Afet sonrası yardımların farklı sosyoekonomik boyutları olmalı

Depremin yas dönemi olarak kabul edilen süresi geride kalırken, yardımların niceliğinin ve geliş yoğunluğunun azalması, sosyal yardımlar için kayıt sistemine olan ihtiyacın en önemli işaretlerinden birisi. Sosyal yardımlar için açılacak kayıt sistemi barınma özelliklerine göre yapılacak bir sınıflandırmayla, sosyal ve ekonomik desteklerin eşit ve adil yürütülmesini kolaylaşacaktır.

İllustrasyon: Cemile Ağaç Yıldırım.

Dr. Nergis Dama / Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Öğretim Üyesi

Kahramanmaraş merkezli depremin 50. gününü geride bırakırken yaklaşık 50 bin insanımızı kaybettik, milyonlarca insan ise bugün yeniden hayata tutunmaya çalışıyor. Bu deprem bireysel, toplumsal ve kurumsal kabullerimizi yeniden düşündüren ve yeniden tasarlanması gerekliliğini çok büyük bir maliyetle gösterdi. Kentleşme, şehir hayatı, güvenlikli yaşam, arama kurtarma, acil müdahale, kentsel dönüşüm, vb. düzenlememiz, kurallara uygun bir şekilde tasarlamamızın zorunlu olduğu konuların başında geliyor. Bunların yanında süreç içerisinde iyi niyetle yapılan sosyal yardımlar ve sosyal hizmet boyutu da var. Sel, heyelan, deprem gibi afetler sonrasında öncelikli olarak afetten etkilenen kişilerin güvenliğinin sağlanması gerekiyor. Sonrasındaki aşama ise barınma ve gıda ihtiyacının karşılanması…

İLK ANDA GELEN “NE YAPABİLİRİM” KAYGISI

Depremin etkilediği alanın büyüklüğü, yıkıcı etkisi ve etkilenen kişi sayısından dolayı, Kahramanmaraş depremi Türkiye’nin karşılaştığı en büyük afetlerden birisi olarak nitelendirildi. Dolayısıyla kurumsal müdahalenin yanı sıra toplumsal ve bireysel olarak her türlü yardım ve destek için çağrı yapıldı. Bu çağrının cevapsız kalmaması ve herkesin bir şekilde yardım etme isteği, Türkiye’de kentleşmeyle birlikte bireyselleşme ve yardımlaşma pratiğinin azaldığına dair bulguları geçersiz kılması açısından oldukça önemli. Çünkü şehirleşmenin olmazsa olmaz şartı haline gelen diğerini görmezden gelme ve yardımlaşmaya dair çekinceli tavır yerini deprem sonrasındaki dayanışmaya bıraktı. TIR’larla gönderilen gıda, kıyafet ve çadır yardımları, bu dayanışmanın somut göstergesi.

Tabii burada Türkiye’deki yardım anlayışının pratiğe nasıl yansıdığını da görebiliyoruz. Örneğin gıda yardımlarında önceliğin ekmeğe verilmesi. Zira Türkiye’de ekmeğin hayatımıza işleyen sarsılmaz bir yeri var. İstanbul’dan TIR’larla ekmek göndermek ilk 1 hafta için anlaşılabilir, özellikle de bölgede fırınların çalışamaz olduğu dikkate alındığında. Ancak depremden 1 ay sonra dahi 1 günlük bir yolculukla ekmekle dolu TIR göndermek verimli bir sosyal yardım değil. Tam da bu noktada, afet döneminde yardımların ihtiyaç odaklı ve verimlilik esasına göre gönderilmesi gerekliliği ortaya çıkıyor. Dolayısıyla bireysel yardımlarımız mutlaka kurumlarla koordine olmalı, aksi takdirde çok iyi niyetli bir yardım ihtiyacı karşılamanın ötesinde zarara karşılık gelebilir.

