Türkiye-BAE: Normalleşme mümkün mü?

2010’da Arap Baharı’nın patlak vermesiyle gerilmeye başlayan Türkiye ile Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) arasındaki ilişkiler, Türkiye’nin iyi bağlar kurduğu Mısır’ın seçilmiş ilk lideri Muhammed Mursi’ye karşı yapılan darbeye BAE’nin verdiği açık destekle daha da kötüleşti. Özellikle Türkiye’deki 15 Temmuz başarısız darbe girişimine gizliden destek iddiaları, Medine Müdafaası kahramanı olarak bilinen Osmanlı Paşası Fahreddin Türkkan ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a sosyal medya üzerinden yapılan hakaretler, Doğu Akdeniz ve Libya’da zıt pozisyonlar ve ABD’de yapılan Türkiye karşıtı lobicilik faaliyetlerinin ardından ilişkiler çıkmaza girdi.

Dünya

HAMDULLAH BAYCAR

AExeter Üniversitesi Arap ve İslam Araştırmaları Enstitüsü’nde Körfez Çalışmalarında doktora yapmaktadır.

2010’da Arap Baharı’nın patlak vermesiyle gerilmeye başlayan Türkiye ile Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) arasındaki ilişkiler, Türkiye’nin iyi bağlar kurduğu Mısır’ın seçilmiş ilk lideri Muhammed Mursi’ye karşı yapılan darbeye BAE’nin verdiği açık destekle daha da kötüleşti. Özellikle Türkiye’deki 15 Temmuz başarısız darbe girişimine gizliden destek iddiaları, Medine Müdafaası kahramanı olarak bilinen Osmanlı Paşası Fahreddin Türkkan ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a sosyal medya üzerinden yapılan hakaretler, Doğu Akdeniz ve Libya’da zıt pozisyonlar ve ABD’de yapılan Türkiye karşıtı lobicilik faaliyetlerinin ardından ilişkiler çıkmaza girdi. Ancak 2021’in ilk haftalarında BAE Dışişlerinden sorumlu Devlet Bakanı Enver Gargaş’ın Türkiye ile ilişkileri normalleştirme isteğinden bahsetmesi, iki ülke ilişkilerinde yeni sayfa açılabileceğine yoruldu. Peki, BAE ile İsrail arasındaki ilişkilerin ABD’nin eski Başkanı Donald Trump’ın destekleriyle normalleşmesi ardından Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın tamamen kesilebileceği sinyalini verdiği BAE ile ilişkilerin normalleşmesi mümkün mü?

2020, dünya için felaket yılı olmasına rağmen, BAE için (en azından diplomatik anlamda) normalleşme senesi. Trump’ın öncülük ettiği BAE-İsrail normalleşmesi, BAE’nin de içinde olduğu Körfez ülkelerinin üç yılı aşkın devam eden Katar’a yönelik yürütülen ablukanın sonlandırılması bunun örnekleri. Öte yandan, Trump’ın aksine ABD’nin çiçeği burnunda başkanı Joe Biden’ın, Körfez yanlısı politikalar gütmeyeceği beklentisi BAE’nin düşman ve mücadele alanını azaltma motivasyonuyla İran, Yemen ve Türkiye ile normalleşmeye gideceği şeklinde değerlendirildi. Nitekim Gargaş’ın 5 Ocak’ta Katar normalleşmesinin hemen ardından, herhangi bir toprak anlaşmazlığı olmayan ve ciddi ekonomik ilişkileri olan Türkiye ile ilişkilerin normale dönmemesi için herhangi bir sebep olmadığını dile getirmesi, Ankara’ya barış çubuğu olarak algılandı. Buna karşın, Gargaş’ın normalleşmeyi Türkiye’nin Müslüman Kardeşler’e verdiği desteği sonlandırması ve Arap ülkelerine müdahale etmemesi şartına bağlaması ilişkilerin iyileşmesinin ne denli zorlu bir mecrada olduğunu gösterdi.

