Mesele hakikat değil, tek dertleri şekil

Batı’nın Türkiye nezdindeki en büyük başarısı, muhakemeden yoksun ve entelektüel birikimi olmayan bir kesimi “kültürel iktidar” adı altında, içeriğini kendilerinin belirledikleri sahte bir tasarımın hazır askeri yapmış olmasıdır. Entelektüel birikimden kastım kavrayıştır. Batı, bu kadar eğitim ve öğretime rağmen kavrayışı bu kadar düşük seviyede seyreden bir kesimin yazılımına on yıllar süren ciddi bir mesai harcamış, kodlarını titizlikle girmiştir.

İLLUSTRASYON: CEMİLE AĞAÇ YILDIRIM

EMRE CEMİL AYVALI-AK PARTİ TANITIM VE MEDYA BAŞKAN YARDIMCISI

Türkiye’de milli ve manevi değerlerimizin karşısında konumlanmış, bu uğurda her kavramı ve meseleyi araçsallaştırmakta beis görmeyen; sözde sanatçı, siyasetçi, akademisyen, emekli bürokrat ve gazeteciden müteşekkil bir kesim söz konusu. Bu kesim için ne yazık ki her şey seküler bir tasarımdan ibaret. Kadın hak ve hürriyetleri, çevre ve doğa, hayvan hakları, çocuk istismarı, mülteci meselesi, basın özgürlüğü gibi başlıkların hepsi ancak iyi sunulmuş, modern dünya tarafından belirlenmiş tasarıma uyduğu ölçüde geçerli. Bu unsurlar popüler olarak derecelendirilmiş tasarım için kullanışlı olduğu sürece de hakları korunmaya layık bulunuyor.

HAKİKAT KARŞITLIĞI

Batı’nın Türkiye nezdindeki en büyük başarısı da budur. Muhakemeden yoksun ve entelektüel birikimi olmayan bir kesimi “kültürel iktidar” adı altında, içeriğini kendilerinin belirledikleri bu sahte tasarımın hazır askeri yapabilmiştir. Entelektüel birikimden kastım kavrayıştır. Batı, bu kadar eğitim ve öğretime rağmen kavrayışı bu kadar düşük seviyede seyreden bir kesimin yazılımına, on yıllar süren ciddi bir mesai harcamış, kodlarını titizlikle girmiştir. Bu hazır askerler, hak edilmemiş özgüvenleri ile her meselede kendilerini ana belirleyici unsurlar olarak görürler. Hakikate karşı kendi yalanlarının yılmaz savunucuları olmaları da kendilerine biçtikleri bu rolden ileri gelir.

İKİYÜZLÜ MÜLTECİ SÖYLEMİ

Malum olduğu üzere Türkiye, mülteci konusunda dünyaya örnek olan insani bir tavır ortaya koydu. Suriye’deki insani drama sebep olan Esed rejimine ve PYD ile DEAŞ terör örgütlerine karşı verdiği mücadele de bahsi geçen kesimin muhalefetine rağmen tüm gerçekliğiyle ortada. Batı’nın mülteciler konusundaki iki yüzlü ve ırkçı tutumu ise herkesin malumu. Ancak Türkiye bu misafirperverliği sergilerken sözde sanatçı, akademisyen, gazeteci ve siyasetçilerden oluşan ‘aydın’ kesim, Türkiye’de daha fazla “Arap” görmek istemediklerini mültecilerin dış görünüşleri üzerinden alaycı ifadelerle dile getiriyordu.

Ne zaman ki Türkiye artık bu mülteci yükünü tek başına taşıyamadığını ve artık Avrupa’ya gidişin önünü açacağını dile getirdi, bu sözde aydın kesim bu defa insanlığın Ege’de, Türkiye sınırında nasıl boğulduğuna ilişkin sosyal medya paylaşımlarında bulunmaya başladı. “Hiç mi insanlığınız kalmadı” diyen bile oldu… Mültecilerin botlarını batırıp kurşun sıkan Yunanistan ve Avrupa Birliği ülkelerine karşı ise en ufak eleştiride bulunmadılar. Eleştiri oklarının tek hedefi, Avrupa’ya gitmek isterken kurşunlanarak botları batırılan mültecileri kurtaran Türk hükümeti idi. AB ülkelerine olan mülteci akını bir süre daha ötelenince, sözde aydın kesimimiz mültecileri yeniden “kurtulunması gereken yük” konumuna getirdi. Mültecilerin sahip çıkılması gereken “insan” konumu kullanışlılığını yitirmişti zira. Son günlerde yine mülteci karşıtlığını ırkçı bir tonda yükseltiyor, Suriyeli ve Afgan mültecilere ilişkin nefret dilini köpürtüyorlar. DEAŞ’a ait şiddet içerikli görüntüleri Afganistan yönetimini devralan Taliban’a ait görüntüler olarak paylaşıyor ve “ilkesel” olarak onunla görüşülmemesi gerektiğini dile getiriyorlar. Suriyeli mülteciler “Suriye’ye dönsün” diye, katil Esed’i meşrulaştıran, onunla görüşülmesini isteyen hatta “sınırımızda başkası olacağına PYD olsun” diyebilen bu kesim neden söz konusu Taliban olunca karşı çıkıyor? Üstelik Afgan mültecilerden de rahatsızlar. Taliban Esed’den daha çok mu zulmetti? Yoksa Taliban Esed’den daha çok mu mezhepçi ve ırkçı? Kadın haklarına daha az saygı gösterip, çocukları daha mı fazla katletti?

Yoksa Esed kutsadıkları “seküler tasarıma” Taliban’dan daha uygun diye mi bu çifte standart?