|

Unutarak ölenleri unutama-yanların hikayesi

Thomas Bernhard’ın mirasçısı kabul edilen ve Avusturya edebiyatının önemli temsilcilerinden olan Margit Schreiner’ın kaleme aldığı Çıplak Babalar, Yapı Kredi Yayınları’nda çıktı. Daha önce yayınlanan Sevmek Dedikleri ve Ev, Kadınlar, Seks kitaplarının yer aldığı Ayrılık Üçlemesi’nin son halkasını oluşturan roman, Alzheimer olan bir baba ve kızının dokunaklı hikayesini anlatıyor.

Arzu Şahin
04:00 - 15/03/2024 Cuma
Güncelleme: 02:02 - 15/03/2024 Cuma
Yeni Şafak
Arşiv.
Arşiv.

Edebiyatın ve sinemanın yaşlanmayla birlikte ortaya çıkan Alzheimerı yoğun bir şekilde işlemesi yakın tarihe dayanıyor. Hastalığın merkezinde yatan unutmak ve belleğin yavaşça kayboluşu yazarlara farklı hikayeler çıkarabilecekleri şiirsel bir tema olarak göz kırpıyor. Alzheimer temasının yaygınlaşmasının bir başka sebebi de hastalığın hasta yakınlarında yarattığı psikolojik tahribat. Hele bu hasta yakınlarının arasında yazarlar varsa konu etrafında birbirinden farklı kurgular ve hikayeler ortaya çıkıyor. Anthony Hopkins’in başrolde oynadığı ve 2020 yılında izleyiciyle buluşan The Father filmi, Haluk Bilginer’in başrolde yer aldığı ve uluslararası ödül kazanan Şahsiyet dizisi, Hümeyra’nın Alzheimerlı bir şarkıcıyı canlandırdığı Unutursam Fısılda, Selim İleri’nin Alzheimerdan kaybettiği annesini anlattığı ve 1983’te yayımlanan Annem İçin adlı anı kitabı aklıma gelen ilk örneklerden bazıları. Hem ülkemizde hem de dünyada daha pek çok eserin yer aldığı bu külliyata yeni bir roman daha eklendi. Margit Schreiner’in yazdığı Çıplak Babalar, okurla buluştu.

DOKUNAKLI VE ŞİİRSEL BİR ANLATI

Avusturya edebiyatının günümüzdeki önemli yazarlarından sayılan Margit Schreiner, Çıplak Babalar romanında yer yer oto biyografik öğeleri de kullanarak bir baba-kız hikayesini merkeze alıyor. Babanın ölümüyle açılan kitap, onun Alzheimer hastalığına yakalanmasından sonra bu hastalığın hayatlarını nasıl şekillendirdiğini anlatıyor. Yazarın Ayrılık Üçleme’sinin bir parçası olan roman, öyküye yaklaşıp detaylarda yatan cevheri ortaya çıkaran şiirsel dili ve dokunaklı ifadeleriyle okuru kolayca yakalıyor. Baba-kız ilişkisinin temelinde yatan karşılıksız sevginin ve özlemin sık sık vurgulandığı kitap, kendi de bir kız çocuğu sahibi olan anlatıcının annesinin isteğiyle babasının -ölümünden sonra- takma dişlerini almasıyla başlıyor.

“Şimdi her ikisi de bir bardak suyun içinde – biraz itince suyun içinde hafifçe dönüyorlar- Berlin’deki evimde banyoda aynalı bir dolapta… Elbette babamın organik bir parçası değildi onlar, ancak yirmi iki yıl boyunca takmıştı onları.”

Babanın takma dişleriyle duygusal bağ kuran orta yaşlı kadın anlatıcımız, roman boyunca belleğin sınırlarında geziniyor. Babasının ölümünden sonra geçmişle şimdi arasında mekik dokuyarak farklı zamanlarda babasıyla yaşadıklarını parçalı bir şekilde aktaran kahramanımız, kronolojiyi değil duygularını takip ederek yapıyor bunu.

