Çizgilerim hayatımın şahidi oldu

Çizgi hayatında 40 yılı geride bırakan Hasan Aycın, CNR Kitap Fuarı’nın bu yılki onur yazarı oldu. Finlandiyalı gazetecilerin çizgilerinden Müslüman olduğunu anlayıp gazetede kendisine yer vermediklerini belirten Aycın, “Çizgilerim hayatımın şahidi oldu” diyor.

Yeni Şafak
Çizgilerim hayatımın şahidi oldu

Eserleri yurt içi ve yurt dışında ilgiyle takip edilen Hasan Aycın, ilk bakışta kendini belli eden çizgilerin sahibi, özgün bir çizer. 4. Uluslararası CNR Kitap Fuarı'nın onur yazarı seçilen Usta çizer, 40 yılın verdiği birikim ve olgunlukla üretmeye devam ediyor. Aycın, ilk kitabı “Bocurgat"ı inceleyen Finlandiyalı gazetecinin yaptığı röportaj ve ülkesine döndüğünde karşılaştığı sansür olayına değinerek çizgilerinin hayatına şahitlik ettiğini söylüyor. Birçok dergi ve gazetede eserleri yayınlanan Aycın'ın otobiyografik eseri Müşahedat'ın yanı sıra kadim metinleri yeniden yorumladığı Sâhipkırân, Bin Hüseyin, Esrarnâme adlı düzyazı eserleri de bulunuyor. Usta çizer Hasan Aycın ile kitaplar, devlet sanatçılığı, ödüller, çizgiler ve Hanzala'yı konuştuk.

http://image.piri.net/resim/imagecrop/2017/02/23/07/42/resized_21130-83429039aycincizgileri5.jpg

Kitapla ilişkiniz nasıl başladı?

İlk gördüğüm kitap Mushaf›tı. İkincisi ise ilmihal. İlk okuma deneyimlerim onunla oldu. Sonra okul, ders kitapları dışında ecza dolabının yanındaki kitap dolabını keşfettim. İçinde iki kitap vardı. Birer formalık Keloğlan Masalları ve Nasrettin Hoca Fıkraları... Para vererek aldığım ilk kitapsa Tahir ile Zühre oldu. Kapağında da naif bir illüstrasyon vardı. 9-10 yaşlarındaydım. Coğrafya kitabının arasında okumuştum.

Bu eserler, çizgilerinizi etkilemiş olabilir mi?

Daha çok evin arka bahçesinde izlediğim gün batımları etkili olmuştur. Çizerlerden etkilendiğimi söyleyemiyorum, o günlerin etkisi daha baskındır. Saatlerce, rüzgara kadar gözlemlemişim. Yürümeye başladıktan sonra özellikle, kalem bulamazdık. Cebimde çivi taşırdım. Hayvan otlatırken kayalara çizimler yapardım.

Yazının önemi nedir sizin için?

Yazı yazmak benim için yazamamayı ifade eder. Yazabilseydim çizmezdim.

http://image.piri.net/resim/imagecrop/2017/02/23/07/43/resized_77e1c-5a46d30aaycincizgileri1.jpg

TEK RUTİNİM BESMELE

Yazı ve çizgi arasında nasıl bir kıyas yapabilirsiniz?

Yazıyla ifade edebildiğimi çizgiyle ifade etmek içimden gelmiyor. Çizgiyle ifade edilebilen de yazıya yer bırakmıyor. İkisinin de yeri ayrı.

Her defasında çizgiye nasıl başlarsınız? Rutininiz var mı?

Tek rutinim besmele. İlk yıllarda bir hazırlığım olmazdı. Sonrasında çizgi notları almaya başladım. Günlük hayatta yaşadıklarım sonucu bir takım şeyler oluşuyor zaten, onları küçük ajandama çiziyorum. Bazen de telefona küçük hatırlatıcı notlar kaydederim.

Telefon veya bilgisayarda çizim yapmayı denediniz mi?

Hayır, bunun bir şeyleri kaybettireceğine inanıyorum.

Çizgilerinizde gördüğümüz Hanzala'nın seçilme nedeni nedir?

