Prof. Dr. Burcu Özsoy, İstanbul Teknik Üniversitesi Denizcilik Fakültesi Öğretim Üyesi, TÜBİTAK Marmara Araştırma Merkezi Kutup Araştırmaları Enstitüsü Müdürü ve aynı zamanda TÜBİTAK MAM İklim Değişikliği ve Sürdürülebilirlik Başkan Yardımcılığı’nı üstleniyor. Antarktika bilim seferlerinin lider profesörü olarak tanıdığımız Özsoy, bu kez ulusal ve uluslararası başarılarının yanında bir de evladının kendisiyle duyduğu gururu eklemiş bir anne olarak karşımıza çıkıyor.
* 2001 yılından beri akademik camianın içerisindesiniz. Bunca çalışmanın arasında anneliğe nasıl karar verdiniz?
Lisans derecemi 1998 yılında aldım akabinde yüksek lisans çalışmalarına başladım. Yüksek lisans yaparken İstanbul Teknik Üniversitesi Denizcilik Fakültesi'nde de ilk araştırma görevlisi olarak kadromu aldım ve bir akademisyen, öğretim üyesi olarak ilk adımı atmış oldum akademiye. 2001 yılında yüksek lisans çalışmamı da tamamlamadıktan sonra tabii ki sırada doktora vardı. Doktora için Amerika'ya gitme kararı verdikten sonra Sen Antonio kentinde Teksas Üniversitesi'nde doktora çalışması yapmak üzere orada bir profesör hoca ile iletişime geçtim. İletişime geçtiğim sırada da anne de oldum. 2003 yılında oğlum hayatımıza ve ailemize katıldı. Böylece oğlum iki yaşındayken YTS’ten aldığım kabulle doktoraya başlamış oldum.
KEŞKE KULLANMA KILAVUZU OLSA
* Bir bilim insanı olarak anneliğe bakış açınız nasıldı?
Ben kendi eski dönemlerime baktığımda özellikle lise çağlarıma bilim insanı dediğimizde dumanların arasından çıkan beyaz önlüklü, gözlüklü hatta mümkünse erkek ve sakallı bir hayal vardı hep. Ama yavaş yavaş çıktığım akademik basamaklarla ve beraberinde yapmış olduğum tüm bilimsel yayınlarla dünya camiasında bilimsel anlamda kattıklarımla aslında bende temelde bilim insanı nedir, kimdir kavramı oluştu. Ben evladımı yetiştirirken hep şunu derdim: “Keşke çocuk dünyaya gelirken kullanma kılavuzuyla gelse.” Çocuğumu yetiştirirken bilim insanından bağımsız olarak ailenin evlada verdiği eğitimin çok kıymetli olduğunu düşünüyorum. Ben eğitimin bir yarış olmadığı kanaatindeyim. Eğitimin muhakkak sosyal hayatla birleştirilmesi sorumluluklarını alarak eğitim kavramının bir çocukta yerleşmesi gerekiyor. Bu eğitimin aslında bir dünya vatandaşı olarak değerlendirilmesi gerektiğini, yani tabii ki çevresi, ailesi, vatanı, bayrağı kıymetinin yanında bir dünya vatandaşı olmak dünyaya kulak vermek, iletişim kabiliyetlerinin yüksek olması aslında bir bilim insanı olarak belki benim de oğluma anne yaklaşımıma her zaman ışık tutmuştur.
* Antarktika’ya sık sık gidiyorsunuz. Bilimsel araştırmalar, konferanslar dolayısıyla evden uzak kaldığınız zaman uzayabilir. Eve dönüşünüzde bunun bir telafisi oluyor mu?
2005 yılından beri Antarktika'ya kerelerce ayak bastım. Tabiri caizse kutuplarla ev arasında mekik dokuyan bir kadın, anne, bilim insanıyım. Tabii ki evden ayrı kalmanın zorlukları var. Kutupla tanıştığım ilk yıl, evladım üç yaşındaydı. Haliyle o çok anlamıyordu ama ben ondan ayrı kaldığım süreci çok zor geçirdim. Bu ciddi anlamda bir fedakarlıktı. Oğlum büyüdükçe tabii ki aklı ermeye başladı. Ona ulaşamadığım, bana ihtiyacı olan dönemde yanında olamadığımı hissetmek beni de üzüyordu. “Yokluğum acaba oğlumda bir yara açıyor mudur?” diye düşünüyordum. Ancak yıllar sonra oğlumun, “Anne iyi ki bunları yaptın. Kazandırdıkların bizler için çok kıymetli, seninle gurur duyuyorum” demesi beni çok mutlu etti. Şimdi diyorum ki hakikaten yapılan fedakarlıklar zamanında zor gibi görünse de şu an meyvelerini toplamak, zannediyorum ki almış olduğumuz en büyük mükafat.
