Filistin’de yaşanan soykırım ile hayatımızda daha fazla yer alan boykot, bir olayı, durumu protesto etmek adına yapılan ilişki kesme eylemi olarak tanımlanıyor. Soykırım sponsoru olduğunu açıkça ilan etmiş yiyecek içecek işletmeleri, boykottan en fazla nasibini alan şirketlerin başında geliyor. İnsan hayatının merkezinde oturan beslenme, açlık, zenginlik , bereket tanımlarının öznesidir aslında. Bugün aynı zamanda Malcolm X ve Afroamerikalıların soul food’u gibi başlı başına bir duruş biçimidir. “İnsan yediği şeydir” diyen Alman filozof Feuerbach’ın bir kez daha haklı çıktığı yerde, boykot bize neyi yemememiz gerektiğini Filistin üzerinden öğretiyor. Yaşananlara verilen tepkilerde nedense hep bir yetersizlik duygusu, hareket ve düş kısıtlılığı hissediyoruz hepimiz. Bazı insanlarınsa, hiç tepki vermediğini gözlemliyor ve daha da hayret ediyoruz. Hz. Ali, “Kırk gün et yiyenin kalbi katılaşır, kırk gün et yemeyenin ahlakı bozulur” derken sadece fakirlik zenginlik dengesine değil, yemeğin fıtrata etkisine de vurgu yapıyordu. Bugün hepimiz biliyoruz ki yediklerimiz düşüncelerimizi bile biçimlendiriyor. Yemek yenilen mekan sosyal bir ortam olduğu için düşünüş, gıdanın niteliği de biyolojik olarak davranışlarımıza doğrudan etki ediyor. Tam burada, boykotu, bütün sevdiklerimiz ve hatta dünyanın iyiliği adına, hayati bir noktaya sürüklememiz, herkesi ultra işlenmiş gıdalardan da kurtarmamız gerekiyor.
Ultra işlenmiş gıdalar sağlığı doğrudan ve hızlı etkiliyor
Uluslararası gıda araştırmacılarının ve sağlık bilimcilerin ittifak ettiği gibi ultra işlenmiş gıda, insan sağlığını doğrudan ve çok hızlı bir biçimde etkiler. Sık sık medya aracılığıyla duyduğumuz probiyotikler, bizi bir çok kanserden koruyor. Fakat, bağırsakta yaşayan bu mikro canlıların sadece bağırsak sağlığıyla ilgili olduğunu düşünenler yanılıyor. Her şey bağırsakta olup bitmiyor. Probiyotikler sinir sistemini, dolayısıyla beyni de etkiliyor. Ultra işlenmiş gıdaların probiyotikleri yok etmesi, bağırsak bariyerini olumsuz etkileyerek kana karışan maddelerin niteliğini etkiliyor. Verilere göre günlük beslenmesinde, hamburger, cips, asitli içecekler, beyaz ekmek, dök karıştır yemekler, işlenmiş donuk ürün oranı %10 artan birinin kansere yakalanma oranı da %12 artıyor. Daha da önemlisi, bilim insanlarına göre emülgatör, yapay tatlandırıcı, renklendirici ve koruyucular gibi gıda katkı maddelerinin bağırsak mikrobiyotası ile etkileşime giriyor ve beyin çalışma biçimini, dolayısıyla davranışı değiştirme etkileri var. Melisa M. Line ve arkadaşlarının yaptığı araştırmalara göre ultra işlenmiş gıdaların depresyon ve anksiyete ile doğrudan bir ilişkisi var. Özellikle gıda renklendiricilerin çocuklardaki alerji, hiperaktivite, dikkat bozukluğu sorunlarındaki etkisi inanılmaz derecede büyük. Birbirine yakın özelliklere sahip 183 binden fazla insanın 13 yıldan fazla bir süre gözlemlenmesiyle yapılan bir araştırmada, katkı maddeleri içeren besinleri daha çok tüketenlerin, duygu durum ve düşüncelerinin daima karamsar, olumsuz, umutsuz olduğu, psikolojik sorunlar ve rahatsızlıklara, anksiyeteye sahip oldukları tespit edilmiş. Demem o ki sevgili dostlar, eğer bir şeylere karamsar, umutsuz bakıyor, elimiz kolumuz bağlı hissediyor, geleceği daima karanlık görüyor ve o karanlığa teslim oluyorsak bunun yediklerimizdeki katkılarla da doğrudan bir ilişkisi var. Gazze'de gerçekleştirilen İsrail katliamları dolayısıyla yaptığımız bu boykotla başlayan gıda arınma hamlesinin daha da ileri götürülmesi, evlerimizde yerli ve organik gıdaya daha çok yer açılması gerekiyor. Bunu da ilk yapacak olan elbette bizleriz. Gelin bugün, atalarımızın beslenmesine doğru bir adım atalım ve geleneksel mutfağımızın ruhumuza en uygun olanın sofrasına oturalım. Sağlıklı, mutlu pazarlar dilerim.
Tandır çorbası
MALZEMELER:
l250 g koyun boynu
l4 su bardağı su
l2 çay kaşığı tuz
l2 yemek kaşığı tereyağı
lTerbiyesi için
l2 su bardağı yoğurt
l1 yemek kaşığı un
l1 yumurta sarısı
l2-3 damla limon suyu
YAPILIŞI:
Koyun boynunu tuz ekleyip su ile haşlayalım ve didip kemiğinden ayıralım. Kemiklerini ayıkladığımız et ve suyunu tekrar ocağa koyalım. Ayrı bir yerde yoğurdu yumurta sarısı, üç damla limon suyu ve unla karıştıralım. Kaynayan et suyunu azar azar yoğurtlu karışıma ilave edip biraz gevşetelim. Ardından yoğurtlu karışımı et suyu olan tencereye yavaş yavaş akıtalım ve sürekli karıştırarak pişirelim. Kıvam alınca ocağı kapatalım, tencerenin ağzı açık olarak bırakalım, servise alalım. Afiyet olsun.