Batman Üniversitesi Öğretim Üyesi Dr. Mehmet Rakipoğlu
İran’da, 1979 yılında yaşanan devrim gerek Tahran’ın uluslararası ilişkilerini gerek Orta Doğu’daki ittifak yapılanmalarını ve güç dengelerini değiştirmiş, özellikle Mısır-İran ilişkileri radikal biçimde dönüşmüştü. Kahire’nin, İran’dan kaçan Şah’a ev sahipliği yapması ve İran’ın ‘düşman’ olarak kodladığı İsrail ile normalleşmesi, Mısır-İran ilişkilerinin diplomatik, siyasi, askeri ve ekonomik olarak kopmasına ve uzun yıllar düşük düzeyde seyretmesine neden oldu. Fakat son aylarda vuku bulan gelişmeler iki ülke arasında bir yakınlaşmanın yaşandığını gösteriyor.
Raporlara göre Temmuz 2021’de İran istihbarat yetkililerinin Kahire’de normalleşme müzakerelerini başlattığı iddia ediliyor. Benzer şekilde Haziran 2022’de Mısır Cumhurbaşkanı Sisi’nin Umman’a yaptığı ziyarette İranlı ve Mısırlı yetkililerin ve Kasım 2022’de de iki ülke istihbarat başkanlarının Kahire’de normalleşme süreci adına görüştüğü de belirtiliyor. Tarafların son aylarda siyasi ve medya söylemleri üzerinden saldırgan bir tavırdan kaçındıkları da gözlemleniyor.
Umman Sultanı Heysem bin Tarık’ın arabuluculuğunda Tahran-Kahire hattında diplomatik bir hareketliliğin gerçekleşebileceği bekleniyor. Irak’taki arka kapı diplomasi faaliyetleri, Mayıs ayında her iki ülkeyi ziyaret eden ve Umman’ın geleneksel arabulucu rolünü sürdüren Heysem bin Tarık’ın diplomatik adımlarının yanında, İran’ın dini lideri Ali Hamaney başta olmak üzere birçok üst düzey İranlı ve Mısırlı yetkilinin yaptığı açıklamalardan da anlaşılacağı üzere iki ülke arasındaki ilişkilerin onarılması noktasında olumlu bir atmosferin varlığından söz edilebilir.
İLİŞKİLERİN DÖNÜŞÜMÜ
Modern dönemde İran-Mısır ilişkilerinin 1979’a kadar oldukça iyi olduğu biliniyor. İkili ilişkilere kraliyet uyumu katan, 1939’da Muhammed Rıza Pehlevi’nin Mısır ve Sudan’ın Sultanı olarak bilinen I. Fuad’ın kızı Prenses Feyza ile evlenmesi bunun bir kanıtı olarak görülebilir. Fakat Şah’ın 1960’larda İsrail’i tanıması Nasır kontrolündeki Mısır’ın İran ile diplomatik ilişkileri koparmasına neden olmuştu. Dahası İsrail ile normalleşme anlaşması imzalayan Enver Sedat’ı öldüren Halid İslamboli’nin adı Tahran’da bir caddeye verildi. Dolayısıyla İran, Mısır’daki müesses nizama dolaylı da olsa meydan okudu. Benzer şekilde Irak-İran savaşında Mısır Bağdat’ın yanında durdu. İki ülke 1990’da diplomatik ilişkileri maslahatgüzar düzeyinde de olsa tesis etme kararı aldı. 2003’te Cenevre’de İran Cumhurbaşkanı Hatemi ile Mısır Cumhurbaşkanı Mübarek görüşme gerçekleştirse de normalleşme adına 2010’un sonuna kadar ciddi adımlar atılmadı.
Arap devrimleri ise düşük diplomatik temsil düzeyinde kalan ilişkilerin düzeltilmesi adına fırsatlar sundu. Bu anlamda 2011’deki devrim ile iktidara gelen Muhammed Mursi Bağlantısızlar Hareketi’nin toplantısına katılmak üzere İran’a resmi bir ziyaret gerçekleştirerek ilişkileri yumuşattı. Mursi’nin Ağustos 2012’de İran’a yaptığı ziyaret 1979’dan sonra Kahire’den Tahran’a yapılan ilk ve en üst düzey ziyaretti. Bu ziyareti dönemin İran Cumhurbaşkanı Ahmedinecad’ın Şubat 2013’teki Mısır ziyareti takip etti ve ilişkilerin geliştirilmesi kararı alındı. Bu anlamda iki ülke, büyükelçiliklerin yeniden açılması ve Kahire-Tahran arasında direk uçuşların başlatılmasına karar vermişti. Fakat 2013’te Mısır’da yaşanan darbe ve devam eden süreç, normalleşmeyi rafa kaldırdı.
