Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Özbekistan ziyareti dönüşü aralarında Yeni Şafak Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hüseyin Likoğlu'nun da bulunduğu gazetecilerin sorularını cevapladı, gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın, Özbekistan ziyaretine ilişkin değerlendirmesi şöyle:
'Ey Amerika, sen ne kadar büyük olursan ol haklı değilsin, İsrail haklı değil'
İlk günden bu yana Gazze meselesinde çok kararlı bir duruş sergilediniz. Meseleyi sahiplendiniz, dünya platformuna taşımakta öncülük ettiniz. Siz bu yola çıktığınızda, diğer liderlerin sessiz kaldığını, adım atmadığını gördük. Sizin bu kararlı çıkışınız neticesinde sessiz liderlerin de sizinle birlikte bu meselenin çözümü konusunda sizin yanınızda yer aldığını gördük. BM Genel Sekreteri Antonio Guterres’in bile bu zamana kadar görmediğimiz, beklenmedik bir cesaret örneği sergilediğini gördük. Bu süreçte sizin liderliğinizde atılan adımlar, sonucu nereye yöneltir? Gelinen noktada ateşin sönmesi yönünde olumlu bir gelişme mi olur, yoksa herkesin korktuğu ateşin yayılması meselesi mi gerçekleşir?
İsrail bu zulmü, barbarlığı sergilemeye eğer devam ediyorsa, burada tüm ülke liderlerinin düşünmesi gereken bir şeyler var demektir. Biz duruşumuzu baştan beri cesaretle ortaya koyduk ve bunu yapmaya devam ediyoruz.
İsrail, Filistinlileri bugün katletmeye başlamadı. Bu işin bir geçmişi var. Mazisi 1947’lere kadar dayanıyor. Eğer, ben Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nda 1947 haritasıyla bugünkü haritayı mukayeseli bir şekilde orada tüm dünyaya haykırdıysam bunun bir nedeni var. Bunu yaparken bir şeyleri ortaya koyuyorum. Bu katliamlar 1947’den itibaren başladı ve o günden bugüne Filistinlilerin barındıkları, kaldıkları yerler ne kadardı, bugün ne kadar? İsrail'in o topraklardaki durumu neydi, bugün ne? Tüm bu hususlara dikkatlice baktığımızda adeta İsrail ile Filistin’in haritaları arasında bir değiş tokuş söz konusu.
Şu an itibariyle tabii saldırıların başlangıcından itibaren başta Amerika Birleşik Devletleri olmak üzere İsrail'in arkasında tüm Batı yer alıyor. Eğer, Guterres, gerçekten takdir edilecek bir çıkış ortaya koyduysa, ki bunu yaptı, bunun da bazı sebepleri var. O da hakkı, hakikati gördü, görüyor. Birleşmiş Milletler’in Genel Sekreteri olarak hakkın ve haklının yanında yer alıyor. Bu noktada şu konuya dikkat etmek lazım. Amerika'nın ve İsrail’in yanında kaç ülke var? Birleşmiş Milletler’deki insani ateşkesin sağlanması için yapılan oylamada Amerika'yla beraber olan 14 ülke vardı. Ama 120 ülke bunların karşısında dimdik durdu. 40 veya 41 ülke de çekimser kaldı.
Bu cesur ülkeler bütün dünyaya bir mesaj veriyor. “Ey Amerika, sen ne kadar büyük olursan ol haklı değilsin, İsrail haklı değil. Haklı olan buradaki mazlumlardır. Bu mazlumların yanında da gerçekten hakkı ve hakikati savunan ülkelerdir.” diyorlar. İşte 120 ülke Birleşmiş Milletler’de bir duruş ortaya koydu. Aslında 40-41 çekimser ülke de aslında 120 ülkenin yanında sayılır? İnşallah Riyad Zirvesi’nden sonra arkadaşlarımla yeniden telefon diplomasisine odaklanacağız. BM’de hakkı ve adaleti savunanların sayısını daha da artırmaya yönelik bir çalışma başlatacağız.
