Dünyada yaşanan tüm olaylar birbirleriyle bağlantılıdır.
Lloyd George, Türklerden nefret ediyor ve Avrupa'dan sökülüp atılması gereken bir hastalık olduğuna inanıyordu.
Oğuzlar, Anadolu'ya geldikleri günden itibaren bu bölgenin tek hakimiydiler. Bin yıl sonra ilk defa devletsiz kalma ihtimalleri gözükmüş burada da bir Kurtuluş Savaşı başlatmışlardı.
Türklerin İstanbul’u işgalden kurtarması ihtimali George’u endişelendiriyordu ve asker toplanması emrini vermişti.
Kanada ve Avustralya bu İngilizler de bu . Destek gelmeyince işgal kuvvetleri komutanı General Harrington, Türk ordusu Çanakkale’yi geçip İstanbul’u kurtarırken izlemeye mecbur kalıyordu.
Bu olay sonunda Kanada ve Avustralya hepten bağımsız hareket etmeye başlarken Liberal Parti, George’un Türk nefretinden dolayı iktidarını kaybediyor, muhafazakarlar ortaklığı bozuyor, İngiltere’de siyasi yapı baştan aşağı değişiyordu. Domino etkisi kendini gösteriyor Birleşik Krallık dağılıyordu.
Öyle ki 1922’ye kadar 17 yıl kesintisiz Birleşik Krallığı yöneten Liberal Parti hala bugüne kadar bir kez bile tekrar iktidara gelemiyordu.
Başka bir Çanakkale olayı da İngiliz Donanması’nın başındaki Churchill’in kellesine mal olmuştu.
1914 yılında Rusya üzerindeki baskıyı azaltmak için yenilmez armadayı Çanakkale Boğazı’na götürmeyi planlamış bu kadar büyük bir saldırı ile Türklerin elinden İstanbul’u dahi alabileceğini hesap etmişti.
Çok da haksız sayılmazdı zira İngiliz Donanması o dönemki dünyanın en büyük savaş gücüydü.
1844 yılında dünyanın ilk demir gemisi Nemesis’i İngilizler Çin’e gönderdiğinde gemi neredeyse ülkeyi tek başına
‘Kimi Hindu kimi Yamyam kimi bilmem ne bela’ diye anlatmıştı İstiklal Şairimiz Mehmet Akif o günü.
Churchill, sömürgelerden topladığı yüz binleri Türklerle savaşa gönderdiğinde sonucu büyük bir hüsran ve geri çekilme olmuştu.
Tarihini bilmediğin milletlerle savaşırsan kaybedersin
O gün Winston Churchill bunu öğreniyordu. Bu bilgi ise çok parlak olması beklenen siyasi kariyerinin noktalanmasıyla sonuçlanıyordu.
Tekrar büyük bir göreve gelmesinin yolu ise başka bir Dünya Savaşı’ndan geçiyordu.
Türklerle olan başarısız mücadelelerine rağmen İngilizler Almanları sömürgeleştirmişti.
Tarihini bilmelerine rağmen galibiyet hırsıyla yapılan bu hamle kadim bir millet olan Prusya’nın evlatları Almanları kızdırmıştı.
Türkiye’de birçok kişi II. Dünya Savaşı’nı Hitler’e bağlar, oysaki bu hafızası olan bir milletin intikam alma hırsıdır.
Hitler, güçsüz liderleri bir bir mağlup ediyor İngiltere’ye doğru yol alıyordu.
İngilizler son kozunu oynamaya karar vermiş, yaşlı kurt Churchill’i ülkenin başına atamışlardı.
Churchill 1914’te tüm siyasi geleceğine mal olan Çanakkale kararını hatırlıyor, II. Dünya Savaşı’nın kaderi değişiyor, dünya baştan belli güçler arasında dönüşüyordu...
İstilalarla dönüşen Britanya'nın kısa tarihi
Birleşik Krallık’ta bugün dahi hüküm süren Kraliyet ailesi uzun süre İngilizce konuşamadı çünkü ana dilleri Almancaydı. Almanya’da hüküm süren Windsorlar İngiltere tahtına geçtiğinde bu İngiliz tarihi açısında yabancı bir gücün ülkenin ilk kez başına geçiş örneği değildi.
Peki tüm bunların önemi ne?
Yerleşik kültür ile aidiyeti olmayan yöneticiler ülkelerini uçuruma sürükler. Almanlar, I. Dünya Savaşı’nın intikamını almaya karar verdiği gün İngiltere Kralı olan VIII. Edward, Nazileri sempati besliyor Avrupa’yı bir bir kontrol altına aldıkları günlerde bu ülkeyi alkışlıyordu.
