Yazanların okuma kültürü üzerine…

Mehlika Karagözoğlu Aslıyüksek’in editörlüğünü üstlendiği “Yazanların Okuma Kültürü: Kimi Okudular, Nasıl Yazdılar?” başlıklı çalışma, büyük ölçüde sadece eserleriyle tanıdığımız yazarları inşa eden okuma kültürüne ışık tutma çabasının yeni bir örneği olarak görünüyor.

Fotoğraf: Arşiv

CEM SÖKMEN

“Üniversite yıllarına kadar kitap aralarına koyarak saklamıştım, Avanos Halk Kütüphanesi’nden aldığım sarı kuşe bir kartondan hazırlanmış ‘üyelik’ kartımı. Çocukluğumun varoluş nesnesi. O kartla mütevazı kütüphaneden istediğim kitabı alır, anamın halı tezgahının arkasındaki kovuğa girerek, tüm kaygılardan azade, çocukluğumun altın düşlerine dalardım. Bu yüzden hiç seçmedim kitaplarımı ve yazarlarını. Birini diğerinden ayırt edemedim hiç. Elimi uzatıp aldığım tüm kitapların içine doyumsuz bir iştah ve merakla daldım. Kerime Nadir, Jules Verne, Oğuz Özdeş, Kemal Tahir, Abdullah Ziya Kozanoğlu, Nihal Atsız, Emile Zola, John Steinbeck, Victor Hugo, Reşat Nuri Güntekin, Ömer Seyfettin, Tolstoy.”

Yukarıdaki satırlar, 1959’da Avanos’ta doğan, asıl mesleği hekimliğin yanına son yirmi yıllık dönemde senarist, oyuncu, yönetmen ve yazar kimliklerini ekleyen Ercan Kesal’a ait. Kesal örneğinde hareketle çerçeveyi genişletmeye çalışırsak, Türkiye’de bir biçimde kültür-sanat dünyasında varlık göstermiş isimlerin yetişme ve kendi kendini yetiştirme hikâyelerine mercek tutmanın son yıllarda güçlenen bir eğilim haline geldiğini görebiliyoruz. Geçmişten günümüze edebi veya düşünsel eserleriyle bize seslenen yazarların okurluktan yazarlığa geçiş serüvenleri pek çok ilginç hikâyeyi de bünyesinde taşıyor.

Mehlika Karagözoğlu Aslıyüksek’in editörlüğünü üstlendiği “Yazanların Okuma Kültürü: Kimi Okudular, Nasıl Yazdılar?” başlıklı çalışma, büyük ölçüde sadece eserleriyle tanıdığımız yazarları inşa eden okuma kültürüne ışık tutma çabasının yeni bir örneği olarak görünüyor. Aslıyüksek’in giriş yazısında çalışmanın bağlamını açıklamak için ortaya attığı sorular, bir yandan da bu tür çalışmaların farklı isimlerle sürdürülmesinin gayet yerinde bir iş olacağını düşündürüyor: “Eserler kaleme alıp bu eserlerde kitaptan, kütüphaneden, okumadan söz eden yahut kahramanlarını sözleri ve eylemleri ile konuşturan kalem sahipleri, acaba kendileri ne okumuştu? Okuma tercihleri, okuyuş biçimleri, okumaya dair kültürleri nasıldı? Eserlerinde görülen okuma kültürü ile kişisel okuma kültürleri benzer miydi? Türk edebiyatına katkılar sunmuş yazar ve şairlerin kendilerine has dünyalarında kitabın ve okumanın nasıl bir yeri vardır? Kimleri okuyup etkilenmişler, kimleri örnek almışlar, kimlerden esinlenmişlerdir? Akımlara, ekollere, isimlere yaklaşımları, okuma tercihleri, okuma biçimleri zaman içinde nasıl şekillenmiştir? Kütüphane ve kütüphaneciliğe ilişkin tutumları nasıldır?”