Hanzala hiçbir zaman göründüğü gibi sadece bir çocuk değildir. Hanzala bir mücadelenin sembolüdür. Ümmetin tamamına şamil bir mücadeleyi yürütür. Minnet beslediğim bir mücadeledir. Filistin davası dışında çizgi çizmemiş olan Naci el Ali, Filistin davasını çizgi yoluyla çok iyi savundu. Çizgiyle mücadele edilebileceğini de gösterdi. Buna aykırı bir yaşamı da olmadı, şehit oldu. O insanın çizgisine verdiği bir önemin de nişanesi olarak ismini hiçbir zaman imza olarak kullanmadı, o çocuk tipini kulllandı.

Acıklı Filistin tablosuna bakan, olup biteni izleyen, sırtı hep insanlığa dönük bir Hanzala. Bütün tablolara müdahildir. Yüzünü de hiç dönmedi. Küskünlüğün ve sitemkarlığın bir ifadesi olarak da okunabilir, okunmalıdır. Benim çizgilerimde ise Hanzala yüzünü zaman zaman döndü, ben biraz zorladım. Çünkü benim tanıklıklarım Naci el Ali'den sonrasına ilişkindi. Çocukların katledildiğini gördük, Hanzala'nın temsil ettiği değerler zarar gördü. Benim çizgilerimde Hanzala yeri geldi mücadelenin tam ortasında oldu, yüzünü döndü. Mücadelenin de seyri döndü. Filistinliler'in dışında, dünyada da bu davaya sahip çıkanlar olmaya başladı. Mavi Marmara, One Minute olayları bunlardan birkaçıdır. Birleşmiş Milletler'e girdiler, devlet olarak kabul gördüler. Bayrağı ümmete teslim edecek aşamaya getirdiler.

Çizgilerinize yurt dışından bir ilgi var mıydı?

1990'da Finlandiya'dan bir gazeteci geldi. Sadece ilk albümüm Bocurgat vardı, onu inceleyip gelmiş. Türkçe, Fince, İngilizce'nin içinde olduğu zahmetli ve uzun bir röportaj yapmıştık. Geri döndü ve bir süre sonra bir özür mektubu gönderdi. Gazete şefleri röportaja bile bakmamış. Albümü inceleyip 'Bu adam Müslüman, biz bunu yayınlayamayız' demişler. Geri dönüş böyle olunca tercümanlardan biri üzüldü, bense 'Elhamdülillah, benim çizgilerim Müslüman olduğumu oralarda belli etti, şahitlik yapmışlar, ne güzel' diyerek sevinmiştim. Çizgilerim hayatımın şahidi oldular.

İLK ÇİZGİLERİMİN ÇOĞU KAYIP

Yurt dışında bir dergide çizmiştiniz, hikayesi nedir?

Biraz taşralı bir insanım. Ödül almıyorum, kendimle ilgili olsun olmasın progamlara gitmiyorum. Hiçbir çizgimi bir yerlere götürmedim. Biraz da böyle korunabiliyorum sanırım. Hiçbir zaman şurada yazıp çizeyim diye de bir isteğim olmadı. Birilerinin isteğiyle, teklif etmesiyle olmuştur. Sergiler de yer aldığım gazete ve dergiler de... Bunun da hikayesi böyledir. İki yıl kadar Londra'da çıkan Inquiry dergisinde çizgilerim yer aldı. İletişimi Ahmet Kot sağlıyordu. Bir de Ürdün'deki Es Senabil dergisinde birkaç çizgim yer aldı.

İngiltere'den ne tür çizgiler istenirdi?

Genellikle dosya konularına göre çizimler yapardım. Computer özel sayısı yapacaklarmış, çizgi istediler. Ben de ne olduğunu bilmiyordum. Bilgisayar olduğunu öğrendim ama bankada gördüğüm birkaç örnek dışında nasıl göründüğü hakkında fikrim yoktu. Bir gece işten çıktım ve Üsküdar'a geçmek Sirkeci'ye indim. Orada bir vitrinde bilgisayar gördüm. Karanlıkta biraz izledim. Sonra da insanlar herhalde bunu böyle kullanıyordur deyip çizimler yaptım. Sabah da bilgisayar kullanan adamı kullanan bir bilgisayar çizip Ahmet Kot'a verdim. Bir de siyasi cinayetler konulu bir dosya vardı. Onun için de portreler çizdim. Ancak çoğu çizgim gibi orijinal hali onlarda kaldı. O zamanların imkânıyla çizip gönderiyordum ve kendime bir örneğini ayırmıyordum. Özellikle ilk zamanlarda Bursa'dan, Balıkesir'den çizip gönderdiklerim kaybolmuştur. Hatta Bocurgat dergi sayfaları, gazete kupürlerinden toplanıp çekilen fotokopi çizgilerle hazırlandı.

http://image.piri.net/resim/imagecrop/2017/02/23/07/45/resized_dc068-a70b3f75aycincizgileri4.jpg

TÜYAP KABUĞUNDAN ÇIKAMADI

CNR Kitap Fuarı'nda onur yazarı oldunuz. Ne söylemek istersiniz?

