Son çeyrek asrımızda dünya nereye gidiyor, insanlık kendi sonunu mu hazırlıyor, tarihin sonu mu tartışmaları canlılığını hiç kaybetmedi. Tam bu noktada herkes kendi sözünü söyledi ve söylemeye devam ediyor. Şüphesiz sesi en çok çıkan küreselciler ve dünya sitemine hakim olduğu varsayılan emperyal şirketler/devletler/sistemler oldu. Hatta onların uzantısı olarak dünya düşünce atmosferini yönlendiren kimi siyasi, kimi entelektüel kimi de popüler kültür taşıyıcısı isimler ortaya çıktı. Ancak doğrusu, İslam dünyasından, bu meydan okumaya karşılık verecek yeni bir soluk henüz çıkmadı. İslam dünyası yaslandığı eski birikimini tüketmekle meşgul daha çok. Küresel düzene meydan okuyan ve isyan eden maalesef çok az sayıda siyaset adamı veya düşünce insanı var.
Küresel kapitalist sisteme meydan okuyan, eleştiriler getiren, teklifler sunan birçok isim siyaset, edebiyat ve fikriyat alanında kendini gösterdi. İnsanlığın tarihsel birikimiyle medeni dünyamızın temel referanslarını bir arada tartıp konuşan, sorgulayan, anlatan kişilerden biri de Prof. Dr. Numan Kurtulmuş. Numan Kurtulmuş’un politik kimliğinin ötesinde, aslında o kimliği de ören ve siyasi duruşunu da tahkim eden, düşünce dünyasının asıl aynası olan konuşmaları, bir kitaba dönüştü: Türkiye’yi Yarınlara Taşımak. Özellikle Türkiye ve dünya siyaseti ölçeğinde yaşanan büyük dalgalanmalar, bazı kavramların yeniden yorumlanmasına sebep oldu. Örneğin Türkiye için ‘’Millilik ve Yerlilik’’ böylesi kavramlardan. Bunun gibi, küresel bağlamda özgürlüklerin sınırının ne olduğu tartışmasından, Ortadoğu, Kudüs, Filistin, Yemen gibi kanayan birçok meselemizi yeni baştan konuşmak, anlamlandırmak neredeyse zorunlu hale gelmişti. İşte tam da bu dönemeçte, Kurtulmuş’un “kitabı, İz Yayıncılık’tan çıktı.
DAYANIŞMAYA İHTİYACIMIZ VAR
Numan Kurtulmuş, düşüncelerini dile getirdiği konferans ve konuşmalarını, her biri önemli birer tarihsel şahitlik olarak yapıyor aynı zamanda. Uzun yıllardır kendisiyle birlikte çalışan bir isim olarak kimi konuşma notlarının üzerinde çalışırken gözlerimizin nemlendiği olmuştur. Söylediği her cümleyi ölçerek ve tartarak konuşan, çok iyi not tutan, oldukça güçlü hafızası ve hitabetiyle kesintisiz konuşabilen biridir. Geleceğe dair vizyoner bakışını, ilhamını aldığı geleneksel hikmet dünyamız ile bağdaştıran bir bakış açısıyla sunar.
Modern anlamıyla bir manifesto olarak tabir edebileceğimiz kitap, küresel paradigma eleştirisi yaparken yeni sistem önerilerine de işaret ediyor. Ahlak felsefesi ile siyaset felsefesini iç içe anlatan tarzıyla ise siyasetname gibi devlet-birey öngörülerini bütünleştiriyor. Aynı zamanda gençliğe ve geleceğe ilişkinde bir yol haritası da veriyor. Yeni bir küresel dayanışma ahlakına ihtiyacımız olduğunu söylüyor. Kitap inanmak, düşünmek, dinlemek, konuşmak ve yazmak fazlarından geçerek okuyucunun dikkatine sunuluyor.