ABU DABİ SAMİMİ DEĞİL

Gargaş’ın öne sürdüğü şartlar dikkate alındığında, Abu Dabi yönetiminin normalleşme arzusunun samimi olmadığı görülüyor. Zira Türkiye’nin en uzun kara sınırını paylaştığı Suriye’de devam eden iç savaşta taraf olması, BAE açısından Arapların iç işlerine müdahale olarak yorumlanıyorsa da Türkiye için Arap olmanın ötesinde bir komşu ülke statüsündedir. Ancak BAE’nin Türkiye’den bu yönde bir talepte bulunması ise egemenlik devri anlamına geleceğinden ölü doğmuş bir beklenti. Yine BAE’nin Arap ülkesi olarak gördüğü ve dolayısıyla Türkiye’nin uzak durmasını istediği Irak’ın, Türkiye için sadece sınır komşusu değil ekonomik ve savunma alanında da kritik önemde olduğu düşünüldüğünde, Ankara’nın bu beklentileri ciddiye almayacağı aşikâr. Suriye ve Irak’tan ziyade BAE’yi asıl ilgilendiren Katar-Türkiye ilişkileri de Ankara nazarında BAE normalleşmesi uğruna feda edilemez önemde. BAE tarafından sunulan bu şart yirmiden fazla Arap ülkesinin homojen olduğu ve BAE’nin bu homojenliğin sözcüsü olduğu gibi bir algı yaratma çabası olsa da temeliz olduğu apaçık ortada. Zira Türkiye’nin Katar, Tunus ve daha birçok Arap ülkesiyle olan güçlü ilişkisi, BAE’nin söz konusu ülkelerle ilişkilerinden daha samimi ve derindir.

BAE’nin karşılanması mümkün olmayan iki şartı neden sunduğu sorusu bu talebin sadece barış yanlısı ülke görünümü vermek için mi (ki Biden’in başkanlığından hemen önce olması bu durumu daha da güçlendiren etken) yoksa normalleşme için ciddi olsa da Türkiye’yi mümkün olduğu kadar kendi arzu edeceği bir dış politikaya çekmek için mi yapıldığı gibi cevapları akıllara getiriyor. Bu cevaplardan ilki BAE-Türkiye ilişkilerinde bu kadar ayrışma varken kısa sürede bir normalleşme olmayacağı söylenebilse bile bu şartların ikinci cevapla ilişkili olması muhtemel. Özellikle her iki ülkenin bu husumetten faydalanmadığı ve her iki ülkeye de ciddi külfetlere mal olduğu gerçeği göz önüne alındığında normalleşme arzusunun gerçek olabileceği beklentisi artıyor. Öte yandan, Körfez krizinin çözülmesiyle olası Doha-Riyad yakınlaşması ve Abu Dabi Veliahtı Muhammed bin Zayid’in yakın olduğu Trump’ın seçilememesi, BAE’yi bölgede yalnızlaştırabileceği gibi BAE’nin son yıllarda müdahaleci tavır takındığı Yemen ve Libya gibi ülkelerden istediğini alamamış olması da bu durumu güçlendiriyor.

RİYAD FAKTÖRÜ

Her ne kadar husumet ilişkisi BAE tarafından başlatılmış olsa da Türkiye nazarında BAE bölgede kaos yaratan ülke konumuna oturtulmuş ve BAE-Türkiye ilişkileri çok boyutlu uluslararası ittifaklarda da kendini göstermiştir. Bu bağlamda, BAE normalleşmeyi Arapların içişlerine karışılmamasına indirgese de ilişkilerin seyri Türkiye, Arap ve hatta Arap olmayan ülkelerle olan ilişkilere bağlı olacak. Ankara’nın, Abu Dabi ile yakın gördüğü Riyad ile olası iyileşme BAE’yi Türkiye’ye karşı daha da yumuşamak zorunda bırakması bekleniyor. Nitekim Riyad’ın Ankara ile kötü ilişkileri iki ülke arasındaki 5 milyar doları aşan ekonomik ilişkiler göz önüne alındığında mantıklı temellere oturmuyor. Ayrıca Biden’in gelmesi ile Cemal Kaşıkçı suikastının tekrar gündeme gelmesi beklenirken olası bir yakınlaşma Türkiye’nin bunu daha az görünür etmesine neden olacaktır. Öte yandan, Türkiye’nin uzun zamandır konu olan Mısır ile ilişkilerin normalleşmesi halinde Abu Dabi’nin, Ankara ile kötü ilişkileri kendine zarardan başka bir şey sunmayacağı ve Mısır, Suudi ve BAE blokunun iki üyesini kaybetmesine yol açabilir.