YARDIMDAN ANLAŞILAN “KULLANILMAYAN KIYAFETLER” OLMAMALI

Birçok yerde ifade edilen diğer bir konu ise yardım olarak “ikinci el eşya” gönderilmesi. Bu konu, giyim eşyalarının kirli, kullanışlı ve mevsime uygun olmaması üzerinden değerlendiriliyor. Ancak gözden kaçırılan, Türkiye’de yardım dediğimizde aklımıza gelen ilk konunun “kullanılmayan kıyafet” in olduğu meselesi. Yardım, özünde insani bir nitelik taşıyor, çünkü kişinin ihtiyaç sahibini görerek sorumluluk duygusuyla yaklaşımın pratik uygulaması. Türkiye’de ise yardım “kullanılmayan kıyafet”le özdeşleşmiş durumda ne yazık ki. Tabii kıyafet olarak anlaşılan da pantolon, bluz ve kazaktan öteye geçmiyor ve hep standart büyüklükte. Deprem bölgesindeki iki ziyaretimde de en çok şikâyet edilen konuların başında bu standart yaklaşım geliyor. Nasıl ki bir hanede yaş, cinsiyet, kilo gibi farklı özelliklerde üyeler bulunuyorsa afetten etkilenen kişilerin de homojen bir grup olarak değerlendirilmesi doğru değil. Kadınlarla yaptığım sohbette en büyük sorunun standart beden olarak gönderilen ve kendilerine uygun olmayan iç giyim yardımının olduğunu dile getirdiler.

Bölgedeki kadınların kültürel özellikleri “mahrem” olarak gördükleri ihtiyaçları ifade etmeyi zorlaştırıyor. Tıpkı kişisel bakım ve hijyen maddeleri ihtiyacının dile getirilmesindeki zorluk gibi. Gönderilen yardımların türü incelendiğinde bu tür ihtiyaçların göz ardı edildiği görülüyor. Çünkü yardım anlayışımızı ihtiyacı karşılamaktan öte “kullanılmayan, işe yaramayan kıyafet” şeklinde oluşturmuşuz. Bunun yerine, gerçek anlamda depremden etkilenen kişilerin iyileşmesi ve güçlendirilmesi sürecinin bir parçası olmak istiyorsak, yardımı hedef odaklı düşünmek ve uygulamak gerekiyor.

BARINMANIN ÖTESİNDE HAYATA BAĞLANMA

6 Şubat öncesinde sosyal yardım almamış, kendi yeterliliği olan ve belirli bir sosyal ve ekonomik statüye sahip yaklaşık 13 milyon insan 1 gün sonra sosyal yardım sisteminin hedef kitlesi oldu. Dolayısıyla sosyal yardım sisteminde yeni bir hedef kitleyle karşı karşıyayız. Üstelik bu grup niceliksel olarak fazla olmasının yanı sıra aile üyelerini, akrabalarını, yakınlarını, komşularını ve tüm hayatı boyunca sahip olduğu maddi manevi birikimlerini kaybetti. Yani sosyal yardım sisteminde asıl hedef kitle olan “yoksul” olma kriterine göre belirlenen bir hedef kitlesi yok. Maddi yoksunluğun yanı sıra ciddi düzeyde manevi yoksunluk yaşayan bir grup var. Dolayısıyla sosyal yardımları tek boyutlu düşünmekten ziyade her bir sosyal yardım aracının bireyi ve aileyi yeniden ekonomik ve sosyal hayata katılımını sağlayacak şekilde çok boyutlu olarak düşünmek ve uygulamak gerekiyor. Tabii ki öncelikli müdahale bireyin güvenli bir şekilde kalabileceği barınma hizmetinin ve gıda teminin sağlanması. Yalnızca bu iki yardımın odağa alınması, depremden etkilenen kişileri hayatta tutabilir ancak yaşamın asıl öznesi yapmaz. Bu nedenle sosyal yardımların gıda ve barınmanın yanı sıra eğitim, sağlık, istihdam, sosyal içerme, rehabilitasyon, vb. farklı alanlarda uygulanması gerekiyor.

“GÖZLÜĞÜMÜ KAYBETTİM KUR’AN OKUYAMIYORUM”