ALZHEIMERIN KARŞISINDA HATIRALARA SIĞINMAK

Alzheimer hastalar kadar onların yakınlarını da dönüştüren bir hastalık olduğu için anlatıcımız babasının unuttuğu hatıralara sığınıyor. Küçük bir kızken annesi hastalandığında onu çocuk yuvasına yatılı bırakan babasını hatırlarken kitabın kalbinde yatan şu cümleleri kuruyor;

“Merdiven boşluğu penceresinin önündeki balta girmemiş ormanın arkasında güneş yükseliyor artık. Kuşkonmaz açık gri olacak. Arabaya gidiyoruz. Arabaya biniyoruz. Babam bavulumu arka koltuğa koyuyor. Arabayı bir yerlere sürüyor. Gözümün önünde bir perde var ama gözyaşları yüzünden değil. Ağlamıyorum çünkü biliyorum ki zaman yavaş da geçse hızlı da geçse, ağlasam da ağlamasam da, ne olursa olsun bir an gelecek çocuk yuvasının önünde duracağız, babam arka koltuktan bavulumu alacak, soğuk eliyle elimi tutacak ve biz el ele çocuk yuvasına gideceğiz, orada siyah topuz saçlı, sevmediğim bir kadın bizi bekliyor olacak. Hiçbir şey beni, zamanı geldiğinde babamın elini bırakmak zorunda kalmaktan kurtaramayacak.”

MÜKEMMEL BABAYA VEDA

Zamanı geldiğinde babasının elini bırakmak istemeyen anlatıcımızın yas sürecini yaşarken en zorlandığı şey babasının ölüm anı üzerine kurduğu varsayımlar oluyor. “Babam rüzgarlı bir ekim gecesinde öldü, bakımevinde yapayalnız. Öldükten sonra onun gözlerini kapatabilecek hiç kimse yoktu” diyen kahramanımız, babasının yalnız ölmesi karşısında duyduğu suçluluk duygusunu, onun ölüm anını zihninde yeniden kurgulayarak bastırmaya çalışıyor:

“Babam üç gürültü çemberinin merkezinde yatıyor olmalıydı. Sessizlikte. Tüm dikkatiyle ölmeye odaklanmış olmalı. O yüzden gözlerini neredeyse hiç oynatmamış, belli belirsiz nefes almıştır… Babam tüm algılarını giderek daha fazla dışarıdan içeriye kaydırmış olmalı. Zamanla ışığı görmektense kendisi ışık olmuş, hırıldamaktansa kendisi hırıltı olmuş, kendisi serin, temiz hava olmuş olmalı. 13 Ekim 1994 olmalı. Ve her şey kendisi. Hava, ışık, gürültü, sesler, hepsi kendisi. Sadece eli hala tutamağa doğru seğirtmiş olmalı.”

Bir kızın küçükken mükemmel gördüğü babasına veda ederken yaşayabileceklerini okura içini döker gibi aktaran yazar, üçlemenin diğer kitaplarındaki ironik dilden farklı olarak hüzünlü bir anlatımı tercih ediyor. Babasının elini asla bırakmak istemeyen anlatıcımız “Hadi babacığım öpeyim seni artık her şey için çok geç olmuşken” diyor. Çıplak Babalar, hem ele aldığı konu hem de üslup olarak okuru derinden etkiliyor.

SCHREINER’İN DÜNYASINDA AYRILIĞIN HALLERİ

Margit Schreiner 1953 yılında Avusturya’nın Linz kentinde doğdu. Uzun süre Tokyo, Paris, Berlin, İtalya ve tekrar Linz’de yaşadıktan sonra eşiyle birlikte Aşağı Avusturya’da bulunan Gmünd’de yaşamaya başladı. Kitaplarıyla pek çok ödül alan Schreiner, Çıplak Babalar, Ev, Kadınlar, Seks ve Sevmek Dedikleri romanlarıyla Ayrılık Üçlemesini oluşturdu. Bu üçlemenin dışında yazarın Hayal Kırıklıkları Kitabı ve İnsan Dengesi kitapları dilimize kazandırıldı.

Margit Schreiner, üçlemede yer alan Ev, Kadınlar, Seks’de karısı tarafından terkedilmiş bir adamın zihninde gezinirken Sevmek Dedikleri’nde bir kız çocuğu sahibi olan kadının annesine zorunlu vedasını anlatıyor. Thomas Bernhard’ın mirasçısı olarak görülen Schreiner, ele aldığı evrensel konular ve üslubuyla adını zamansız yazarların arasına yazdırıyor.



#Aktüel
#Hayat
#Edebiyat
1 ay önce