* Bir bilim insanı ve anne olarak çocuğunuzu/çocuklarınızı yetiştirirken dikkat ettiğiniz noktalar ne oldu? Onları kariyer seçimlerinde yönlendirir misiniz?
Ben aslında bir akademisyen ve bilim insanı olarak çocukların, öğrencilerin akademide çok zorlanmamaları gerektiğini düşünüyorum. Yani her öğrencinin, her çocuğun farklı yetenekleri var, farklı alanlarda farklı branşlarda daha güçlü yanları olabilir. Ben oğlumun önce kendini, yeteneklerini keşfetmesi sağladım. Daha sonra sosyal bilimler alanında daha zayıf olduğunu ama matematik yönünde güçlü olduğunu gördüm ve o yönde eğilimine her daim katkıda bulundum. Aranızdaki iletişim de çocuğun kendini keşfetmesi kadar kıymetli. Her zaman oğlumu konuşarak yönlendirmeye çalıştım. Her attığımız adım doğru da olmayabilir. Ama o doğru adımı atmadan önce kurulacak iletişim ebeveynlerin gösterdiği yol ve yöntemler, okuldaki hocaların çocukları yönlendirmesi, bunların hepsi aynı paydada buluşuyor. Bu anlamda da aslında bilim insanı olma yolundaki tecrübelerim bunu evladıma uygulama konusunda da bana bir yol haritası oldu. Ve muhakkak beni çocuk yetiştirmede örnek alan diğer ebeveynlerin de yine aynı yöntemle başarıya ulaştığını da görmek benim için tabii ki ayrıca bir mutluluk kaynağı oldu.
Kendi projesini hayata geçirdi
*Türkiye’de kutupsal araştırmanın önemini artırmak için ilkokul çocuklarından profesörlere kadar geniş kitleler için konuşmalar yaptınız. Bir anne olarak kendi oğlunuza bu konuyu nasıl anlattınız?
Özellikle tüm dünyada yaşanan iklim değişikliği ile beraber ülkemizde oluşan hortumlar daha şiddetli yağmurlar ve sel felaketleri Türkiye’nin dört bir yanında daha fazla artmış durumda. İklim değişikliği, 2005 yılında ben doktora çalışmamı yaparken daha çok yeni bir konuyken şu an 2023 yılında hepimizin arka bahçesinde. Bugünün gençleri bizlere göre daha fazla bu değişimi yaşarken ileride de karar verici mekanizmaların başına geçtiklerinde ya da sadece ebeveyn olduklarında benim şu yaşımda bildiğim bilgilere çok daha önceden sahip olmalılar. Bu yüzden bir anne olmanın da verdiği duyguyla kendi evladımı anlatır gibi yediden yetmişe herkese anlatıyorum. Haliyle oğlum da hem gittiğim seminerleri hem de onun okulunda verdiğim seminerleri -ilkokulunda, ortaokulunda, lisesinde, şu an üniversitesinde de yine keza aynı şekilde- devam ettirmemden dolayı bu konuları benden yüzlerce kez dinlemiştir. Bazen esprisini de yaparız, “Anne senin gidemediğin noktalarda istersen çıkayım, ben anlatayım” der. Tabii ilk ve ortaokulda iken çok anlam verdiğini düşünmüyorum. Belki sadece annesini dinliyordu. Ama sonrasında lisede, bu anlatımlarım onun yeni bir projeye yönelmesine sebep oldu ve meteorolojik verilerin hava kalitesiyle ilgili yapılacak, toplanılacak verilerin oluşturulduğu bir sistem kurguladı. Lise arkadaşlarıyla bir araya gelerek bu sensörlerden bir ekipman oluşturdu. Aslında ilkokulda, ortaokulda yani beni sadece dinliyor gibi düşündüğüm evladım aslında bu dinlediği bilimsel konuları, bir ürüne dönüştürerek hayata geçirdi. Eminim, bildikleri üniversite yaşantısında da ona çok güzel yol gösterecektir.
Evladım en yakın takipçim
*Başarılarınız karşısında oğlunuzun tepkisi ne oluyor?
Tabii ki oğlumun şu an benimle gurur duyuyor olması, beni rol model alması benim için önemli. Çünkü en başta, en büyük destekçim oğlumdu. Zamanında da beni evde en yakın takip eden çalışma süreçlerimin zorluklarına şahit olan ve bu zorluklara beraber katlandığımız evladım. Benimle gurur duymasının yanı sıra şu an görüyorum ki kendisi de aynı şekilde hem yapmış olduğu projelerle hem de lise öğrencilerine verdiği girişimci çalışmalarıyla beni rol model olarak alıyor. Sadece o da değil, yeni neslin beni takip ediyor olması da çok güzel. Her gün onlarca e-mail alıyorum, sosyal medyadan bana ulaşan gençlerin sayısını takip edemiyorum ve hepsine geri dönmeye çalışıyoruz.