİ / The Town

Yapım Yılı ve Ülkesi: 2010, ABD yapımı

Türü ve Süresi: Suç draması / 125 dakika

Yapım Bütçesi: 37 milyon dolar

Gösterim Formatı: 35 mm standart sinema filmi

Perdedeki Resim Oranı: 2.35:1 / Anamorfik-geniş perde (Sinemaskop)

Yönetmen: Ben Affleck

Senaristler: (Amerikalı yazar Chuck Hogan'ın “Hırsızlar Prensi” adlı romanından uyarlamayla) Peter Craig, Ben Affleck, Aaron Stockard

Görüntü Yönetmeni: Robert Elswit

Özgün Müzik Bestecisi: Stephen Trask

Kurgucu: Dylan Tichenor

Yapım Tasarımcısı: Sharon Seymour

Sanat Yönetmeni: Peter Borck

Set Dekoratörü: Maggie Martin

Kostüm Tasarımcısı: Susan Matheson

Saç Tasarımcısı: Kelvin R. Trahan

Makyaj Tasarımcısı: John E. Jackson

Oyuncular: Ben Affleck (Doug MacRay), Rebecca Hall (Banka müdiresi Claire Keesey), Jeremy Renner (James Caughlin), Jon Hamm (FBI özel ajanı Adam Frawley), Blake Lively (Krista Caughlin), Pete Postlethwaite (Fergus Colm), Chris Cooper (Stephen MacRay), Owen Burke (Desmond Elden), Titus Welliver (Dino Ciampa)

İthalatçı Şirket: Warner Bros.

Dağıtıcı Şirket: Warner Bros.

İçerik Uyarıları: Bir suç dünyası filmi olarak, doğasına uygun biçimde pek çok bölümünde kanlı-kansız şiddet, argo diyaloglar, içki-sigara kullanımı; yanısıra da üç ayrı bölümünde cinsellik/çıplaklık sergilediğinden dolayı, 18 yaşından küçük izleyicilere ve bu tür bir içeriğe karşı duyarlı olanlara önerilmez.

Ailece izlenebilir mi? / HAYIR

Resmî İnternet Sitesi ve Fragmanı:

Yeni Şafak-Sinema Puanı: * * 1/2

* * *

/resim/site/0391daca8f71daabcaaby.jpg
şehrinin hırsızlarıyla meşhur semti 'dan çıkma bir grup yasadışı adam, giriştikleri son soygunda, talan ettikleri bankanın müdiresini rehin alarak epeyce bir patırtı koparırlar. 'ı alarma geçiren bu hengâmeden ganimeti alarak ve hiç kayıp vermeden çıkmayı başaran ekibin lideri , durumu kontrol etmek üzere bir kaç gün sonra bankaya gittiğinde müdire 'e âşık olur. Fakat, en yakın arkadaşı , çetenin iç düzenini bozan bu sürpriz aşk nedeniyle 'a şiddetle cephe alacaktır.

* * *

Beyazperdede ilk kez 1982 yapımı “Caddenin Karanlık Sonu” (The Dark End of the Street) adlı düşük bütçeli bir filmde çocuk oyuncu olarak boy gösteren 1972-California doğumlu Ben(jamin Geza) Affleck'in yıldızı, özellikle 1990'lardaki “Can Dostum” (Good Will Hunting, 1997) ve “Armageddon Operasyonu” (Armageddon, 1998) gibi filmlerden sonra gitgide parlamaya başladı. Bebek yüzüyle dünya çapında hatırı sayılır bir hayran kitlesi edinen genç aktör, 2000'lerdeki “Pearl Harbor Baskını” (Pearl Harbor, 2001) ve “En Büyük Korku” (The Sum of All Fears, 2002) gibi üstün yapımlardan sonra da Hollywood'da aldı başını gitti.

/resim/site/0461daec6b41daabcaeby.jpg
Her ne kadar son yıllarda sektör içindeki karizması ve buna bağlı olarak gişesi bir miktar gerilemiş gibi gözükse de Affleck söz konusu gerilemeyi, nicedir kafasında yer eden bir başka meslekî arenada yepyeni bir çıkışın başlangıç noktasına dönüştürmeye uğraşıyor. O çıkış da 1993'de çektiği bir kısa filmden bu yana içinde ukte olan, 2007'de Miramax şirketinin kendisine tanıdığı büyük bir fırsat sayesinde gerçekleştirdiği “Kızımı Kurtarın” (Gone Baby Gone) adlı, hiç de fena sayılmayacak ilk denemesiyle ufak ufak adımlamaya başladığı “yönetmenlik” kulvarı…

