ŞANTAJ / Stone
Yapım Yılı ve Ülkesi: 2010, ABD yapımı
Türü ve Süresi: Cezaevi draması-Psikolojik gerilim / 105 dakika
Yapım Bütçesi: 22 Milyon Amerikan Doları
Gösterim Formatı: 35 mm standart pelikül film
Perde Formatı: 2.35:1
Yönetmen: John Curran
Senarist: Angus MacLachlan
Görüntü Yönetmeni: Maryse Alberti
Kurgucu: Alexandre de Franceschi
Yapım Tasarımcısı: Tim Grimes
Sanat Yönetmeni: Kerry Sanders
Set Dekoratörü: James V. Kent
Kostüm Tasarımcısı: Victoria Farrell
Makyaj Tasarım Ekibi Şefi: Elizabeth Colburn
Saç Tasarım Ekibi Şefi: Rita Parillo
Oyuncular: Robert De Niro (Jack Mabry), Enver Gjokaj (Genç Jack), Edward Norton (Stone), Milla Jovovich (Lucetta), Frances Conroy (Madylyn), Pepper Binkley (Genç Madylyn), Peter Lewis (Gardiyan), Sandra Love Aldridge (Bayan Dickerson), Sarab Kamoo (Janice)
İthalatçı Şirketler: Horizon International-Sinetel Film
Dağıtıcı Şirket: UIP
İçerik Uyarıları: Bir kaç bölümünde cinsellik/çıplaklık içeren sahnelere yer verdiği ve bir bütün olarak ihanet öyküsü anlattığından dolayı, 18 yaşından küçükler için uygun bir yapım değildir.
Ailece izlenebilir mi? / HAYIR
Resmî İnternet Sitesi ve Fragmanı:
İnternet Sitesinin Teknik/Tasarım Kalitesi: 8/10
Yeni Şafak-Sinema Puanı: * * *
Stone'un, erken tahliye talebinin onaylanması ve cezaevinden kurtulabilmesi için sorgucusu Jack'i kendisinin “yepyeni bir insan olduğuna” iknâ etmesi gerekmektedir. Ancak, genç adamın bu yöndeki çabaları, hem onun hem de deneyimli muhatabının üzerinde hiç beklenmedik etkiler yaratacaktır.
Kanun adamı ve suçlu arasındaki mesafe daraldıkça, Stone'un iki adamın karanlık dürtülerinden yola çıkarak kurguladığı bu tehlikeli yolculukta, her ikisi de birbirine giderek daha çok benzemeye başlar.
SİNEMANIN EN VERİMLİ MALZEMELERİNDEN BİRİ
Öyle ki Sidney Lumet'in “12 Öfkeli Adam”ından (12 Angry Men, 1957) John Frankenheimer'in “Alcatraz Kuşçusu”na (Birdman of Alcatraz, 1962), Franklin J. Schaffner'in “Kelebek”i (Papillon, 1973) ve Stuart Rosenberg'in “Müdür Brubaker”ından (Brubaker, 1980) Frank Darabont'un “Esaretin Bedeli” (The Shawshank Redemption, 1994) ve “Yeşil Yol”una (The Green Mile, 1999) kadar, bu türde onlarca büyük sinemasal hikâye sayabiliriz.
İşte, az fakat öz film çekmesiyle tanınan Amerikalı yönetmen John Curran da kariyerindeki dördüncü uzun metrajlı filmi “Şantaj”la bu destansı hukuk dramaları serisine en az öncülleri kadar sıkı bir halka eklemeyi başarıyor. Karısıyla birlikte sessiz sakin ve dindar bir hayat sürüp giden, ofisindeki eşyaları toparlayıp emekliliği için gün saymaya başlamış şartlı tahliye memuru Jack'ın fazlaca akıllı bir mahkûm ve onun fettan eşi aracılığıyla adım adım zıvanadan çıkarılışını, bu çok katmanlı role cuk oturmuş kült aktör Robert De Niro'nun da olağanüstü performansıyla beyazperdeye aktaran Curran, Angus Maclahlan tarafından yazılmış derinlikli bir senaryo üzerinden klasik mahkûm dramalarının çapını fazlasıyla aşan bir çözülme hikâyesi anlatmakta…
DÜNYANIN HER YERİNDE KARŞILIĞI OLAN BİR HİKÂYE
De Niro ve Norton, birbirine karşılıklı elense çeken zekâ katsayıları yüksek iki rakip pozisyonunda uzun yıllardır ilk kez yetenek potansiyellerinin yeniden açığa çıktığı isabetli rollerde döktürürken, kendisini genellikle bilim-kurgusal ve fantastik filmlerde izlemeye alıştığımız Sırp kökenli güzel yıldız Milla Jovovich de “femme fatale” (sinemada “ayartıcı kötü kadın” figürü) kimliğinin hakkını vererek, bu usta işi oyunculuk gösterilerine kendi rolünün ağırlığı nispetinde katkıda bulunuyor.
“Şantaj”ın ana fikri çok açık ve net:
Alıselim hiç bir kişinin karşı çıkamayacağı kadar doğru bir önerme bu… Dahası, kutsal metinlerin ve din bilgelerinin de her fırsatta vurgu yapıp doğruladığı, acıklı bir insanlık hâlinin yansıması… Ve çağımızın en büyük sinema sanatçılarından Robert De Niro, bu “son çeyrekte harcanıp giden mazbut adam” modeline öylesine inandırıcı bir yorum getiriyor ki sinemadan çıktıktan sonraki uzun saatler boyunca onun ahlâk fukarası bir çift tarafından darmadağın ediliş sürecini belleğinizden söküp atamıyorsunuz.
Şu an, ardı ardına gösterime giren onca önemli önemsiz yapımın arasında ayrıcalıklı pozisyonu belki tam olarak fark edilemeyecek; fakat “Şantaj”ın zaman içinde gerek De Niro'nun filmografisi, gerekse cezaevi dramaları külliyatında tıpkı yukarıda saydığım diğer kalburüstü örnekler gibi istisnai bir konuma erişeceğinden hiç kuşkum yok.
Ülkemizin son on yıl içinde tanık olduğu kimi sosyolojik gelişmeler dikkate alındığında, ne kadar da tanıdık ve evrensel bir trajedi değil mi?