|

Yaşamın buğusu şiirler

İbrahim Demirci’nin “Yaşamanın Kucağında” (Hece Yayınları, Ocak 2024) adını verdiği toplu şiirler kitabı 1975-2015 yılları arasında yazdığı şiirlerden oluşuyor. İbrahim Demirci’nin şiirlerinde sıkça geçen “aşk”, “sevda” sözcükleri onun şiirinde derin anlamlar içerir; yaşamın en temel öğesi olmalarından dolayı. İnsanda aşk varsa inceliklidir, onurludur.

04:00 - 15/04/2024 Pazartesi
Güncelleme: 01:33 - 15/04/2024 Pazartesi
Yeni Şafak
Fotoğraf: Arşiv
Fotoğraf: Arşiv
ARİF AY

Yaşamanın kucağı pek de öyle tekin bir yer değil, ana kucağından farklıdır elbette. Biri tüm olumsuzluklara, tehlikelere açık, öteki ise tüm olumsuzluklardan, tehlikelerden korur insanı. Yaşamın ya da yaşamanın kucağında olmak şair için elzem bir konumdur. O, kendi yaşamından, kendi ülkesinden tüm insanlığa, tüm dünyaya, tüm yaşamlara uzanır. Algı yetimiz, gözlem yeteneğimiz ancak yaşamanın kucağında güçlenir. Bu da duyarlık ve anlam olarak şiirde karşılık bulur. İbrahim Demirci de bir şair olarak yaşamanın kucağından seslenir bize.

İbrahim Demirci’nin “Yaşamanın Kucağında” (Hece Yayınları, Ocak 2024) adını verdiği toplu şiirler kitabı 1975-2015 yılları arasında yazdığı şiirlerden oluşuyor. Kitabın başında yer alan “Tanık” şiirinin bende özel bir anısı var. EDEBİYAT dergisinin Mart 1975 tarihli sayısında ikimizin de ilk şiirleri aynı sayfada yan yana yayımlanmıştı. “Tanık” şiiri, beni kırk dokuz yıl geriye, öğreti yüklü, çoşkulu, heyecanlı, gerilimli günlere, yıllara götürdü. Türkiye’nin çalkantılı yıllarına... Kapitalizm karşıtlığını, sömürü karşıtlığını, düzen karşıtlığını içeren sloganların havalarda uçuştuğu çalkantılı yıllar ve ardından balyoz gibi inen 12 Eylül askeri darbesi...

Ne diyordu “Tanık” şiirinde İbrahim Demirci:

Bacalardan yükselen

Emeğin buğusuydu (7)

Bu, zengin çağrışımlarla yüklü şiirde şair, sanayi devrimiyle ortaya çıkan fabrikalara, bu fabrikalarda çalışan işçilere, fabrikatör denen patrona ve emeğin, alın terinin sömürülmesine, greve, boykota, direnişe dair pek çok olguyu, olayı dört sözcüğe sığdırmıştı. Tabiî, emeği sömürülen emekçilerin ahı da vardı bacalardan yükselen buğuda. Şimdi her şey unutuldu, bütün bunlar mazide kaldı.


KAR, ŞİİRLER VE ŞAİRLER

Kar, her insana, özellikle de şairlere farklı duygular yaşatan bir rahmettir. Sözgelimi, kim hatırlamaz Cenap Şehabettin’in “Elhan-ı Şitası”sını, Yahya Kemal’in “Kar Musikileri”ni, Ahmet Muhip Dıranas’ın “Kar”ını, Sezai Karakoç’un “Kar Şiiri”ni, Attila İlhan’ın “Kar Kasidesi”ni, Cahit Sıtkı Tarancı’nın “Kar ve Ben”ini, Behçet Necatigil’in “Kar Kar”ını, Edip Cansever’in “Kar Yangını”nı ve daha niceleri...

İbrahim Demirci, öğretisel bir bakışla algılar karı. Onda geçmişi, Anadolu’yu, anneleri, içinde geleceğin güvercinlerini saklayan tarihi, karlı pekmez yediği çocukluk anılarını bulur. Kara, kan düşmeyegörsün, bir eylem coşkusudur, hem de gıcır gıcır bir coşkudur yürümek öyle zamanlarda.