Bizim buradaki bütün temennimiz sadece insani yardımların geçiş koridoru değil. Ayrıca İsrail'e yönelik, yaralı Filistinli mazlumların geçişlerini sağlayacak baskıyı artırmak. Hedefimiz Gazze’den bütün bu insanların tıbbi yardımları verebileceğimiz noktalara geçişini sağlamak. Bunların içinde kanserli hastalardan tutun hafif ve ağır yaralılar bulunuyor. Biz bu koridor açılırsa bu yaralıları ve kanser gibi kronik hastalıkları olan kardeşlerimizi hastanelerimize almaya hazırız. Bunun için de hazırlıklarımızı tamamladık. “Yaralıları ve kronik hastaları verelim” şeklinde bazı olumlu sinyaller geliyor. Eğer gerçekten bunları hastanelerimize alabilirsek insani ve İslami görevimizi de yerine getirmiş oluruz.
'Ateşkesi temin etmek için diplomasinin imkanlarını sonuna kadar kullanıyoruz'
Gazze’de ateşkesin sağlanması ve sürecin kalıcı barış istikametine doğru ilerlemesi konusunda umudunuz var mı? Türkiye’nin bunu sağlamadaki rolü ne olacaktır?
Umutsuz olmak diye bir şey yok. Tabii ki umudumuz var. Umudumuz olduğu için bu çalışmaları yürütüyoruz. Ama şunu da unutmamak gerekir. 2-2,5 buçuk milyon nüfuslu bir Gazze’den söz ediyoruz. Burada şu anda 11 bin’e yakın çocuk, kadın, yaşlı Filistinliler can verdi. Bunun yanında 25-30 bin yaralı var. Şu anda devasa bütün o binalar yıkılmış, enkaza dönmüş vaziyette. Acaba bu enkazların altında durum nedir? Gelen haberler tabii fecaat.
Bütün bunlarla birlikte bu enkazlar nasıl kalkacak, kalkma imkanı var mı? Onlara yönelik de tabii yoğun bir çalışma gerekecek. Bütün bu iş makinaları vesaire, onların çalışması zaman alacak. Bunlara yönelik de yaptığımız diplomatik ataklarda bazı olumlu sinyaller alır gibiyiz. Temennim odur ki bunlar hayata geçer. Onun için Riyad Zirvesi’ni çok çok önemsiyorum. Biz toplumların vicdan pusulasının daima doğruyu gösterdiğine inanıyoruz. Ateşkesi sağlamak öncelikli hedefimizdir. Bunun için atılması gereken tüm adımları atıyor, denenmesi gereken tüm yolları deniyoruz.
İnsanların ölümünü durdurmak, korkudan titreyen çocukları kucaklamak ve onların acılarını bir nebze de olsa hafifletme gayreti bizim için nihai sonuç değil çözümün başlangıç noktası olacaktır. Türkiye olarak tüm uluslararası platformları aktif ve konuya dair işler halde tutmaya çalışıyoruz.
Ateşkesi temin etmek için diplomasinin imkanlarını sonuna kadar kullanıyoruz. Muhataplarımıza doğrunun, adil ve kalıcı çözümün yol haritasını anlatıyor, bu çözümün hayata geçmesi için uluslararası kamuoyu oluşturmaya çalışıyoruz. Ateşkes sonrası atılacak adımları en ince ayrıntısına kadar planlıyor, ayakları yere basan, sürdürülebilir barışı inşa etmek için formüller geliştiriyoruz.
'Şayet ateşkes konusunda samimiyseniz BM’nin kararlarının uygulanması konusunda İsrail’e baskı yapın'
Birkaç boyutu var ama genelde ABD ve İsrail’in son döneme baktığımızda, özellikle Beyaz Saray'ın “aynı noktada olmadıkları” açıklamasından yola çıkarak, bir Gazze işgali, iki Gazze'den halkın çıkmaması, üç Gazze'de yönetim ve dört iki devletli çözüm konusunda son dönemde Biden ile Netanyahu arasında ciddi bir fark olduğunu görüyoruz. Bu sizce gerçek bir fark mı, yoksa “mış” gibi yapılan bir durum mu? Bir yandan da Netanyahu’nun tasfiyesine gidecek bir süreçten bahsediliyor. Acaba buna katılır mısınız? İki devletli çözüm derken de 1967 sınırlarını kabul ediyor mu ABD? Tüm bunlara rağmen nükleer denizaltıyı neden bölgemize gönderdi ABD?
