AK Parti Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Ömer Çelik, parti genel merkezinde, Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan başkanlığındaki Merkez Yürütme Kurulu (MYK) toplantısı sonrası konuştu.
Toplantıda Teşkilat, Kadın ve Gençlik Kolları Başkanlarının yaptıkları çalışmalar ve faaliyetlere yönelik sunumlar gerçekleştirdiğini ifade eden Çelik, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın verdiği talimatlar doğrultusunda teşkilatların ramazan ayında çalışmalarına ve faaliyetlerine devam edeceğini söyledi.
Çelik, Kanada’nın Toronto kentinde yaşanan saldırıya ilişkin, "Kanada makamlarının bu saldırganları yakalamasını ve bundan sonraki olayları önleyecek tedbirleri almasını bekliyoruz." diye konuştu.
Pençe-Kilit harekatı
Çelik, Türkiye'nin Irak'ın kuzeyindeki Pençe Kilit Operasyonu'nu meşru müdafaa hakkını kullanarak, kendisini terörden korumak üzere başlattığını belirtti ve şöyle konuştu:
Salgın sürecindeki normalleşme adımlarına ilişkin Çelik, "İnşallah bundan sonra gerekli uyarıları dinleyerek Bilim Kurulunun aldığı kararlara kademe kademe uyarak daha normal günlere ulaşmayı diliyoruz. Şimdiye kadar emeği geçen herkese teşekkür ediyoruz, bundan sonra da teşekkür etmeye devam edeceğiz." ifadelerini kullandı.
Bütün dünyanın kilitlendiği Ukrayna krizinin devam ettiğini belirten Çelik, Buça ve İrpin'den gelen görüntüler ve savaşın Donbas bölgesinde yoğunlaşmasının ardından, müzakerelerin aksadığı, barış umudunun geciktiği bir tablonun ortaya çıktığını söyledi.
Atatürk'ün "Savaş zorunlu değilse, bir cinayettir" sözünün ne kadar doğru olduğunun bir kere daha görüldüğünü dile getiren Çelik, savaş yoluyla sorunu çözmenin her tarafa zarar verdiğini, bütün insanların olumsuz etkilendiğini vurguladı.
İstanbul'daki müzakere sürecinin desteklenmesinin önemine işaret eden Çelik, şunları kaydetti:
"AB'ye seslendik, bütün bir AB'nin yürütmesi gereken müzakereyi, tek başına Türkiye yürütüyor, Cumhurbaşkanımız bu müzakerelere liderlik ediyor. Onların bu müzakereye savaş ve savaşa karşı koyma tartışmasının dışında güçlü bir şekilde destek vermeleri gerekirdi. Evet, bu takdir ediliyor, bunun sonuca ulaşması için arzu, dilek ve temenniler ortaya konuluyor ama maalesef Cumhurbaşkanımız tarafından yürütülen bu müzakere sürecine devletlerin somut bir şekilde destek verdiği bir yaklaşımı henüz net bir şekilde görmedik."
Çelik, bütün müzakere sürecinin, sadece Türkiye'nin yürüttüğü İstanbul müzakereleri olduğunu hatırlatarak, bunun iyi anlaşılıp, buna çok daha güçlü destek verilmesi gerektiğinin altını çizdi.
Buça ve İrpin'den gelen görüntüler ve Rus ordusunun Donbas'a yoğunlaşmasıyla çok daha sıkıntılı, can yakıcı günlerin gelebileceğine dönük bir ihtimalin ortaya çıktığına işaret eden Çelik, bu kadar kan döküldükten sonra artık eski normal günlere dönülmesi konusunda daha büyük sıkıntılar yaşanacağına, daha büyük problemlerin olacağına dikkati çekti.
"NATO müttefikleri dayanışma içinde olmalı"
Çelik, Rusya ve Ukrayna arasında daha pozitif bir barışın oluşması için Türkiye'nin yürüttüğü müzakere sürecinin son derece kritik olacağını belirterek, "Savaşa, işgale karşı olmak, ülkelerin egemenliğinin, toprak bütünlüğünün korunması, güvenlik ihtiyaçlarının tam olarak sağlanması ve güvenlik kaygılarının ortadan kaldırılması temelinde bir yolun bulunması mümkündür. Bunun için Cumhurbaşkanımızın yürüttüğü bu gayret herkes tarafından desteklenmelidir." dedi.
