Tahran’da üçlü zirve

Son haftalarda İran destekli güçlerin ve Rus askeri envanterinin bölgede artan varlığı ve Tahran Zirvesi sürdüğü sırada, Suriye Dışişleri Bakanı’nın Tahran’a gerçekleştirdiği resmi ziyaret Türkiye’yi Suriye’de gerçekleştireceği olası bir operasyondan vazgeçirme girişimleri olarak değerlendirilebilir. Fakat, Erdoğan’ın yeni bir operasyonun her an başlayabileceğini net bir şekilde beyan etmesi, bu meselenin bir an önce Tahran ve Moskova’da da bir gerçeklik olarak kabullenilmesi gerektiğini gösteriyor.

İLLUSTRASYON: CEMİLE AĞAÇ YILDIRIM

Dr. Elnur İsmayıl

İstanbul Medeniyet Üniversitesi Öğretim Üyesi - BİLGESAM Başkanı

Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi’nin ev sahipliğinde Tahran’da üçlü bir zirve gerçekleştirdiler. 2017’de Suriye’de barışı amaçlayarak başlatılmış Astana formatı olarak bilinen görüşmelerin devamı olarak yedincisinin gerçekleştiği Tahran Zirvesi, Rusya’nın Ukrayna işgalini başlattığı dönem sonrasında daha bir önem kazandı.

Ayrıca, Türkiye’nin terörle mücadelesi kapsamında uzun bir süredir Suriye’nin kuzeyine operasyon hazırlıkları yaptığı bir zamanda böyle bir toplantının gerçekleşmesi bazı sorulara netlik kazandıracağı için de önem arz etmekteydi. Özellikle, Rusya ve İran’ın, Türkiye’nin olası bir operasyonunu en üst makamlardan eleştirdiği dikkate alındığında, bu toplantı sonucunda Türkiye’nin kendisine tehdit oluşturan terör örgütleri ile mücadele konusundaki hassasiyetine dair Moskova ve Tahran’ın mevcut yaklaşımlarında bir değişiklik olup olmayacağı merak edilmekteydi. Örneğin, İran Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan’ın Şam’a ziyaretinde, olası bir operasyonun bölgede istikrarsızlığı artıracağını belirtmesi ve Türkiye’nin askeri harekatına karşı olduğunu söylemesi Tahran’ın toplantı öncesinde konuya ilişkin bir mesajı olarak da yorumlanabilir.

SURİYE’DE ÇÖZÜM HALA ÇOK UZAK

Her ne kadar üçlü zirvenin en önemli konusu Suriye krizinin çözümüne ilişkin idiyse de, ikili iş birlikleri de ön plana çıkmaktaydı. Diğer konularda üçlü zirve ortamı olsa da, Suriye konusunda özellikle 1 (Türkiye) + 2 (Rusya ve İran) formatı yaklaşımı vardı. Putin’in üçlü görüşme sonrasında daha gerçekçi bir yaklaşım içinde krizin nasıl sona ermesi gerektiğine ilişkin üç devletin de farklı görüş içinde olduğunu beyan etmesi de Suriye’de kalıcı barış için çözümün çok uzakta olduğunu göstermektedir. Belki de, Putin’in de beyan ettiği gibi üç ülkenin samimi olarak ortak paylaştıkları görüş, ABD’nin Suriye’deki varlığına karşı çıkmak olmuştur.

Suriye krizinin çözümünün yanı sıra Ukrayna’ya Rusya’nın saldırısı sonrasında Moskova’ya uygulanan ekonomik ve siyasi yaptırımlar, Moskova-Tahran ilişkilerini yeni bir düzeye çıkarmış oldu. Reisi ve Putin’in Tahran’da ikili görüşmesi de Batı’nın hegemonyasındaki dünya düzenini değiştirme girişimlerinin bir aşaması olarak düşünülebilir. Moskova-Tahran arasında uzun bir süredir üzerinde durulan kapsamlı stratejik bir anlaşma hazırlığında sona yaklaşıldığı ve 25 yılı kapsayacak bir dönemde Rusya-İran ilişkilerini yeni bir boyuta taşıyacağı iddia edilmektedir. Bu sadece bölgedeki iş birliklerini değil, aynı zamanda küresel boyutta iki ülkenin stratejik ilişkilerinin yeni bir düzeye çıkacağı anlamına da gelmektedir. Her ne kadar bugün Batı dünyasının yaptırımları altındaki Moskova ve Tahran, bu sorunu ikili iş birlikleriyle en az düzeye indirgemek istiyorsa da, tarihsel arka plandaki gelişmelere bakılırsa iki ülke arasındaki siyasi, dini, kültürel boyuttaki farklılıklar uzun vadede Rusya ve İran ilişkilerinin stratejik boyutta gelişmesinin gerçeğe dayanmadığını iddia etmemize bir neden olabilir.