Tabi bunlara inanmak mümkün değil. Geçenlerde, ABD’nin Dışişleri Bakanı Antony Blinken malum Türkiye'ye geldi ve Dışişleri Bakanımız Hakan Fidan ile bazı görüşmeler yaptı. Görüşmeler esnasında, tabii kendisine bazı tekliflerimiz Dışişleri Bakanımız tarafından yapıldı. O da neydi? Örneğin şu anda günde 20-30 tır geçiyor. Tabii insani bir yardım değil. Bunun yükseltilmesi, en az 500 tıra bunun çıkarılması gerekir teklifi yapıldı. Onun da buna olumlu yaklaştığı Dışişleri Bakanımız Hakan Fidan tarafından bana nakledildi.
Temennimiz odur ki eğer hakikaten bu 500 tır hal yoluna girerse bir nebze olsun biraz rahatlama olur gibi. Çünkü burada ilaç, gıda, özellikle su bütün bunlara ciddi manada ihtiyaç var. Bütün bunların yanında hatırlayın bir ambulans konvoyunu vurdular. Bütün bunların yanında ambulans açığının da giderilmesi lazım. Tedbirlerimizi aldık, alıyoruz. Yoğun bir şekilde bu ambulans açığını da gidereceğiz. İlaç, gıda vesaire konusunda da bazı ülkelerle iş birliğine de girerek adımlarımızı atacağız.
Amerika’da bir politika değişikliği konusuna gelecek olursak, Öyle bir hava var. Sadece orada değil tüm Batı’da, İngiltere’de, Fransa’da var…
Bizim hamasi söylemler, içi boş insani şovlara değil somut adımlara ihtiyacımız var. Diyorlar ki “daha iyi bir yol haritası için çabalıyoruz.” BM kararlarından daha iyi bir yol haritası olur mu? Şayet ateşkes konusunda samimiyseniz BM’nin kararlarının uygulanması konusunda İsrail’e baskı yapın. Çünkü insanlar ölüyor, anneler kundaktaki bebeklerini, çocuklar anne babalarını kaybediyor. Kanayan bu yarayı durdurmak için bir şeyler yapmaya çalışıyoruz. Bu hissiyatı ABD paylaşmaya başlarsa İsrail’i durdurmak daha da kolay hale gelir.
'ABD Dışişleri Bakanı Blinken’in en büyük hatası en başta oldu'
Sizin de ifade ettiğiniz gibi ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken hafta başında Ankara’ya geldi. Sadece Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ile görüştü. Bu ziyaret boyunca siz memleketiniz Rize’deydiniz. Hatta yanlış bilmiyorsam Blinken’in uçağı Türkiye hava sahasından ayrılırken sizin uçağınız Rize’den Ankara’ya geldi. Blinken’e uygulanan karşılama ve Dışişleri Bakanı Fidan’ın kendisine yaklaşımı çok konuşuldu. Amerika'ya hem simgesel anlamda hem de görüşmelerde diplomasi manasında nasıl mesajlar verildi?
Dışişleri Bakanlığımız diplomasinin gereklerini ve protokol kurallarını gayet iyi bilir ve uygular. Bakanlığımız konuğuna, temsil ettiği makama yakışır bir şekilde yaklaşımda bulunmuştur. Tüm dünyada ABD protesto ediliyor neden? Çünkü İsrail’in Gazze’de yaptığı katliama destek vermek ABD’yi tepkilerin hedefi haline getirdi. Eğer 3 gün içinde 1,5 milyon insan Atatürk Havalimanı'nda toplanıyorsa bu bir şeyi ifade ediyor.
Yani “bizim sesimize kulak verin. Bizim sesimizi dünyaya haykırın.” diyorlar. ABD Dışişleri Bakanı Blinken’in en büyük hatası en başta oldu. İsrail’e gittiğin zaman, “Ben buraya ABD Dışişleri Bakanı olmanın yanında bir Yahudi olarak geldim.” dersen bunun da bir karşılığı olur. Bunun karşılığı ne? İşte bunun karşılığı da bir anda Atatürk Havalinı' nda 1,5 milyon insanın toplanmasıdır. Türkiye'nin değişik yerlerinde birçok bu tür toplulukların bir araya gelmesidir. İngiltere'de, Fransa'da, Amerika'da Beyaz Saray'ın önünde on binler bir araya geldi. Bunlar bir işaret fişeğidir. Biz Türkiye olarak bu konuda ne düşündüğümüzü, çözüm formüllerimizi herkesle paylaşıyoruz.