Aslıyüksek’in eserin genel çerçevesini ele aldığı tanıtıcı yazısıyla birlikte 13 makale daha bulunuyor. Bu yazıdan sonra Necati Tonga’nın “Okuma Kültürü Anketi”ni merkeze alarak hazırladığı makale ile Zeynep Zengin ve Neşe Pelin Kaya’nın “Erken Cumhuriyet Devri Türk Romanlarında İstanbul” çalışmasının bir uzantısı olarak ürettikleri “romancıların kolektif kütüphanesi” başlıklı makale iki geniş hacimli metin olarak çalışmanın mantığını ortaya koyuyor. Bu iki makaleden sonra ise, 20. Yüzyıl Türk düşüncesi ve edebiyatına önemli katkılarda bulunmuş 11 isme hasredilmiş makaleler karşımıza çıkıyor: Halikarnas Balıkçısı, Peyami Safa, Ahmet Hamdi Tanpınar, Melih Cevdet Anday, Behçet Necatigil, Tarık Buğra, Yaşar Kemal, Adalet Ağaoğlu, Sezai Karakoç, Cahit Zarifoğlu ve Oğuz Atay. 1890 doğumlu Halikarnas Balıkçısından, 1940 doğumlu Cahit Zarifoğlu’na uzanan iki kuşağın okur-yazarlık mücadelesi bir asra yaklaşan bir dönemin kültürel koşullarını gözler önüne seriyor.

Halikarnas Balıkçısının Robert Kolej öğrenciliği sırasında okulun kütüphanesiyle kurduğu sağlam bağlar, küçük yaşta babasını kaybeden ve bu yüzden eğitim hayatı uzun sürmeyen Peyami Safa’nın Abdullah Cevdet’in hediyesi “Petit Larousse” ile başlattığı bilgilenme yolculuğu, Yaşar Kemal’in Çukurova’da geçen çocukluk ve gençlik yıllarının eserlerine yaptığı etki, Adalet Ağaoğlu’nun Nallıhan’daki çocukluk yıllarından Ankara’daki gençlik yıllarına uzanan süreçte yazar olmaya kuvvetli bir şekilde odaklanışı, Tarık Buğra’nın eve kitaplık kuran, yeni kitaplar, gazete ve dergiler getirmekten geri durmayan babasına duyduğu minnet, Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Mütareke yıllarında Darülfünun’da hoca olarak karşısına çıkan Yahya Kemal’le kurduğu usta-çırak ilişkisi, Oğuz Atay’ın kısa ömrüne mühendisliğin yanında yankıları zaman geçtikçe artan bir edebiyatçılığı sığdırabilmesi ve neredeyse çalışmada yer verilen bütün isimlerin İstanbul’da Babıali caddesi çevresine serpilmiş gazetecilik, dergicilik ve yayıncılık dünyasıyla az veya çok hemhal oluşu, bu türden eserlerin okuyucunun zihin dünyasına yapabileceği katkıları açıkça gösteriyor.

Osmanlı modernleşmesi, 19. Yüzyılın ikinci yarısında ikincil bir sonuç doğurmuştu. Bu, Babıali kalemlerinde görev alan azımsanmayacak sayıda memurun, ülkenin okur-yazarları olarak yeni yazı ve yayın türlerinde etkinlik göstermesiydi. Osmanlı’dan Cumhuriyet’e uzanan dönemin sosyo-ekonomik şartlarında okur-yazarlık oranının yükselişi ile gazete-kitap-dergi satın alacak/okuyacak bir insan tipinin/tabakasının gelişimi geniş zamana yayıldı. Gazetelerin günlük toplam satış rakamlarının 150-200 bini pek aşmadığı 1945’lere kadar gelen dönemde ise yaşayan gazetelerin içeriklerinde roman tefrikaları, hikayeler ve şiirler önemli yer tutmaktaydı.

Aralarında “Yazanların Okuma Kültürü: Kimi Okudular, Nasıl Yazdılar?” kitabında inceleme konusu edilen bazı isimlerin de bulunduğu pek çok yazar, memurluk, öğretmenlik, akademisyenlik ve yazarlığa uzak sayılabilecek mesleklerde çalışırken okudular ve yazdılar. Bu bağlamda “Yazanların Okuma Kültürü: Kimi Okudular, Nasıl Yazdılar?” kitabını okur-yazarlığın Türkiye’ye has gerçekleri, sorunları ve ürünleri üzerine düşünme çabasının yeni bir verimi saymak gerekir.