https://image.piri.net/resim/imagecrop/2022/07/21/06/07/resized_a12e1-8a5c64bcdusuncegunlugu21temmuz2022.jpg

NETLİK KAZANMAYAN SORULAR

Ukrayna’da yaşanan savaşın küresel gıda krizine neden olduğu ve özellikle tahıl ihracatıyla ilgili koridor sorununun Türkiye arabuluculuğunda çözülmesi girişimleri, Erdoğan-Putin görüşmesinin de önemini artırmış oldu. Sonuç olarak, Türkiye’nin bu arabuluculuk misyonunu iyi niyetli gerçekleştirme girişimi her ne kadar olumlu mesajlarla basına yansısa da, Putin’in bu sorunu bir koz olarak kullandığı ve Ukrayna tahılının dünya piyasalarına çıkışına ancak Rusya’ya uygulanan bazı yaptırımların kaldırılmasını şart koşarak olanak sağlayacağını ifade ettiği tahmin edilmektedir.

Sonuç olarak, Türkiye, Rusya ve İran liderlerinin kabul ettikleri sonuç bildirgesinde, cevap aranan sorular yine netlik kazanmadı. Suriye’deki terör örgütleri ve terörle mücadele kavramları genel bir ifadeyle geçiştirilerek belirtildi. Türkiye’nin toprak bütünlüğüne tehdit oluşturan YPG ve PYD terör örgütleri net olarak sonuç bildirgesinde belirtilmedi. Tam aksine, Rusya ve İran için terör örgütü kavramı altında Esed rejimine karşı mücadele eden tüm güçler anlaşılmaktadır.

Sayın Erdoğan’ın terör örgütlerine ilişkin olarak net bir şekilde “Biriyle mücadele için diğerinin taşeron olarak kullanılması gibi mülahazaları kabul etmiyoruz” ifadesi Rusya ve Tahran’a da verilmiş bir mesajdır. Rusya ve İran liderlerinin de Suriye’nin toprak bütünlüğü ve Esed rejiminin meşru hükumet olarak kabul edilmesi konusuna vurgu yapması aslında Türkiye’nin de bu konuda Moskova ve Tahran’la benzer politika izlemesi gerektiğine bir göndermeydi.

TÜRKİYE’NİN TERÖRLE MÜCADELEDE KARARLI DURUŞU

Diğer bir önemli konu ise, Türkiye’nin Suriye’nin kuzeyine gerçekleştireceği olası bir operasyonun Tahran ve Moskova tarafından hem askeri hem de siyasi olarak engellenmeye çalışılacak olmasıdır. Tahran Zirvesi sürdüğü sırada, Suriye Dışişleri Bakanı’nın Tahran’a gerçekleştirdiği resmi ziyaret de bunun bir kanıtı olarak gösterilebilir. Ayrıca, son haftalarda İran destekli güçlerin ve Rus askeri envanterinin de bölgede artan varlığı Türkiye’yi olası operasyondan vazgeçirme girişimleri olarak değerlendirilebilir.

Fakat, Sayın Erdoğan’ın bu konuda Türkiye’nin kendi güvenliğini korumak ve tehdit endişelerini gidermek amacıyla yeni bir operasyonun her an başlayabileceğini beyan etmesi, bu konunun bir an önce Tahran ve Moskova’da da bir gerçeklik olarak kabullenilmesi gerektiğini gösteriyor. Böyle bir operasyon, aynı zamanda Tahran-Ankara-Moskova arasındaki ilişkilerin düzeyinin gerçekte nasıl gözüktüğünün de bir kanıtı olacaktır.