Biz artık bu sorunun ortadan kalkmasını istiyoruz. Diplomasinin tüm imkanlarını kullanarak, insan odaklı yaklaşımımızın sahada karşılık bulması için çaba harcıyoruz. İnsan hakları ve uluslararası hukuk bu kirli savaşın bir an önce durdurulmasını emrediyor. Kimse kendini uluslararası hukukun dışında bir yere konumlandırmamalı ve böylesi bir pervasızlık sergilendiğinde herkes ona karşı tutum takınmalıdır. Maalesef İsrail sözünü ettiğim pervasızlığın odağıdır.
İsrail meselesi çözülmeden de ne bölgemizde ne dünyada tam manasıyla barıştan ve tam anlamıyla uluslararası hukuk düzeninden söz edilemez.
'Netanyahu’nun bugünü yarına göre iyi günleridir'
Sayın Cumhurbaşkanım sizin de söylediğiniz gibi dünyanın her yerinde halk nezdinde İsrail aleyhtarı gösteriler oluyor. Bu gösterilerin neticesinde de sizin de söylediğiniz gibi hem Amerika’nın hem Batılı devletlerin tutumunda değişiklik söz konusu. Günün sonunda fatura Netanyahu’ya kesilip bugüne kadar yapılan katliamlar örtbas edilir mi? Yoksa bu kadar büyük bir tepkinin oluştuğu bir dönemde iki devletli çözüm konusunda daha ileri bir adım atılabilir mi?
Yani şunu çok açık net söylemem lazım. Bu konu üzerinde fazla durmak bana göre çok da isabetli olmayabilir. Ama Netanyahu’nun bugünü yarına göre iyi günleridir. Şu anda İsrail halkının yüzde 60-70’i Netanyahu’nun karşısında yer alıyor. Rehinelerle ilgili konuya gelince, Hamas’ın sivilleri rehine olarak tutmak gibi bir derdi yok. Tam aksine, olması gereken İsrail'in elindeki Filistinlilerin bırakılmasıdır.
Şimdi biz Türkiye olarak burada araya gireceksek burada İsrail'in yapması gereken şey Filistinlilerin süratle bırakılması ve öbür taraftan da İsraillilerden Hamas’ın elinde olanların hemen bırakılmasıdır. Ama burada iki şey var. Asker var. Sivil var. Zaten Hamas’ın sivilleri bırakmamak gibi bir kararlılığı yok “bırakırız” diyorlar. Tabii orada askerler var. Bu askerlerin içerisinde üst rütbeliler de var. Ama İsrail’in kalkıp da 5 yaşında, 10 yaşında, 15 yaşında çocukları rehine alacak kadar vicdani olmayan tutumu da ortada.
Olumlu adımlar atıldığı takdirde biz her türlü riski alır ve bu işin çözümüne katkıda bulunmaya çalışırız. İsrail son bir ayda Batı Şeria’da 2 bin’e yakın kişiyi tutukladı. Ondan önce içinde kadın ve çocukların da bulunduğu hapishanelere atılmış 10 bin civarında insan var. Hamas öncelikle kadın ve çocuklar olmak üzere Batı Şeria ve Gazze’de İsrail tarafından tutuklanan Filistinlilerin serbest bırakılmasını istiyor.
'Riyad Zirvesi’ni çok çok önemsiyorum'
Siz de çok önemsediğinizi söylediniz malum hafta sonu Riyad’da İslam İşbirliği Teşkilatı Zirvesi olacak. O zirvede Türkiye’nin ajandasında neler olacak?
Şu anda bu konuştuklarımızı orada aynen konuşacağız. Ama bu zirvenin zaten ana başlığı İsrail-Filistin arasındaki bu savaş olacak. Konunun tüm detaylarına varıncaya kadar orada konuşmak ve bir an önce insani ateşkesin sağlanmasını teminine yönelik müzakereler yapmak için toplanacağız. “Buraya katılan ülkelerin her biri ne yapabilir?” sorusuna odaklanacağız. Körfez ülkeleri ne yapabilir? Körfez ülkelerinin dışındakiler ne yapabilir? Malezya’sı, Endonezya’sı, Pakistan’ı, Türkiye'si hepimiz ne yapabiliriz bunları orada ayrıntılı bir biçimde konuşacağız. Zaten konuştukça da birçok şey o masanın üstüne dökülecek.
