|

Göçtü kervan kalmak yok!

Asım Gültekin dergici, dilci ve eğitmendi. Dava delisiydi, neslinin Asım'ıydı ve elbette katışıksız bir Müslüman'dı.

Hakkı Yanık
04:00 - 15/03/2024 Cuma
Güncelleme: 12:20 - 18/03/2024 Pazartesi
Yeni Şafak
Karakalem: Hakkı Yanık.
Karakalem: Hakkı Yanık.

Asım Gültekin’in Etimoloji Vadisinde isimli kitabıyla (İz Yayıncılık), Dergi Günleri için gittiğim Sirkeci’de karşılaşmıştım. Okumak şimdiye nasip oldu. Vefatından önceki karşılaşmalarımızın birinde Asım’la dil üzerine sohbet etmiştik. Yazılarını dikkatle okuduğumu belirtmiş, tavsiyede bile bulunmuştum. Vakit çabuk geçiyor. Asım, dil üzerine bir kitap oluşturacak yazı yazdı; çalışmalarda bulundu. İyi de oldu çünkü bu alan bizim ziyadesiyle eksikliğini hissettiğimiz bir alan. Asım Gültekin’in kim olduğundan bahsetmeye gerek var mı bilmiyorum. Taşova doğumlu olan yazar, aslında bir eğitimci. Birçok okulda edebiyat öğretmenliği yapmış. 2008’de yılın öğretmeni seçilmiş. Yayın dünyasıyla da ilgili olan ve Dünya Bizim web sitesiyle Cafcaf mizah dergisinin genel yayın yönetmenliğini yapan Gültekin, haricen kültürel yayın ve oluşumların içinde yer almış, birçok kuruluşun yönetiminde bulunmuş. Alışmak Ölümüne Karşı, Birden Bine ve Uçtun Yine Deli Gönül adıyla yayımlanmış üç kitabı daha olan Gültekin’le ilgili detaylı bilgi edinmek isteyenler Hece dergisinin 285. sayısına bakabilirler.

Hususen tanıdığım Asım’sa, dergiciliği önde tutan biriydi. Amasya’dayken iki yaprak dergi çıkarırdı. İsmi yanılmıyorsan İntizar’dı. Elle yazıp hazırladığı dergiyi fotokopiyle çoğaltır, dostlarına gönderirdi. Mektuplaştığımız dönemde gönderdiği dergiler hâlâ arşivimde durur. İstanbul’da yaşadığı dönemde onlarca dergiye, yüzlerce dergiciye, binlerce gence emek sarf ettiğine şahit çoktur. Dil ustası olma yolunda ilerleyen bir kaşifti aynı zamanda. Dava delisiydi. Neslinin Asım'ıydı ve elbette katışıksız bir Müslüman'dı. Ülkülerini diri tutacak sevgi, samimiyet ve coşkuya sahipti. Ezgileri çok severdi. Sözlük ve seyahat düşkünüydü. 20'den fazla ülkeyi gezdiği, 300'den fazla sözlüğü olduğu, evini ilk defa ziyaret edenlere kitap hediye ettiği, güzel güllaç yaptığı söylenirdi. Yusuf Kaplan hoca şöyle der onun için: Derviş bir adamdı. Derviş ama devrimci. Cümleye benden bir ek: Müslüman'dı, safi Müslüman! Dava delisi Asım, en çok da garipti. Garip geldi, garip yaşadı ve garip göçtü.

Yazarın vefatından sonra yayımlanan kitabı Etimoloji Vadisinde’ye dönersek eseri Gültekin'in beş yıllık 'yazarlık' macerasından arta kalanlar oluşturuyor. Toplam 158 yazı. Her yıl ortalama 32 yazı kaleme almış. İlki, Hırsız Neden Hırsız? (s. 17) başlığını taşıyor. Son metinin başlığıysa, Abdullah Allah’ın Kolu Demek Olabilir mi? (s. 490). Eserin sunuşunda şöyle diyor Ali Görkem Userin: İncirden duta, seslerden eklere ve köklere, Amasya'dan Kudüs'e bitimsiz bir seyir halindedir Asım Gültekin.

Karakalem: Hakkı Yanık.

'Edebiyatımızın çalışkan karıncası’ nitelemesini her haliyle hak eden Gültekin, yazılarında etimolojiye bir âlim olarak yaklaşmanın yanında bir şair duyuşu ve sezişi katıyor. Seslerin, sözlerin, kelimelerin peşinde koşmaktan yorulmuyor. Etimoloji bahisleri üzerine sürekli yazmak kolay değildir. Bu sürekliliği sağlıyor ve bir yöntem belirleyip dil yazıları yazıyor. Böylece bazı temel metinlerin okunmasına da önayak oluyor. Yazılarında hareket merkezi olan dili kültür, eğitim, düşünce, sanat, medeniyet halkalarıyla çevrelemeyi başarıyor. Dil üstüne kafa yormanın zorluğunu hatırlatmaya gerek var mı? Yok. Etimoloji ülkesi zaten büyük bir ülke. Konular geniş. Okuyanı sıkmayan bir üslubu var Asım'ın. Anlatmayı/anlatımı tercih ediyor. Bir olayı, hikâyeyi anlatır gibi. Mesela “Hırıltıyı insan için kullanırken hırlama ve hırıldaşmayı daha çok köpeğe yakıştırıyoruz. Beyit gelsin” diyor ve beyit geliyor (s. 17). Net sorularla giriyor yazıya. “Ağacı neden ağaç kelimesi ile ifade ediyoruz?” (s. 20) gibi. Görüşlerini birçok kaynakla destekliyor. Okura, yeni ufuklar açıyor; yol yöntem, düşünme şekli gösteriyor. Rahmetli Mehmet Kaplan’ın “Dil yaşayan bir varlıktır” sözünü tekrar hatırlatıyor bize. Yazılarında kullandığı yöntemler hakkında, “Kelimelerimizde anlamların yuvalandığını biliyoruz. Kelimenin dalını, kökünü yoklayarak o yuvadaki anlamı da yoklamaya çalışıyoruz (s. 32), diyor. ‘Bilim’ kelimesini incelerken, “Türklerde bilim var mıydı?” diye sormuş. Sen misin soran! Veryansın etmiş ‘bilim’ şakirtleri. Oysa yine ondan öğrendiğimize göre bizde 1960’lardan sonra kullanılmaya başlanmış ‘bilim’ kelimesi.