Türkiye’nin İsrail ile yeniden normalleşme mesajları da BAE-İsrail balayını bitirebileceği ve kamuoyunda Türk karşıtı ittifak sayılan BAE-İsrail-Yunanistan-Fransa bloğunda çatlamalara sebep olabilir. Nitekim Yunanistan ile Türkiye arasındaki yumuşama mesajları ve görüşmeler bu durumu daha da açık hale getiriyor. BAE ile Türkiye normalleşmesinin aslında söz konusu iki ülke ilişkileri kadar Ankara’nın diğer ülkelerle olan ilişkisine paralel yürüyebilir. Bu nedenle, yumuşama mesajları vererek açtığı normalleşme sezonunu sürdürülebilir kılmak isteyen BAE, bölgesel anlamda izole olma endişesinin önüne geçmek için çaba gösteriyor.

LOBİCİLİK FAALİYETİ KENDİSİNİ VURDU

Hasmane ilişkiyi sürdürmek için özellikle BAE’nin harcadığı lobicilik ve medya faaliyetleri bu kötü ilişkinin maliyetini daha da arttırıyor. İngiltere merkezli Financial Times’ın haberine göre, BAE, Türkiye karşıtı lobicilik faaliyetlerine milyonlarca dolar harcadı. Ancak BAE, birçok konudaki zayıf imajını düzeltmek yerine, ABD, Fransa ve diğer Avrupa Birliği ülkelerindeki lobicilik faaliyetleriyle enerjisini Türkiye karşıtlığına harcaması, sadece Türkiye’ye değil BAE’ye de ciddi zararı dokunuyor.

Türkiye’ye karşı husumetin tek maddi maliyeti, lobicilik ve medya savaşı için harcanan milyonlarca dolarla sınırlı değil. Türkiye’den gelen iş insanlarına problemler çıkaran BAE’nin Türk ürünlerine gizli boykot uygulamaları da bu maddi kayıpların diğer boyutu. Nitekim bu gizli boykot BAE’yi daha pahalı alternatiflere yönlendirmek zorunda bırakmış olması bu bedelin iki tarafa mal olduğunu gösteriyor.

Söz konusu gerilim nedeniyle Türk müteahhitlerin BAE’deki etkinliğinin zarar görmesi, her ne kadar Abu Dabi için olmazsa da Dubai için sorunlara yol açabilir. Bu nedenle, BAE-Türkiye ilişkileri sadece Abu Dabi bağlamında düşünülmemeli. Zira BAE’nin ikinci önemli emirliği olan Dubai, Abu Dabi gibi petrol zengini olmadığı için, Türkiye ile oldukça güçlü bir ticari partner. Dubai için diğer bir problem ise 2020’de yapılması planlanan Expo’nun küresel kovid-19 salgınından ötürü 2021’e ertelenmesi ve 2021’de de beklenen ilgiyi görmeyecek olması. Dubai hem İsrail normalleşmesini (normalleşme öncesinde bile İsrail’in Expo’ya katılması gündemdeydi) hem de Katar normalleşmesini hoş karşılamış ve bu da Expo’nun daha canlı geçmesine umut olmuştur. Türk firmalarının ve turistlerinin özelde Dubai’ye genelde ise BAE’ye katkı sağlayacağı aşikârken, ilişkilerin kötü olduğu durumda gerek iş dünyasının olası yatırımlarında gerekse de turistlerin ziyaretlerinde daha temkinli olmasına yol açacak.

ANKARA’NIN POZİSYONU NET

Normalleşme çağrısının samimiyeti şüpheli olsa da Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun, Gargaş’ın açıklamalarından duyduğu memnuniyeti dile getirmesi önemli bir detay. Ancak sorunların kaynağının Türkiye olmadığını söyleyen Çavuşoğlu, çözüm adımlarının Türkiye tarafından değil BAE tarafından atılması gerektiği vurgusu Ankara’nın pozisyonun netliğine işaret ediyor. Bununla birlikte, somut bir adım talep eden Çavuşoğlu, BAE tarafından yapılan küçük iyileşmelerin de gözden kaçmadığını ve değişik kanallardan pozitif mesajlar aldıklarını dile getirmesi, uzatılacak olası zeytin dalının geri çevrilmeyeceği şeklinde değerlendirilebilir. Nitekim Londra merkezli Middle East Eye’in bazı Türk yetkililerine dayandırdığı habere göre, BAE kamuoyuna yansıtmadıysa da Türk iş insanlarına çıkarılan zorlukların yumuşatılması ve durdurulan uçuşların normale dönmesi gibi bazı adımları atıldı. Bu bağlamda, her ne kadar BAE yetkililerinin ön şartları kabul edilemez olsa da normalleşme talebinin Türkiye tarafından hoş karşılanmış olduğu ve şartsız bir normalleşme isteğinin karşılık bulacağı söylenebilir.