Affleck, üç yıl önce piyasaya çıkan ve hem izleyiciden hem de eleştirmenlerden bolca övgü alan bu polisiye dramasından hemen sonra hızını alamayıp, ticarî amacı olmayan “Bana Barınacak Bir Yer Ver” (Gimme Shelter) adlı bir de toplumsal bilinçlendirme filmi çekti ki Kongo'daki Birleşmiş Milletler Yüksek Komiserliği'ne ait mülteci kamplarında gerçekleştirdiği bu etkileyici kısa film ona sektörel çevrelerde parayla ölçülemeyecek düzeyde bir itibar kazandırdı.

Genel gidişâtından polisiye entrikalara özel bir ilgi duyduğu ve yönetmenliğini de daha ziyade bu yolda geliştireceği anlaşılan sanatçı, önceki çalışmalarıyla kıyaslanmayacak düzeyde bir bütçeye sahip ikinci uzun metrajı “Hırsızlar Şehri”yle bugünlerde bir kez daha görücüye çıkmış bulunuyor.

/resim/site/01111dad8c141daabcacby.jpg
Yeni yeni kendine özgü bir kimlik kazanmaya çalışan Affleck sinemasının, polisiye janrının gerektirdiği yüksek tempo ve -gizemini son dakikaya kadar muhafaza eden- zekice senaryo bağlantıları açısından herhangi bir zaafı yok. Aksine (pek muhtemeldir ki yaş tahtaya basmamak için “danışman” sıfatıyla sağına soluna oturttuğu) deneyimli Hollywood kurtlarının da yardımlarıyla, polisiye sinemanın kendine özgü ritmi ve heyecanını yakalama noktasında kısa sürece şaşılacak ölçüde yol almış görünüyor popüler aktör…

Ancak, Chuck Hogan'ın çok satan bir romanından kendisinin de ekibe katılımıyla ortaklaşa yazılan senaryonun, günümüzde artık her biri klasik mertebesine erişmiş olan benzer türden suç filmlerindeki incelikli karakter analizlerini içerdiğini söylemek ise biraz zor… Film, Michael Mann'in 1995 tarihli “Büyük Hesaplaşma”sı (Heat) tarzında destansı çatışma sahnelerine imza atmanın derdine düşerken, adına “inandırıcılık” denilen, karakterlerle empati kurmamızı sağlayan bir başka cepheyi ise büyük ölçüde ıskalıyor ve ortaya iyi çekilmiş, iyi kurgulanmış, ancak neredeyse hiç bir kahramanının gerçek hayatta karşılıkları olabileceğini kabullenemediğimiz, fazlasıyla soğuk bir sinemasal gösteri çıkıyor. Bu da yalnızca Affleck'e özgü bir durum değil, sinemada yönetmenlik dediğimiz o “karmaşık dengeleri başarıyla kurma” mesleğine ilk adımlarını atan bütün sanatçıların erken dönem yapıtlarında karşılaştıkları çok temel bir zaaf…

/resim/site/0271dab9e0e1daabca8by.jpg
Jean-Pierre Melville'in 1967 tarihli “Samuray”ı (Le Samurai) gibi, hem gerektiği anlarda izleyicisine bolca adrenalin yükleyen bir serüvene tanık olmak, hem de görünüşte son derece karizmatik fakat o sert derilerinin altına sızıldığında ise alabildiğine acınası durumda oldukları ortaya çıkan kanun dışı karakterlerin iç dünyasına yolculuk edebilmek için, ruhbilimsel boyutu da bulunan böylesi hikâyeleri daha pişkin yönetmenlerin vizöründen takip etmek gerekiyor.

Öte yandan, polisiye türüne sevdalı bir sinemasever olarak net olarak söyleyeyim ki bu adamın sinemasından ciddi ciddi umudum var benim… Hattâ, yönetmenlik koltuğunda, ta en başından beri ısınamadığım aktörlüğünden bile çok daha verimli olabileceğine inanıyorum. Çiçeği burnunda yönetmen Affleck'in ihtiyacı olan tek şey zaman; o avans kendisine tanındığında da görülebilir bir gelecekte özellikle suç dramalarında yaman işler ortaya koyacağının ipuçlarını daha şimdiden veriyor.

Bu bakış açısından hareketle, usta bir polisiye sineması yönetmeninin doğuşuna tanıklık etmek adına gidilebilir. Tabiî, böylesine yoğun bir şiddet karşısında çoluk çocuğu perdeden uzak tutmak kaydıyla!