Gülten Akın’ın “Ah, kimselerin vakti yok / Durup ince şeyleri anlamaya” dizeleri, İbrahim Demirci’de “Bir ince yaşamaktır ki kardeşim / Göz hem de içe bakar / Gönül böyle verilsin” (13) şeklinde zuhur eder. Çünkü bizim geleneğimizde inceliğin kaynağı yüce gönüllülüktür.


AŞK VE ONUR

İbrahim Demirci’nin şiirlerinde sıkça geçen “aşk”, “sevda” sözcükleri onun şiirinde derin anlamlar içerir; yaşamın en temel öğesi olmalarından dolayı. İnsanda aşk varsa inceliklidir, onurludur. İnsanı canlı tutan, onu ebedi ısıtan işlevlerinin yanında inancın da ateşleyicisidir aynı zamanda aşk. Akan zaman içinde bizi biz kılandır aşk: “İnsan güzelliğimizi onurlu kılan / İnanca boyandıksa umut eylem demektir / Bir yazgı ağını dokuyup giderken zaman” (17)

“Konuklara Şiir”de temel bir gerçeği anımsatır bize şair. O da bu dünyada birer misafir olduğumuz gerçeğidir. Bunu bilenler inancın gereği olan paylaşmayı, dayanışmayı hayatlarının en temel ilkesi yaparlar. Onlar: “Sofrasında ne var ne yok paylaşırlar”, bunun güzelliğini: “Bir müzik sürüsüdür nasıl uçuşur” diyerek dile getirir şair.


FİLİSTİN ÜZERİNE

“Dünyanın en serin yelleri / Kaskatı bir kıyamet ıslığı gibi / Donduruyor beynimi” (22) diyen İbrahim Demirci’nin 1977’de Edebiyat dergisinde yayımlanan “Hüzün Gezgini” şiiri bugün yazılmışçasına taptaze:

“Ay büyür hüzün büyür / Yalın bir kıştır sarmalamış dağları / Ha kum fırtınası çölde / Filistin / Ha burada kar fırtınası / Estirir yüreğim / Bulmaya eştitreşimlerini / Gezinir her yanını evrenin geceleri / Burda gözyaşı orda kan / -Kan ağırdır gözyaşından” (26)

Şiirin yazıldığı tarihten bugüne kırk yedi yıl geçmiş. Filistin’de, Gazze’de ne kan durdu ne de ağıt. Terörist İsrail, emperyalist Batının desteğinde kıyımını, vahşetini sürdürüyor bugün de. Müslümanlar ise durup seyrediyor sınavı kaybetmiş vaziyette. Demirci’nin şiirinde sadece Filistin değil, tüm dünyada zulüm gören mazlumlar da var: Cezayir, Bosna, Keşmir, Çeçenya gibi...

“Yaşlı Köylü” şiirinde: “Harflerim tutuklandı dilim tutuldu / Namlunun gölgesi geçti bağrımdan / Gizlice ağlardım ağardı sakalım” diyerek, yakın tarihin zulümlerini dile getirirken umudu da hep önde tutar: “Bir gün başaracağız / Sesleri söz yapmayı / Söze anlam katmayı / Bir gün başaracağız / Susuşu anlatmayı” 35) Çünkü, onun ünlü dizesidir: “Marş yürürken bestelenir” dizesi. (47)

“Kalabalık sesler arasında / Yitip gidiyor sözler / Kalabalık sözler arasında / Yitip gidiyor anlam” (37) diye yakındığı çağı ve modern zamanları eleştirir pek çok şiirinde. “Bugünden Bir Güne Şiir”den bir bölüm:

“Yapma çiçekler çağındayız / Ne can ışıltısı var yaprakta / Ne toprakta cânân kokusu / Bir makine merceği olarak / Bakıyor renklere gözler / Petrolden üretilmiş renkler / Aslının gizleniyor anısı bile / Yanmış kül olmuş Kerem” (75) Bu dizeler Üstat Necip Fazıl’ın “Bütün bir kâinat muşamba dekor” dizesini çağrıştırıyor adeta.

