Tasavvuf yolunda ilkokul çağındayım

“Müziğim hayatımın en samimi yansımasıdır. Yaşadığımın müziğini yapmaya çalışıyorum, albümlerim benim günlüklerimdir” diyen Mercan Dede, sufizm yolunda heyecanla yürümekten başka isteğinin olmadığını belirtiyor

Aysel Yaşa
Tasavvuf yolunda ilkokul çağındayım

Glykeria, Alim Qasimov, Gypsy Queens & Kings ve Lura'yı müzikseverlerle buluşturan “Avea ile Dünya Müziğinin Sıra Dışı Sesi” konserler dizisi, yarın akşam İstanbul Modern'de Mercan Dede'nin vereceği konserle sona eriyor. Doğuya özgü Sufi müziğin ilahi geleneğini, çağdaş müziğin tınılarıyla incelikli bir şekilde harmanlayan Mercan Dede, yine kalbinde hissettiklerini dinleyicisiyle en yalın biçimde paylaşmaya hazırlanıyor. Konser öncesinde konuştuğumuz sanatçı “Bizi seyretmeye değil bize katılmaya gelmelerini diliyorum, insanlara söylecek hiçbir şeyim yok ama onlarla paylaşacak çok şeyim var” diyor.

MONOLOĞU SEVMİYORUM

“Avea ile Dünya Müziğinin Sıra Dışı Sesi” etkinliğinin son konserini vereceksiniz. O akşam konsere gelenleri neler bekliyor? Biraz konser programınızı anlatır mısınız?

Biz gerçekten sahnede çok eğlenen bir grubuz. Eğlenmediğimiz anda ben o projeyi noktalamayı tercih eden bir insanım. Samimiyet en yalın anlamı ile kalbinizde hissettiğinizi diğer insanlarla paylaşma dürüstlüğüdür. Eğer müzikle heyecanlanmıyorsam, gülümsemiyorsam, dinleyicilerle paylaşabileceğim hiç bir şey yok demektir. Ben monoloğu seven biri değilim, hep beraber güzel vakit geçireceğimize inanıyorum.

Dünyanın birçok yerinde farklı kesimlere hitap ediyorsunuz, konserler veriyorsunuz. Sizi dinleyen kitleye dair bir tespitiniz var mı? Nasıl insanlar dinliyor Mercan Dede'yi?

Çok farklı geleneklerden gelen, çok farklı kültürlerden gelen değişik yaş guruplarına mensup bir kitlemiz var, bize en çok keyif veren de bu, başörütlü büyükanneleri dans ederken, gencecik üniversite öğrencilerini gözleri kapalı kendinden geçmiş müzikte yok olurken görmek büyük bir mutluluk.

İnsanın kendini tarif etmesi, anlatması zordur evet ama sizden biraz kendinizi anlatmanızı isteyeceğim. Sufizmle ilgileniyorsunuz ve yaptığınız müzik de buna bağlı gelişiyor. Siz bu müziği yaparken kendinizi bir müzisyen gibi mi hissediyorsunuz yoksa Mevleviliğe gönül vermiş biri olarak, bu duruma hizmet mi ediyorsunuz müziğinizle?

Müziğim hayatımın en samimi yansımasıdır. Yaşadığımın müziğini yapmaya çalışan bir insanım, albümlerim benim günlüklerimdir. Ben kendimi sufizm yolunda son derece heyecanla yürümekten başka isteği olmayan ve de tasavvuf okulunda henüz ilkokulu bitirememiş bir öğrenci olarak görüyorum ve bundan da son derece memnunum. Sufizm'in yaşayan, enerji dolu bir icrayla anlatılması fikri, Mevlana'nın “Düne ait söz dünde kaldı, bugün yeni bir söz söylemek lazım” dizeleri ile, benim ruhuma işledi. O andan beri belki bugüne ait bir söz değil ama geçmişe ait olağanüstü büyülü sözlerin, bugünün dili ile söylenmesi için uğraşıyorum.

Son olarak yarın akşam vereceğiniz konsere gelecek olanlara neler söylemek istersiniz?

Bizi seyretmeye değil bize katılmaya gelmelerini diliyorum, insanlara söylecek hiçbir şeyim yok ama onlarla paylaşacak çok şeyim var.

Bazı sanatçılar sahnedeyken içerisine girdikleri atmosferden ötürü farklı ruh hallerine bürünebilirler. Sizde durum nedir? Mercan Dede sahneye çıktığında nasıl bir halet-i ruhiye içerisine girer?

Dikkat dahil herşeyi terkedip müziğin içinde kaybolmak... Sahnede yaptığım tam anlamıyla bu. Biliyorum ki eğer ben müziğin içerisinde yok olmazsam, beni dinleyenler asla olamaz. Bunun ardından oradaki kitleyle birlikte -ki ben onlara orkestramın en önemli parçası diye bakıyorum- yaşadığımız bir seyahat var. Tüm bunları anlatmak güç, söylenecek bir şey değil bu zira, orada olup yaşamak lazım.

Yurt dışında da tanınan, sevilen bir müzisyensiniz. Kendi ülkenizdeki insanlara konser vermekle yurt dışında konser vermek arasında ne gibi farklar var sizin için?

Konserlerimde her dünya insanına hitap edebilecek bir sevgi ortamı oluştuğuna inanıyorum. Bunun tek ve en önemli sebebi de samimiyet, gelen insanlar sahnede müzisyen değil, yaptığı işten olağanüstü keyif alan birini görüyor. Akademik değil tamamen içsel bir müzik icrasına şahit oluyorlar. Bu müziğin içerisinde herkes kendinden birşeyler bulabiliyor, kendine bir yer görebiliyor.