KARŞILIKLI RASYONALİTE
Mısır, Tahran’da büyükelçiliği olmayan nadir Arap ülkelerinde biri. Dolayısıyla son dönemde Birleşik Arap Emirlikleri, Kuveyt ve Suudi Arabistan’ın İran ile normalleşmesi de hesaba katılırsa Mısır, İran ile ilişkiler bağlamında bölgesel yalnızlaşmadan kurtulmak istiyor. Mart ayının sonunda Mısır turizm bakanlığından yapılan açıklamada Sina yarımadasına gelecek İranlı turistlere vize almaları noktasında yeni düzenlemelerin getirileceğinin duyurulması, Kahire’nin ekonomiyi öncelediğini gösteriyor. Döviz sıkıntısı yaşayan Mısır için İran ile ilişkilerin normalleştirilmesi, ekonomik meydan okumalarla karşı geçici de olsa bir çözüm sunabilir. Öte yandan bölgesel nüfuzu vekil aktörler üzerinden perçinlenen Tahran ile normalleşme Süveyş Kanalı’nın güvenliğin sağlanması açısından önemli görülüyor. Benzer şekilde Yemen’deki çatışmadan etkilenen Babül Mendeb’den gemilerin güvenli geçmesi açısından da İran ile normalleşme ciddi önem taşıyor.
İran için ise Mısır ile normalleşme bölgesel ve uluslararası izolasyondan kurtulma stratejisinin bir parçası olarak okunabilir. Bu anlamda özellikle halk protestolarıyla zaman zaman sarsılan ve Batı’nın yaptırımlarıyla ekonomik olarak kuşatılan İran için de Mısır önemli görülüyor. Tahran yönetimi Kahire ile yakınlaşmayı bölgesel pozisyonunu güçlendirebilecek, Afrika ile ekonomik bağları canlandırabilecek bir gelişme olarak okuyor. İsrail’in, normalleşme süreçleri üzerinden bölgede İran karşıtı cepheyi güçlendirme çabalarına karşı Tahran, Mısır gibi kritik bir ülke ile normalleşerek dengeleyici bir adım atabilir.
MEYDAN OKUMALAR
İlişkilerin normalleşeceğine dair bir beklenti oluşsa da Mısır nazarında İran’ın Hamas, Hizbullah ve İslami Cihad gibi askeri grupları desteklemesi Kahire-Tahran arasındaki yakınlaşmayı yavaşlatıyor. Diğer bir ifade ile Kahire penceresinden bakıldığında, Tahran’ın gerek Müslüman Kardeşler gerek Yemen’de Husiler, Irak ve Suriye’de Şii milisleri ekonomik, siyasi ve askeri yönden desteklemesi İran’a yönelik kuşkuları artırıyor.
Normalleşmenin önündeki ikinci engel İsrail’in Mısır’a yönelik baskıları. Tel Aviv yönetimi nükleer silaha erişme potansiyeline sahip bir İran ile Mısır’ın normalleşmesini istemiyor. Her ne kadar Amerika Birleşik Devletleri (ABD) bu sürece dair somut bir açıklama yapmasa da Beyaz Saray’ın da İran’ın nükleer programa dair barışçıl bir tavır sergilemediği müddetçe Mısır ile normalleşmesine sıcak bakmayacağı tahmin edilebilir. Dolayısıyla Mısır, İsrail ve ABD gibi ‘müttefiklerinin’ baskı ve karşı duruşlarına rağmen İran ile nasıl bir normalleşme yürüteceği belirsizliğini koruyor.
Üçüncü olarak mezhepsel farklılıkların da normalleşme sürecini tıkayacağı tahmin edilebilir. Son olarak İran’ın yayılmacı ve bölgesel istikrarı zedeleyen politikalarının da yakınlaşma sürecine zarar verdiği ifade edilebilir. Bütün bu meydan okumalara rağmen Kahire-Tahran arasında diplomatik yakınlaşma sürecinin yaşandığı görülüyor. Bu sürecin bölgesel gerilimi azaltıp iş birliği atmosferini artıracağı şüphesiz. Fakat yakınlaşmanın normalleşmeye dönüşmesi zaman alabilir.