İnsanlık tarihinin bize gösterdiği bir hakikat var: Bir güç geri çekildiği an bu başka devletler için dominasyon fırsatına dönüşüyor. Bugün Ruslar, ABD’nin çekildiği bölgeleri kendi haline bırakmayıp müdahale ederken dün de İngiltere’nin zaaf içerisinde olduğunu gören Hitler bütün Avrupa’yı bir bir Alman toprağı haline getiriyordu.
Almanlar, I. Dünya Savaşı’ndan çıktığında bütün ekonomik güçleri Fransızlar ve İngilizler arasında savaş tazminatı adı altında peşkeş çekilmişti. Almanlar bu milletlerin kölesi haline dönüşmüş ne kadar çok çalışsalar da hiper enflasyon ile mücadele edemiyorlardı.
Kasım 1923’te bir Amerikan doları 4.210.500.000.000 Alman markı ile eş değer hale gelince Fransızlar savaş tazminatı olarak Almanya’nın tek değerli madeni kömürlerine el koymuştu.
Desperate times call for desperate measures
Hafızası olan bir toplumun başında Hitler yerine Mevlana da olsaydı dahi Almanların bu şartlar altında hayatını devam ettirmesi mümkün değildi nitekim dünya yeni bir savaşa doğru yol alıyordu.
Büyük bir zekayı tetikleyen tek katalizör küçümsendiğini hissetmektir. Almanların kolektif zekası bu küçümsenmenin bedelini ödetirken yükselişleri; Afrika’dan, Asya’ya, Avrupa’dan Sovyetlere kadar uzanmıştı. İngilizler olayları adalarında uzaktan izleyemiyor, gün aşırı Alman Luftwaffe saldırılarıyla şehirlerinin bombalanışına tanık oluyorlardı.
Olaylar İngilizler açısından tahammül edilemez hale gelince kadim deyişleri akıllarına geldi: Desperate times call for desperate measures yorumlarsak ‘Çaresiz anlarda oyunu kurallarına göre oynayamazsın.’ ya da Littlefinger’ın deyimiyle: ‘Chaos is a ladder.’ Kaosun bir merdivene dönüşmesi için ise tıpkı Churchill gibi tüm hayatını buna göre kurgulamış olman gerekir.
Aciz Chamberlain hükümeti düşüyor, yaşlı kurt 1915’teki hatasından sonra tekrar sahneye çağrılıyordu: Winston Churchill. 1940 yılında seçildiğinde ise durumun vahametini İngilizlere şu sözlerle duyuruyordu:
"Kan, meşakkat, ter ve göz yaşından başka vaat edecek bir şeyim yok."
Ölçüsüz tedbir: Milyonlarca çocuğu kalkan olarak kullanmak
Bundan 30 yıl önce Türkiye sınırına yakın gerçekleşen İran-Irak Savaşı’nda tüm şartlar Saddam lehine dönmüşken İran ürperten bir stratejiye doğru yol aldı:
Yaşı 18’in altında milyonlarca İranlı çocuk sınır bölgesine gönderiliyor, Saddam’a karşı teknolojik yetersizliği olan İran ordusunun geri çekilişini önlüyordu.
Friends World Committee for Consultation’ın 1988’de yayınladığı rapora göre; sadece 1988 yılında ön cephede ölen 95 binden fazla çocuk asker vardı. Yaşları ise büyük oranda 11 ile 16 arasında değişiyordu. 1992 yılına kadar bu çocukların 500 bin ile 1 milyon'a yakını cephede hayatını kaybetmişti.
Normandiya'dan Berlin'e: Milyonlarca ölü ile gelen zafer
Stratejik açıdan çıkarma harekatına hiç uygun olmayan Normandiya’da gelen zaferin arkasında da benzer bir hikaye vardı. Çıkarma İngiliz güçlerinin 226 bin askerinin ölümüyle sonuçlanmıştı benzer bir hikaye ise Stalingrad önlerinde yaşanıyordu. Savaş süresince 26 milyon Sovyet ölürken Churchill acı, ter ve göz yaşı vaadini tutuyor Alman ilerlemesini durduruyordu.
Churchill; 1915’te Yenilmez Armada denilen donanmanın Çanakkale önlerindeki mağlubiyetinden çıkardığı dersle 26 yıl sonra ülkesini bambaşka bir zihniyetle yönetiyordu. Alman ilerlemesini ise İngiltere'yi bin yıl önce istila eden Norman Dükü'nün geldiği Normandiya'dan başlattığı taarruz ile püskürtürken savaşın verdiği yaralar İngiltere’yi bir imparatorluktan bölgesel bir güce dönüştürüyordu.
Dünya tarihinde olduğu gibi çıkan boşluk Atlantik'in karşı kıyısında büyüyen başka bir gücü dünya sahnesinin merkezine oturtuyordu.