Bozkır insanı iyi bilir iğde kokusunu. Onun o baygın kokusunu alt edecek başka bir koku yoktur sanırım. Demirci, birkaç şiirinde iğde kokusunu dile getirir. “İğde Çiçeği” şiirinde: “Ateş var duman tütmez / Söz biter gizem bitmez / Bin ton parfüm kimyager / İğde çiçeği etmez” (115) diyerek iğde çiçeğinin baskın kokusunu vurgular.

İbrahim Demirci’nin aylarla ilgili şiirleri epik ve lirik karışımı bir duyarlık taşır. Ocak, üşümenin, ateş içinde yanmanın, tandır başında masallar dinlemenin ayıdır. Şubat, şehitlerin ağdığı ay. Mart, aşk ve ateşin harlandığı ay. Nisan, kirazın kapıda olduğu aydır. Mayıs “Rahman gülümsüyor gene bahardır”, “Derviş yüzlü bir yolcudur Haziran”, aynı zamanda dut ayıdır Haziran. Temmuz “Yazın ortanca kızı”, Ağustos şairin doğduğu aydır: “Ağustosun ağacı incir / Gün gelir forumu yıkar / Çökertir Panteon’u” (100) Eylül: “Ey yılların yaralı gülü / Leylaklar çoktan öldü, leylekler göçtü; / Bu senin söylediğin neyin türküsü?” (101) Ekim: “Ekim derin bir çukur / Dibinde naaşı teşrinievvelin / Orağın ağzında çarınbaşı / Çekicin altında halifenin” (103) Kasım: “Kısmetine solgun güneşler düştü / Üşüştü başına yorgun sinekler / Bir yanı yaz bahar bir yanı kıştı / İşte son arılar son kelebekler” (104) Aralık: “Suratıma sıvanan is dünya / Gövdeme sarılan sis dünya” /105)


İTHAT EDİLEN ŞİİRLER

Kitapta, Nuri Pakdil başta olmak üzere Ali Karaçalı’ya, Alev Alatlı’ya, Çobanoğlular’a ithaf edilmiş şiirler de var. Nuri Pakdil’e ithaf edilmiş şiir şu dizelerle biter: “Selâm uçurumlar uzmanı / Selâm insan ustası” (57)

Biri Ahmet Haşim’in “Merdiven” şiirine, diğeri Arif Nihat Asya’nın “Fetih Marşı” şiirine iki de naziresi var İbrahim Demirci’nin. “Merdiven” şiiri şöyle başlar: “Çevik çevik çıkacaksın bu merdivenlerden, / Eteklerinde yeşim rengi bir yığın yaprak, / Ve bir zaman bakacaksın semaya şen şakrak...” (191) “Rejim Marşı” da şu dizelerle biter: “Memleket çiftliğimiz, millet uşağımızdır / Kavramlar kırbacımız, dil oyuncağımızdır / Dürüstlüğün teşrifi, kıyamet çağımızdır

Bilmem hâlâ ne diye lisanda kamustasın / Unutma ki ey halkım modern bir mahpustasın” (139)

Kısaca toparlarsak, yaşamanın kucağından söylenen şiirler tema bakımından oldukça zengin şiirlerdir. Yaşamın pek çok cephesine dair, gözlemler, algılar, tanıklıklar, yaşanmışlıklar, dün bugün, bu dünya, öte dünya bağlamında yalın bir şiir diliyle, estetik bir bütünlükle idrakimize hitap eder şair; bilincimize yeni kapılar, pencereler açar. Günümüz şiirinde “imge avcılığı” sebebiyle sıkça karşılaştığımız belirsizliklere, İbrahim Demirci’nin şiirinde rastlamayız. Onun şiirinde duygu ve anlam bütünlüğü lirik bir söyleyişle aklımızı ve gönlümüzü etkileyen bir işlevi yerine getirir. Pırıl pırıl bir dilin ve Necip Fazıl’dan, Ziya Osman Saba’ya, Behçet Necatigil’e sürüp gelen poetik çizginin günümüzdeki sesi “Yaşamanın Kucağında”.


#hayat
#aktüel
#kitap
15 gün önce