PROF. DR. ÖZCAN GÜNGÖR / ANKARA YILDIRIM BEYAZIT ÜNİVERSİTESİ (AND CENTER BAŞKANI)
2018 yılında Kudüs ziyaretimde bir esnafla konuşurken “Ne düşünüyorsun, gelecekten ne bekliyorsun?” diye sorduğumda, “Siz gittikten sonra buraya ‘hakiki selam’ gelmedi ve gelmeyecek gibi görünüyor.” demişti. Esnaf, selam kelimesini “barış” anlamında istihdam etmişti. Ancak vakıa o ki buradaki “selamı” hem Türkçe itibariyle sıcaklık, yakınlık, zararsızlık anlamında hem de “barış” anlamında kullanmak tarihi hakikati ifade ediyor.
Son olayların, Filistinli Müslümanların uluslararası statü açısından işgal altında kabul edilen Doğu Kudüs’ün hemen dışındaki Şeyh Cerrah Mahallesi’ndeki evlerinden sözde mahkeme kararıyla çıkartılıp işgalcilere verilmek istenmesi ve Yahudilerin “Kudüs Günü” kutlamaları bahane edilerek camide namaz kılan insanlara bombalarla saldırı ile başlaması tek kelimeyle zulümdür. Bu gözü kara saldırının arkasında inanç temelli doğmatik bir zihin yapısı vardır. Buna göre; Yahudi teolojisinde Mesih gelmeden yapılması gerekenler şunlardır: a) Vaat edilen topraklara yeterli sayıda Yahudi’nin yerleşmesi ve burada devlet kurulması b) Kudüs’ün ele geçirilmesi c) Süleyman Mabedi’nin yeniden inşası. Bu üç önemli hedefe biz makro, mezo ve mikro teo-stratejik hedefler diyoruz. Yahudi inancının hedefi; mikro, mezo ve makro planlara sadık kalarak bütün Arz-ı Mev’ud’u işgal etmektir.
STRATEJİNİN MAKRO PLANI
Üç aşamalı Mesih beklentisinin ilk aşamasını kendilerince 1948’de başaran İsrail’in, makro planda arz-ı mev’ud’a ulaşma stratejileri devam ederken Cumhurbaşkanımız Sayın Erdoğan’ın paylaştığı haritadan da anlaşıldığı üzere, Kudüs’ün zaman içinde parça parça işgal edildiği görülmektedir. Arz-ı Mev’ud’un Türkiye’nin bir kısmının da dâhil olduğu bir muhayyel toprağa denk geldiği de bilinmektedir.
“Seçilmiş” İsrailoğulları’na vaat edilen topraklarda üstünlük kadar diğer milletleri yönetme ayrıcalığı da tanınmıştır. Ancak Tanrı, kendisini sınamalarına öfkelenerek İsrailoğulları’nı “Huzur diyarı” olarak adlandırdığı “Vaat edilen topraklardan” kovmuştur (Mezmurlar, 95: 9-11). Tanrı tarafından kendilerine vaad edilen Arz-ı Mev’ud ve özellikle Kudüs Yahudi bilincinde kendileri dışında başkalarının yaşam hakkı bulunmayan bir mekanı karşılar. Ebedi yurt anlamında “Eretz Yısrael” kullanımı bu anlama gelmektedir. Bu nedenle itikadî anlamda Yahudiler için kutsal kabul edilen bölgede istikrarlı bir ortak yaşam kültürü oluşturulması son derece zordur. Zira sosyolojik olarak bilinir ki dinî inançlarda taviz ve uzlaşı pek mümkün olmadığından bu bölgede çatışma daha olasıdır.
MEZO PLAN
Mezo planda İsrail’in teo-stratejisi Kudüs’ü tam anlamıyla ele geçirmektir. Onlara göre 1967’deki Altı Gün Savaşları’nda Kudüs’ün ele geçirilmesiyle bu dinî vazife tamamlanmıştır. Kudüs’ün Tapınak Bölgesi ile tam olarak ele geçirilmesi hahamlarca Tanrı’nın açık bir işareti olarak yorumlandığından, Yahudiler Süleyman Tapınağı’nın yıkıldığı günden bu yana tuttukları matem orucunu 1967 yılında bırakmışlardır. 1980 yılına gelindiğinde Kudüs İsrail’in ebedî başkenti ilan edilmiştir.
Yahudilere göre de dünyanın sonu ve ölümden sonra dirilişte merkez yine Kudüs olacak ve “Büyük İsrail Krallığı”nı tekrar bu mekanda kuracaklar. Bütün milletler, kurulacak bu krallığa sunularını buraya gelerek yapacaklardır (Zekarya, 14: 16-20). Bir nevi tabiyetlerini İsrail Krallığı’na bildirecek ve gönüllü köleliği kabul ettiklerini beyan edeceklerdir. Bu durum ebediyen devam edecek; çünkü Tanrı artık onların aralarında yani Sion’da olacak ve Tanrı’nın makamı burası olacaktır (Yoel, 3: 18-20. 32; Malaki, 3: 1).
NARSİZMİN SEVİNÇ ÇIĞLIKLARI
Yahudi dinî tarihi açısından en önemli mikro mekân, yerini Tanrı’nın belirlediği (2. Samuel, 24 : 16-25) ve Hz. Süleyman tarafından inşa edilen mabettir. Çünkü Yahudi inancına göre kanlı kurban yalnızca burada sunulabilir. Mabet’in iki kez yıkılmasıyla kanlı kurban ibadeti tamamen ortadan kalkmıştır. Tanrı Yahve ile iletişimin sağlandığı mekân olarak Mabet, Yahudi dinî hayatının odak noktasıdır.
EVANJELİK -SİYONİST İTTİFAKI
Anlaşılan salgın döneminde ekonomin belirli ellerde toplanmasıyla Evanjelist ve Siyonist radikallerin hayalini kurdukları Mesih’in gelişi 2021 yılında daha da yakın durmakta ve Armageddon Savaşı için hazırlıklarını tamamlamak üzereler.
Özgürlükçü Yahudiler, Kudüs’ün düşmemesi için daha fazla direnmelidirler. Malum, Alman Nazizmi’nde ilk kaybedenler özgürlükçü Almanlar olmuştu. Direnmezlerse Kudüs’ün düşmesi durumunda ilk kaybedenler de özgürlükçü Yahudiler olacaktır. İsrail’in teo-stratejisi “hakiki selamı” getirecek niteliğe sahip değildir; bu ancak Kanunî’nin Mescid-i Aksa’nın Halilürrahman Kapısı’na “La ilahe illallah”tan sonra “Muhammedür Resulüllah” yerine üç dinin ortak peygamberi “İbrahim Halilüllah” yazdırma ufkuyla mümkün olacaktır.