Ben Riyad’daki toplantıyı bu nedenle çok önemsiyorum. İslam ülkelerinin Filistin Davası ile ilgili hassasiyeti malum ve hem ateşkesin sağlanması hem kalıcı barış ile ilgili yapabileceğimiz çok şey var. Adımlarımızı sağlam, etkin ve barışa hizmet edecek şekilde atmalıyız. Stratejisi oluşturulmamış, iyi planlanmamış adımlar en başta Filistin Davasına zarar verir. Bu sebeple yaşanan katliamlara da tepkimizi gösterecek, barış için hangi alanların açılabileceğini de konuşacağız.
Tüm önerilerimizi kardeşlerimizle paylaşacak bir ortak aklın oluşması için çaba göstereceğiz. Orada alınacak kararların sürecin devamı için çok önemli olacağını düşünüyorum. İnanıyorum ki bölge ülkelerinin ve İslam dünyasının temsil edildiği bu zirveden çıkacak kararlar, İsrail’in zulmünü durdurmak için büyük bir adım olacaktır. Bizler bu bölgenin insanlarıyız, dışarıdan bu bölgeye gelenler gibi fevri ve popülist politikalar ortaya koyamayız. Buradaki her acı bizim canımızı yakıyor.
Buradaki her istikrarsızlık bizleri etkiliyor. Birlik içinde çözüm yolu vardır ve biz Riyad’da o yolları konuşacağız. Bizim önceliğimiz de derdimiz de barış.
'Bunların birbirinden farkı yok'
Bildiğiniz gibi ana muhalefet partisi CHP’de geçen hafta genel başkan değişimi yaşandı. Bu konudaki düşüncelerinizi yaklaşan yerel seçimler bağlamında alabilir miyiz?
Biz ne dedik? Bay Bay Kemal dedik. Dediğimiz oldu mu? Oldu. Bunu ilk söylediğimiz zaman yapsaydı bu kadar olumsuz olmayacaktı. Ama o zaman durum çok farklıydı.
Bunların birbirinden farkı yok. Bunu zaten söyledim. Ne dedim? Al birini vur öbürüne. Biri Demirtaş'a selam gönderiyor. Biri Kavala'ya selam gönderiyor. Aynı şekilde diğeri de onlara selam veriyor. Şimdi bunlar hala Demirtaş'a selam gönderirsem ben güçlenirim havasındalar. Kavala'ya selam gönderirsem güçlenirim diye düşünüyorlar. Yahu güçlenemezsin. Sen de kaybedeceksin. Öbürü de kaybedecek.
Eğer bu parti Atatürk'ün partisiyse Atatürk'ün partisinde milli olmayan, yerli olmayan kimse barınamaz ve barınamayacaktır. Şimdi 31 Mart bunun kantarı olacak ve bu kantarda İstanbul, Ankara başta olmak üzere inşallah Cumhur İttifakı gereğini yapacaktır.
Cumhuriyet Halk Partisi başına kimi getirirse getirsin değişmez, değişemez.
'Enflasyonun belini kırdık, etkilerini de önümüzdeki süreçte sileceğiz'
Sorum ekonomiyle ilgili olacak. Enflasyonla mücadeleye hız kesmeden devam ettiğinizi yakından takip ediyoruz. Asgari ücretle emeklilere yapılacak zamla ilgili bir açıklamanız olur mu?
Küresel gündemi de meşgul eden enflasyon sorunu ile mücadelede kararlıyız.
Enflasyonun belini kırdık, etkilerini de önümüzdeki süreçte sileceğiz. Biz hep çalışanlarımızı ve emeklilerimizi enflasyona ezdirmeyeceğiz dedik ve hamdolsun sözümüzü tuttuk. Asgari ücrete cumhuriyet tarihinde yapılmamış oranda zam yaptık.
Emeklilerimizin maaşlarını artırdık ve onları daha da rahatlatacak çözümleri geliştirdik ve çok yakında uygulayacağız. Biliyorsunuz emeklilerimizi kısa vadede rahatlatacak 5 bin liralık ikramiye ödemelerini de bu ay içerisinde yapmayı planladık. Aldığımız tedbirlerle yapacağımız ödemelerle emekli ve çalışanlarımızın yanında durduk, bundan sonra da durmaya devam edeceğiz. Asgari ücret konusunun kendi takvimi var biliyorsunuz.
