İslam coğrafyalarını stüdyo haline getirerek Ramazan programlarını Kudüs, Endülüs ve Semerkand’dan yapan televizyoncu ve yazar İsmail Halis, bu deneyimlerini kitaplaştırdı. TVNET’in Ramazan programlarını 2016, 2019 ve 2022’de ülke dışına taşıyan Halis, Özbekistan’da gördüklerini, günü gününe not etti. Bir süre Yeni Şafak’ta yazılar da kaleme aldı. Yazarın Ketebe Yayınları arasından çıkan “Semerkand Günlükleri” bu notlardan oluşan bir eser. Halis’in şehrin, karşılaştığı bir insan ya da olayın veya okuduğu bir metnin çağrıştırdıkları üzerine aldığı notlar, bölgeyle kültürel ortaklığımıza dair ipuçları veriyor.
ÖNCE DİJİTALE SONRA KİTABA
Deneyimlerini dijital literatürle sınırlamak istemeyen Halis, İslam dünyasının şehirlerini nasıl stüdyo yaptığını, bu şehirlere ilgisini ve bağlarımızın ne durumda olduğunu Yeni Şafak’a anlattı. Halis; Kudüs, Endülüs, Semerkand, Buhara ve Bağdat’ın İslam coğrafyasının kurucu şehirlerinden olduğuna değinerek, süreçten bahsetti. Kitabın, dijitale nasıl kalıcı içerik üretirim sorusunun bir sonucu olarak çıktığını ifade eden yazar “Türkiye'deki televizyon ve Ramazan programları yayıncılığının perspektifini biraz genişletmek istedim. Hele hele Ramazan televizyonu, iftar programı, sahur programı ekranlarımızda, maalesef büyük bir ufuk daralması vardı. Uzun süredir bu şehirler üzerine okumalar yapıyor, notlarımı alıyordum. Büyük bir deneyim birikince bunları bir günlüğe dönüştürme mecburiyetinde hissettim” dedi.
İLGİ ÇOK METİN YOK
Yazarın “Emanete bekleniyorsunuz!” yazısında ele aldığı bu coğrafyalarda olmama sorunsalımız, Buhara’da konakladığı otelin çalışanı Murat’a sorduğu soruyla açıklığa kavuşuyor. Halis’in “En yoğun turist hangi ülkeden geliyor?” sorusuna aldığı İspanya ve İngiltere cevabı, bu topraklarla bağımızı sorgulamamıza yol açıyor. Eser bir yandan bu bağların kuvvetlenmesi için çeşitli izleme ve okuma önerileri de sunuyor. Mesela TRT’nin 2005 yılında yaptığı 13 bölümlük “Asya’nın Kandilleri”ni izleme, Frederick Starr’ın “Kayıp Aydınlanma” eseri bu önerilerden sadece birkaçı. Halis kopan bağlara ilişkin şu yorumu yapıyor: “Aslında biz kendimizden, zihin haritamızdan, zihin serüvenimizden koptuk. İlim halkaları, bilgi halkaları asırlar evvel çok daha birbirine yakındı. Bursa'dan kalkan bir alim ya da bir talebe yolunu Semerkand'a düşürebiliyordu. 1900'lü yılların sonuyla yeni bir dünya kuruldu. Eğitimimizde neredeyse Türkistan hattına dair temel bir metin yok. Bölgeye dair çok büyük ilgi alaka var. Fakat o coğrafyaya dair çok az sayıda kaynak var.”
TÜRKLER DURMAKTAN YANA NASİPSİZDİR
Kitapta, Halis’in program konuklarından dinledikleri, eski okuma ve izlemelerinden oluşan alıntılar bütünlüklü bir okumaya işaret ediyor. Neden böyle bir yöntemi tercih ettiğini yazar şöyle yanıtlıyor: “Sadece rehberlerimi takip ettim ve onların bana emanet bıraktıklarını, yazdıklarını iyi okumaya çalıştım. İktibasların fazla olma sebebi budur. Kitap aslında 800'lü yıllarda bir Memlûk âliminin söylediğini hatırlamayı ve hatırlatmayı amaçlıyor. Ne diyor o Memlûk âlimi? ‘Türkler durmaktan yana nasipsizdirler. Onlar her an hareket üzeredir’ diyor. Bu cümlenin gereğini yapmaya çalıştım. Yaklaşık 45 gün o coğrafyada kaldım ve hiç yerimde durmadım. Coğrafyanın sadece yüzde 10'unu kaydedebildik. Oradaki yaşam biçimini, notları kitaba aktararak yapmak istediğim şey buydu. Zihinsel olarak da hiçbir zaman durmamamız gerekiyor. Durmaktan yana nasipsiz olmamız, her an hareket hali üzere olmamız gerekiyor.”
“ERDOĞAN’I NİYE GETİRMEDİN”
İsmail Halis'ten Semerkand’dan yayın yaptıkları döneme ait bir anı: Cumhurbaşkanımıza, Türkiye'ye ve İstanbul'a yönelik inanılmaz bir sevgi var. Tacik ve Özbek arkadaşlarımız, Cumhurbaşkanımızın Taşkent'e geldiğini ama Semerkand'a uğramayacağını duymuş. Bana şakayla karışık fırçayla ‘Recep Tayyip Erdoğan gelmiş, nasıl olur da buraya gelmeye ikna etmezsin’ dediler. Birkaç gün boyunca bana ‘Nerede Erdoğan? Niye getirmedin?’ dediler. Bizi, Türkiye'yi, İstanbul'u gerçekten çok önemsiyorlar.”