Gaziantep’in İslahiye ve Nurdağı ilçelerinde yaptığım saha ziyaretlerindeki gözlemlerim, sosyal yardımların yaş, cinsiyet, engellilik, mesleki yeterlik gibi farklı değişkenlerin de dikkate alınması zorunluluğunu hatırlattı. Yani homojen bir gruptan bahsetmiyoruz, barınma ve gıda gibi ihtiyaçlar tabii ki ortak, ancak sahada çocuk, genç, yetişkin, yaşlı gibi yaş özelliklerine göre birbirinden farklı gruplar olduğu gibi, eğitim düzeyi, gelir düzeyi, sosyal ağlar, aile kompozisyonu gibi birbirinden ayrışan değişkenler var. Örneğin 60 yaş üstünde bir kadın ve engelli eşinin yaşadığı konteynırda en temel ihtiyaç tabii ki gıda, ancak iki yaşlımızın da tansiyon ve şeker hastası olduğu dikkate alındığında onlara özel yemeklerin hazırlanması gerekiyor. Diğer yandan yaşlı bakımı için hijyen kitleri de önemli başka bir ihtiyaç. Kendi normallerine dönebilmek için yerleşik bir hayata, yani bir eve ihtiyaçları var. Ancak o zamana kadar geçecek süreçte kendi normallerine bir nebze de olsa dönme istekleri, hayatla yeniden bağ kurmaları açısından olumlu bir etki oluşturabilir. Yaşlı teyzenin “Gözlüğümü de kaybettim, Kur’an okuyamıyorum” ve eşi için “Haberleri izlerdi, en azından küçük bir televizyon olsa” isteği lüks değil, onları normale yaklaştıracak sosyal yardım araçları.

SOSYAL YARDIM BİLGİ SİSTEMİNE AFET SEÇENEĞİ DE EKLENMELİ

Sosyal yardımlarla ilgili en zorlu tartışmalardan birisi mükerrerliğin önlenmesi, hedef kitlesinin belirlenmesi ve hak odaklı olmasıdır. Çünkü sosyal yardımların “karşılıksız” olması aynı zamanda mükerrerliği, hak kaybını ve ne yazık ki suiistimali de beraberinde getiriyor. Afet döneminin ilk zamanlarında sosyal yardımlarla ilgili bir kayıt sisteminin oluşturulması beklenmeyebilir, ancak bu durum afetin büyüklüğü ve sosyoekonomik etkisinin uzun süre devam edeceği dikkate alındığında zorunluluk haline geliyor. Mevcut durumda Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı bünyesinde Sosyal Yardımlar Genel Müdürlüğü tarafından kullanılan Bütünleşik Sosyal Yardım Bilgi Sistemi’nde yeni bir alan açılarak afet seçeneği de eklenmeli. Afet odaklı sosyal yardımların sisteme entegre olmasında, ulusal düzeyde yazılımların ve bilgisayar uygulamalarındaki yetkinlik fazlasıyla yardımcı olacaktır. Bu sistem, hane bazlı çalışan sosyal yardım sistemi gibi konteyner ve çadırlardaki ailelerin sosyoekonomik verilerinin kayıt altına alınmasını ve yapılacak yardımların eşit, adil ve ihtiyaç odaklı olmasını sağlayacaktır.

Depremin yas dönemi olarak kabul edilen süresi geride kalırken, yardımların niceliğinin ve geliş yoğunluğunun azalması, bu kayıt sistemine olan ihtiyacın en önemli işaretlerinden birisi. Hepimizin gündemi ve öncelikleri değişebilir, değişiyor, ancak devletin “sosyal devlet” kimliği bölgedeki her bireyin ihtiyaçlarını ve gereksinimlerini karşılamayı taahhüt ediyor. Bu görev ve sorumluluğun herhangi bir hak kaybına, insanlar arasında herhangi bir soruna veya soru işaretine yol açmaması için sistem barınma özelliklerine göre yapılacak bir sınıflandırmayla sosyal ve ekonomik desteklerin eşit ve adil yürütülmesini kolaylaşacaktır. Mevcut durumda evlerini kaybeden veya evlerine dönemeyenler için çadır, konteyner, kamu kurumlarının lojmanları, vb. farklı seçeneklerle barınma hizmeti sunuluyor. Her bir barınma sisteminin ihtiyacı farklılaşacağı gibi, bu barınma seçeneklerindeki her bir aile kompozisyonu da farklı. Dolayısıyla sosyal yardımlarla bireyi güçlendirerek yeniden sosyal ve ekonomik yaşama katılım amaçlanıyorsa, bu yardımların kayıt altına alınması, hane odaklı takip edilmesi, ihtiyaçlara göre çeşitlenmesi ve nihayetinde bireyi/aileyi güçlendirerek kendi başına yaşamını devam ettirebilecek düzeye getirmesinin hedeflenmesi bütüncül bir sosyal koruma sağlayacaktır.

DÜŞÜNCE GÜNLÜĞÜ
Yoksa 1908’i yeniden mi yaşıyoruz?

DÜŞÜNCE GÜNLÜĞÜ
Siyasette temenniler ve gerçekler