İşçilerimizi ara zamla rahatlatmıştık, şimdi de işçi ve işveren kesimini bir araya getirip en makul çözümü bulacağımıza inanıyorum.
'Benim ülkem yurt dışına kaçmış sapıkların tehdidiyle karşı karşıya kalmamalı, kalamaz'
Biz Özbekistan’dayken Türkiye’de de bir tartışma yürüyor Sayın Cumhurbaşkanım. Anayasa Mahkemesi ve Yargıtay üzerinden. Eminim siz de takip etmişsinizdir. Anayasa Mahkemesinin Can Atalay’la ilgili verdiği ihlal kararına karşın Yargıtay 3. Dairesi’nin aldığı karar, ilk kez iki yüksek mahkemeyi karşı karşıya bu denli sert bir şekilde getirdi. Yargıtay Anayasa Mahkemesi kararının uygulanmamasını ve Anayasa Mahkemesinin üyeleri hakkında da suç duyurusunda bulundu. Bu karar ve yüksek mahkemeler arasındaki bu gerilimle ilgili görüşünüzü merak ediyoruz.
Bir de küçük hatırlatma yapmak istiyorum. Belki tam takip edememişsinizdir. Farklı yorumlar da geldi. Şöyle diyenler oldu. Anayasa Mahkemesi Anayasa'nın açık hükmünün yanı sıra ceza kanunları ve yargı kararlarını göz ardı ediyor, Anayasa Mahkemesi yargısal aktivizm içinde diyenler oldu. MHP'den açıklamalar geldi. Anayasa Mahkemesi yasama organının yerine geçemez ve ceza politikasını belirlemede kanun koyuculuğu Meclis takdirindedir şeklinde açıklamaları oldu. Muhalefet de bu bir darbe girişimidir gibi sözler etti. Sizin görüşünüzü merak ediyoruz.
Her şeyden önce Yargıtay'ın bir yüksek mahkeme olduğunu herhalde kimse inkar edemez. Anayasa Mahkemesi bu noktada maalesef birçok yanlışları da arka arkaya yapar hale geldi. Bu da bizi ciddi manada üzmektedir. Şu an itibarıyla Yargıtay'ın aldığı karar asla bir kenara atılamaz, itilemez. Anayasa Mahkemesinin kararına karşı Yargıtay da şu anda demiştir ki “Sen yüksek mahkemeysen ben de yüksek mahkemeyim ve yüksek mahkeme olarak da şu anda sizinle ilgili bir yaptırımı ben de talep ediyorum.” Bu talebinin gereğini bekliyor ve bu talebine karşı bunun gereğini yerine getirecek olan merci neresiyse o merciden bu talebini istiyor.
Bu parlamentoysa parlamentodan istiyor. Şimdi Can Atalay’ı alın koyun bir kenara. Bundan önce yine benzer şeyler maalesef oldu. Parlamentomuz da bu konularda ağır hareket ediyor. Yani birçok terörist parlamentoda dokunulmazlıkların kaldırılması süreci geciktiği için kaçtılar, yurt dışına çıktılar. Bunların bu kadar ağır ele alınmaması gerekiyor. Çok seri kararla bu işlerin bitirilmesi lazım. Seri olarak bu adımlar atılmayınca ondan sonra bakıyorsunuz birisi Amerika'da, birisi Almanya'da, birisi Fransa’da meydana çıkıyor.
Ondan sonra da oralardan Türkiye'yi tehdit ediyorlar. Benim ülkem yurt dışına kaçmış sapıkların tehdidiyle karşı karşıya kalmamalı, kalamaz. Anayasa Mahkemesi de bu konuyla ilgili olarak Yargıtay'ın attığı bu adımı hafife de alamaz, almamalıdır. Eğer partimden bazı arkadaşlar da burada Yargıtay’ı yerip, Anayasa Mahkemesi’ne övgüler düzüyorsa onlar da yanlış yapıyorlar. Bizim birimiz hepimiz, hepimiz birimiz anlayışıyla hareket etmemiz lazım. Buralarda kalkıp da birilerine şirin görünmenin anlamı yok. Son olarak şunu da vurgulamak isterim ki, Anayasa yapma yetkisi Yüce Meclisimizindir ve bu yetkisini devredemez. Kimse de milletin iradesi ile oluşmuş meclisin bu mutlak yetkisine el uzatamaz.