Türkiye-ABD ilişkilerine de değinen Çelik, ABD ile Ukrayna, Afganistan, Afrika, enerji güvenliği gibi pek çok konuda ortaklık geliştirilebilecek alanların olduğunu ancak terörle mücadelenin hangi ilkelerle yürütüleceğinin ve Suriye'deki PKK/PYD/YPG unsurlarına ABD tarafından verilen desteğin büyük bir sorun teşkil ettiğini vurguladı.
NATO müttefiklerinin dayanışma içerisinde olmasının önemine işaret eden Çelik, terör örgütlerine kim silah verirse versin, Türkiye'nin o silahlarla birlikte o terör örgütlerini imha etmeye devam ettiğini söyledi.
Çelik, 31 Ekim 2021'de Roma'da Cumhurbaşkanı Erdoğan ile ABD Başkanı Joe Biden arasında gerçekleşen görüşmede yapılması kararlaştırılan Türkiye-ABD Stratejik Mekanizmasının resmen hayata geçtiğini hatırlatarak, bu sorunların çözümünde bu mekanizmanın daha işlevsel olacağını umduklarını kaydetti.
"Ambargoların olması mantıksız"
Milli Savunma Bakanlığının, 40 adet yeni F-16V alınması ve Türkiye'deki 79 uçağın seviyelerinin yükseltilmesi için ABD'ye bir talep mektubu ilettiğini hatırlatan Çelik, şöyle konuştu:
"NATO müttefikleri arasında güvenlik ihtiyaçlarını karşılayacak birtakım kısıtlamaların, adı konulmamış birtakım ambargoların olması mantıksızdır. Bu sadece birtakım düşman faaliyetlerinin daha da cesaretlendirilmesine yol açar. Türkiye kendi egemenliğini sağlayacak kapasiteye ve güce sahiptir. Milli egemenliğini ve milli güvenliğini sağlamak için bu mücadeleyi güçlü bir şekilde şimdiye kadar vermiştir. En zor zamanlarda, en çok kısıtlamanın, gizli ambargoların olduğu zamanlarda verilmiştir. Şimdi ise ulaştığı milli kapasite ile daha güçlü bir şekilde verecek kapasiteye sahiptir. Ama burada bir prensibin adının konulması lazım. NATO müttefikleri arasında esas ilkenin ve çalışan mekanizmanın dayanışma olması lazım."
Fransa'daki seçimleri yakından takip ettiklerini de dile getiren Çelik, İslam, göçmen ve yabancı düşmanlığının normalleşmiş olmasının, Avrupa demokrasilerini zehirlediğini, bu konunun üzerinde durulması gerektiğini söyledi.
"Temel Bey'in bu söylediği şey hiçbir şekilde gerçeklikle uyuşmayan bir şey"
Gazetecilerin sorularını da yanıtlayan Çelik, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın sanatçılarla iftarda bir araya gelmesinin ardından belli çevrelerce bu isimlere tepki gösterildiği hatırlatılarak bu duruma ilişkin değerlendirmelerinin sorulması üzerine, kimlik siyasetinin demokrasileri zehirlediğini ifade etti.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın ramazan aylarında farklı kesimlerle iftar sofralarında bir araya geldiğini ve benzer nefret durumlarının diğer davetlerinde de görüldüğünü belirten Çelik, "Biz sanatçılarımızı her zaman ürettikleri sanatsal değerle anmak isteriz, onunla değerlendirmek isteriz ama en ufak bir sanatsal, entelektüel tartışmayı hemen siyasi tartışmaya dönüştürmek gibisinden bazılarının maalesef yerleşikleşmiş bazı huyları var, ona da yapacak bir şey yok." dedi.
Sözcü Çelik, seçim yasasındaki değişiklik sonrasında üçüncü ittifak tartışmalarının başladığı hatırlatılarak değerlendirmelerinin sorulması üzerine, 6 muhalefet partisinin parti genel başkanlarından bazılarının basına yansıyan sözlerini aktardı.
İttifakın içinde kaç ittifak olacağı ya da masaya kimin eklenip çıkarılacağı konusunun kendilerinin takip etmesi gereken bir durum olmadığına işaret eden Çelik, "Biz kendi işimize bakıyoruz." ifadesini kullandı.
Bir gazetecinin, Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu'nun "Suriye'ye karıştıran ilk adımları Türkiye attı." ifadelerini aktararak değerlendirmesini sorması üzerine Çelik, "Büyük bir haksızlık, gerçekten çok üzüntü verici, yani kendi ülkesini, kendi ülkesinin hükümetini şikayet eden, olmayan bir şeyi varmış gibi anlatan bir yaklaşım. Temel Bey'in bu söylediği şey hiçbir şekilde gerçeklikle uyuşmayan, hiçbir şekilde doğru olmayan bir şey." dedi.