Kitabı eksilmeyen bir ilgiyle okudum çünkü her sayfada ilginç anekdotlarla karşılaştım. Mesela Farsça’dan dilimize girmiş olan ‘merdiven’e Türkçe’de ‘ağıngaç’ (s. 21) diyormuşuz. ‘Gezegen’i grip gibi bulaşıcı hastalıklar için de kullanmışız (s. 27). Uygar’dan ‘uyarı’yı da anlamamız gerekiyormuş! (s. 58). Oyun kelimesi aynı zamanda yoğurt anlamına da geliyormuş (s. 32). ‘Dergi’ deyince sadece dergileri değil pekmez veya turşu küpünü de kasdediyormuşuz (s. 75). ‘Alkış’ın dua ile bir ilgisi varmış (s. 89). Okumayı bitirdiğimde Gültekin’de bir hikâyeci kumaşı olduğunu fark ettim. Hikâye yazıp yazmadığını merak ediyorum.

‘Bismillah’la başlamış ilk yazısına Asım hoca. Başladığı gibi bitireyim: Bismillah!

Kelimeleri doğru kullanmanın, doğru kavramanın yolumuzu açacağına inanırım. Benim gibilere köktendinci, yobaz, şeriatçı derlerdi eskiden. Şimdilerde İslamcı diyorlar. “-cı” ekinin kelimeye sadece satma fonksiyonu katmadığını bilirim. Kusurlarımı Rabbimin bağışlamasını, her ne edeceksem helal şekilde etmeyi dilerim. (Etimoloji Vadisinde, s. 307)

Kendini yükselten dağ

Yazımın başlığını bulmakta zorlanmadım çünkü Melih Bayram Dede demek ‘mücadele’ demektir. Onu her gördüğümde, dişiyle tırnağıyla çabalayan ve kendini dirhem dirhem yükselten bir adam görüyorum, bir dağ! 1970 Gebze doğumlu olan Dede, Yeni Şafak’ta çeyrek asır hizmet verir. yenisafak.com.tr genel yayın yönetmenliği yapar. tvnet’te TechnoLogic programını hazırlayıp sunar. 2001’de Türkiye Yazarlar Birliği’nce Elektronik Yayıncılık Ödülü’ne layık görülen Dergibi adlı portalı kurar ve yönetir. Yazarın İnternet (İnsan Yayınları, 2004) adlı bir kitabı daha bulunuyor.

Teknoloji ve Hayat, (Liz Yayınları, 2023) Dede’nin ikinci kitabı. Yazar, 126 sayfalık eserinde, elliden fazla metinle teknolojinin gelişimi ve bu gelişimin meydana getirdiği/getireceği toplumsal etkileri ele alıyor. Nedir bu karşımızdaki ‘şey’? Nasıl çalışıyor? Anladığım kadarıyla bu ‘şey'in yöntemi şöyle: Sana bir 'içerik' sunuluyor. Sen o 'içerik’i kullanıp ‘kullanıcı’ oluyorsun. Mahremin kalmıyor. Dünya dönüşüyor, zihnin dönüşüyor. Haz, hız ve tüketim çarkına kapılıyorsun. Ketenpereye geldin artık. Sen bir ‘ürün’sün!

Sosyal medya dediğimiz güç pekçok şeyi hızlıca değiştiriyor. Gerçeklikten sanallığa yöneliş, çoğu zaman yüz yüze temasın azalmasını ve yan etkilerini beraberinde getiriyor. Gelenekselleşmiş medyanın yerini sosyal medyanın (şirketlerin) alması, bu platformların bireyleri sadece ‘kullanıcı’ olarak görmesi ve daha fazla kâr elde etmek için bireysel mahremiyetin hiçe sayılması gibi nedenler, görmezden gelemeyeceğimiz konular. Elbette olanlara karşı safımızı belirleyip bir duruş almamız da kaçınılmaz. Bunu bildiğinden soruyor Dede: Pozisyonumuz ne olmalı? Pozisyonların netleşmesi için teknoloji üzerine düşünceler, tanımlamalar, değerlendirmeler yapıyor.

Çözüme yönelik tavsiyeleriyse şöyle: Çözüm, şeffaf ve halktan bilgi saklamayan bir mekanizma kurmaktan geçiyor. Yetkileri ve sınırları net olmayan, şeffaflıktan uzak yapılar, dezenformasyonla mücadele iddiasıyla yola çıkıp, halkın haber alma ve ifade özgürlüğüne darbe vuran aygıtlar haline gelebilir. (s. 58).

Kitaptaki son metnin başlığı ilginç: Elektronik Kitap Eskir mi? Eskir veya eskimez önemli değil. Bizim görmemiz gereken değişimin hızı ve verdiği haz! Erkenden bir duruş belirlemezsek bu rüzgâr bizi sürükler götürür.



#Aktüel
#Hayat
#Edebiyat
1 ay önce