Sağolsun arkadaşlar geldiler, teklif ettiler. Demin söylediğim şartlarımı saymama rağmen peki dediler. Sadece her zamanki gibi yayınevinin düzenlediği imza gününe gideceğim.

Kitap Fuarları'nın sayısı arttı. Sizce bu olumlu bir etki mi sağlar?

Kendimize uygun kitap fuarlarına ihtiyacımız var. TÜYAP ne yazık ki kendi kabuğunun dışına çıkamadı, bütünlüğü sağlayamadı. Bir kısmı 'siz bizim yabancılarımızsınız' der gibi dışarda tuttu. Benim için hiçbir zaman sıcak ortamlar olmadılar. Müslüman bir ülkede çok büyük bir kitap fuarı yapacaksınız, bunların çocuklarıyla gelsinler, okusunlar isteyeceksiniz ama mescidiniz olmayacak. Direkt olarak dışarda bırakma yok tabii ama önemli olan hissettirdikleri. Sultanahmet avlusunda başlayan kitap fuarının naif bir tadı kaldı. Hep onu arıyoruz. CNR benim gözümde dört başı mamur bir etkinlik olma yolunda ilerliyor. Ancak her yere açılan fuarlar pek işlevsel gelmiyor bana. Sayının artmasına olumlu bakmıyorum.

http://image.piri.net/resim/imagecrop/2017/02/23/07/46/resized_22802-5b0caf81aycincizgileri2.jpg

BU İŞLERİ ÖDÜL İÇİN YAPMADIM

Son yıllarda devletin sanat olan desteğinde gözle görülür bir artış var. Sanatçılar ve ürünler açısından etkileri nasıl olur?

Süleyman Demirel zamanında devlet sanatçılığı dağıtıyordu. Bir dergi de bu vesileyle bana devletin sanatçısı olur mu diye sormuştu. 'Bunu olanlara veya olamayanlara sorun' demiştim. Şimdiyse bu, bizi de ilgilendiren bir durum haline geldi. Devletin imkânları eşit bir şekilde taksim edilmeli. Müslüman kesim, o kesim bu kesim diye ayırmadan sanatçılar açısından söylüyorum. Kendi açımdan ben verilen kıymete eyvallah deyip kabul ederim. Ancak karşılığında istenenler karşısında topal kalıyorum. Törene gitmem, referans olarak kullanmam, biyografimde yer vermem diye belirtiyorum. Çünkü ben bu işleri onun için yapmadım.

Prensip olarak devlet veya kurumları ödül vermeli. Fakat sanatçılara dikkatli bakıp kim nerede kaimse onu orada tutacak. Sanatçıyı kalıplarının dışına çıkmaya zorlamayacak. Gençlere ise özellikle ödül verilmeli. Onları ahlâken yerinde tutarak, bu işin peşinde koşan insanlara dönüştürmeden tabii. Devlette böyle bir akıl geliştirilmeli.

İlk zamanlarınızda Bursa, Balıkesir gibi çeşitli illerde bulundunuz. Pazarcılık, ajans gibi çok insanla iletişimde olduğunuz işlerde çalıştınız. Şimdiyse evden yazıhaneye bir hayatınız var. hareketli günlerden bu durgun günlere, çizginizde bir değişim oldu mu?

Yazıhaneye en yoğun saatlerde geliyorum ve yolda 3-4 vasıta değiştiriyorum. Şehir içi ve dışı yolculuklarımda otobüs kullanıyorum. Çizgi, gözleme açık bir sanat. Olan bitenler elbette etkiliyor. 22 yaşında ilk çizgimi çizdim. Şimdi 62 yaşındayım. Bu 40 yılda süphesiz farklar olacaktır. Birikim, düşüncelerin olgunluğu yansıyacaktır. Herkes için böyledir. Yoksulluk zamanları, çocukluk günleri, köy ve taşra hayatı, Bursa, Balıkesir, İstanbul günleri... Geçmiş, dolu dolu geçmiş. Bu tempoyu da seviyorum. Allah gönlüme göre verdi, olmak istediğim kişi oldum.