"Gerçek ötesi bir hayat" ifadesini kullanan Çelik, "Buna iki tane örnek vermek gerekirse bir tanesi bir genç hanımın çıkıp da kürsüde CHP'ye 'Başörtüsü yasağını kaldırdınız' diye teşekkür etmesi olabilir, diğeri de Temel Bey'in 'Suriye'yi ilk AK Parti hükümeti ya da Türkiye karıştırdı' gibisinden söz söylemesi olabilir. Yani daha ileri bir şeyler söylemek istemiyorum çünkü çok büyük bir haksızlık, çok vicdansızca bir şey." diye konuştu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Suriye'deki olaylar başlamadan önce Beşşar Esed ile görüşmeler gerçekleştirdiğini ve demokratikleşme, Suriye'deki Kürtlere vatandaşlık verilmesi, devlet kurumlarının modernleştirilmesi tavsiyelerinde bulunduğunu anlatan Çelik, Türkiye bu tavsiyelerde bulunurken Batılı ülkelerin Türkiye'yi eksen kayması ile suçladığını anımsattı.
Türkiye'nin, olayların başlamasının ardından kendi sınırından itibaren 30 kilometre derinlikte uçuşa yasak ve güvenli bölge oluşturulmasını söylediğini ancak bunun kabul görmediğini söyleyen Çelik, "Saadet Partisinin Genel Başkanı, bir genel başkanın daha basiretli ve bu konuyu bilerek konuşması lazım. Ne demek orayı ilk karıştıran Türkiye'ydi ya da AK Parti hükümetiydi demek? Böyle bir sorumsuzluk olabilir mi? Elinde kan olanı hedef almıyorsun, oraya kan girmesin, bu kan dökülmesin diye uğraşan Cumhurbaşkanımızı, Türkiye'yi, AK Parti hükümetlerini hedef alıyorsun. Gerçekten çok üzüntü verici, gerçekten çok yazık." değerlendirmesinde bulundu.
CHP'nin, Seçim Kanunu'nun bazı maddelerinin iptali için Anayasa Mahkemesine başvurduğu hatırlatılarak, konuya ilişkin değerlendirmeleri sorulan Çelik, "Anayasa Mahkemesine başvurma hakları var fakat partinin neredeyse bütün ömrünün Anayasa Mahkemesine başvurmakla geçmiş olması çok anormal bir durum." dedi.
Her ülke gibi Türkiye'de de sosyal ihtiyaçların değiştiğini ve yeni ihtiyaçların ortaya çıktığını söyleyen Çelik, yeni ihtiyaçlar ortaya çıktığında bunların karşılanması için de yeni düzenlemelerin yapılması gerektiğine işaret etti.
CHP'nin, bu ihtiyaçların farkında olmadığını, bu ihtiyaçlara yönelik AK Parti düzenleme yaptığında Anayasa Mahkemesine başvurduğunu anlatan Çelik, şöyle konuştu:
"Herhangi bir şekilde siyaset yoluyla topluma dertlerini anlatma kabiliyetleri olmadığı için yaptıkları tek şey engelleme faaliyeti üzerine kurulu bir yaklaşım. Keşke siyaset yaparak, öneri getirerek, başka şeyler söyleyerek bunu ortaya koysalar. Şimdi bakın mesela aynı şey bu parlamenter sistemden bahsetmeleri için de geçerli. 'Güçlendirilmiş parlamenter sistem' diyor, peki Türkiye'de parlamenter sistem varken siz Cumhuriyet Halk Partisinden parlamenter sistemin olduğu dönemde parlamenter sistemin geliştirilmesine dönük herhangi bir açıklama gördünüz mü? Hayır. Tam tersi Türkiye'de parlamenter sistem varken seçilmiş meşru hükümeti, AK Parti'yi kapatma davasındaki tavırlarını gördük, parlamenter sisteme uymayacak bir şekilde bir vesayetin yanında yer aldılar."
Çelik, "Parlamenter sistem varken tuttukları saf, vesayetin safıydı, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'ne geçilince parlamenter sistemi bir perde gibi kullanıyorlar. İçini açıp bakın, bakalım ne var? Şimdiye kadar toplumun önünü açacak, toplumu özne yapacak herhangi bir yaklaşımları söz konusu mu?" diye sordu.